iki

720 91 81
                                    

Gözlerimi yavaşça aralayıp havanın çoktan aydınlandığını fark etmemle yataktan hızla doğruldum. Saat henüz dersimin başlamasına bir saat olduğunu gösteriyordu. Gece bir iki kez uykum bölünmüştü ve ben zar zor tekrar uykuya dalmıştım. Bu yüzden agresif hissediyordum.

Dün gecenin aksine evden çıt bile çıkmıyordu. Bulanan mideme elimi koyup dolaptan sütü çıkardım. Eğer bir şeyler yemezsem otobüste kusma ihtimalim çok yüksekti.

"Günaydın." Kaseden taşan süte sessiz bir küfür iletip ona kısaca baktıktan sonra dağıttıklarımı toplamak için uğraşmaya başladım.

"Yardım edeyim." Tanrım, elim ayağıma dolaşmıştı.

Yere düşen gevrek kutusunu benden önce kavrayıp gülümsediğinde hala ona cevap vermemiştim.

"Benimle konuşmuyorsun anlaşılan." Gözüm bir an için salon ve tamamı gözükmeyen koridora kaydı. Sonra ona odaklandım. Hoshi'nin tişörtlerinden birini giymişti, onda oldukça bol duruyordu. Dün geceden kaldığını düşündüğüm —ya da önceki gecelerden— kızarıklıklar hakimdi boynundan omzuna kadar.

Gözlerim orada fazla oyalanmış olacak ki eliyle rahatsızca kapattı boynunun sol kısmını.

"Günaydın." Omuz silkip sandalyelerden birine oturmadan önce mırıldandım. Benden rahatsız olmasına gerek yoktu. Oldukça rahat bir kişiliği varmış gibi görünüyordu. Onun herkesin altına yatabilen biri olduğunu sanıyordum. Kim bilir belki de öyledir. Sonuçta hakkında ismi dışında hiçbir bilgiye sahip değilim.

O da yanıma oturdu. Sonra sol kolunu masaya uzatıp kafasını ona yaslayarak beni izlemeye başladı. Pekala, cidden rahatsız ediciymiş.

"Bir sorun mu var?" Ona bakmazken ters bir şekilde sordum. Kaseyi bu kadar doldurduğum için içimden söyleniyordum.

"Aslında çok farklısınız." Mırıltısı pürüzlüydü. Neyi kastettiğini anlamasam da kafamı geçiştirircesine salladım.

"Görünüşünüz benziyor ama—"

"Okumuyor musun sen?" Sohbete dayanamadığımdan konuyu değiştirdim. Onu biraz tanımak güzel olurdu belki de.

"Son sınıfım." Bozulmuş gibi görünmese de sesi öncekine nazaran daha kısıktı.

"Sevgilini de okula dönmesi için ikna etmeyi denemelisin." Hafifçe güldüğümde onun da suratı bir gülümsemeyle gerildi. Bu hali nedense beni daha da güldürmüştü.

"Genelde sadece tembellik yapar." Tanrım, kardeşimin sevgilisiyle kardeşimi çekiştiriyorduk.

"İnan bana tembel olmadığı zamanlar da var."

"Kimmiş o tembel?" Dağınık sarı saçları ve çıplak üstüyla mutfağa giren Hoshi uykulu sesiyle sorduğunda çoktan suratım düşmüştü. Fakat o beni umursamadı ve Jihoon'u öpmeye başladı.

Biten kasemi gürültülü biçimde lavaboya bırakıp mutfaktan çıktım. Kısa bir anlığına geçen mide bulantım tekrar baş göstermişti.

•••

"Tüm gece seviştikleri yetmiyor bir de gözlerinin önünde mi öpüştüler? Aw, benim masum Soonyoungie'm..." Yanaklarımı kavramış Jisoo'nun ellerini ittirdim.

"Dalga geç diye anlatmıyorum bunları sana." Hırkamı çekiştirip yanaklarımı sildim. İnsanlarla temas etmek hoşuma gitmiyordu. Bu kişi salak arkadaşım Jisoo olsa dahi.

"Çok merak ettim şu çocuğu." İmalı bir şekilde söylediğinde çoktan ne istediğini anlamıştım.

"Hayır bize gelemezsin." Dudaklarını büktü. Hayır, onu cidden bize götüremezdim. Ne kadar samimi olursak olalım, Jisoo'nun bu kadar çok hayatıma dahil olması oldukça rahatsız ediciydi.

into you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin