on

562 56 66
                                    

Dün gece kafam karışık ve doluydu. Üstelik bu sefer sebebi Jihoon ya da Hoshi değildi. Bay Yoon denen adam hiç de beklediğim gibi çıkmamıştı. Bir kere gençti. Göbeği geçtim, benden bile zayıf görünüyordu. Görünürde kıla dair bir şey yoktu, saçlarının siyah ve küt olduğunu saymazsak. Üstelik kaküllerini topluyordu! Kesinlikle beklemediğim bir tipteydi.

Jisoo'nun işini bildiğini tekrar ve tekrar söylememe gerek yok herhalde. Ayrıca Jihoon kafamın karışık olduğunu ilk görüşte anlamıştı. Ona olanları anlatmamıştım çünkü gerek yoktu. Jisoo'dan hoşlandığını sanmıyordum zaten. Aslında onun kimseden hoşlandığını düşünmüyordum.

"Gelebilir miyim?" Aralık kapıdan kafasını uzatmış Jihoon'a kısa bir bakış atıp notlarımın üzerine bir kitap koydum. Sorduğu sorunun gereksizliğini biliyordu ama beni tekrar üstümü giyinirken basmamak için her defasında bunu yapıyordu. Ya da tekrar ona bağırmamam içindi, bilmiyorum.

"Neden saklıyorsun onları?" Havaya kaldırdığı kaşları onu komik gösterdiğinden gülümsememi zor tuttum.

"Gülüyorsun bir de..." Gözlerini devirip arkasını döndüğünde suratımdaki sırıtışın farkına henüz yeni varmıştım.

"Gel buraya," İleri atılıp kolunu tuttum ve kendime çektim onu. Sonra dönen sandalyemde bir tur döndük kahkahalarımız eşliğinde.

"Salaksın biliyorsun değil mi?" Hala gülüyorken kucağımdan kalktı ve bu sefer o benim kolumu tutup ayağa kaldırdı.

•••

"Jisoo'yla ilgili ne düşünüyorsun?" Ağzındakileri hızla çiğneyip "Neden?" diye soruma soruyla karşılık verdi. Ben de bu önemsiz konuya karşın omuz silkip "Öylesine sordum." diyerek geçiştirdim.

"Tatlı bi' çocuk," Tabağa kilitli olan bakışlarım hızla suratını buldu. "Ne?"

"Tabii bu şeytansı kişiliğini gizleyemiyor." Tatlı tatlı gülümsedi ve ekledi: "Yani bence."

"Onu tatlı mı buluyorsun?" Jisoo'nun suratı sevimliydi ama Jihoon'un tam aksini düşündüğünü sanıyordum. Kendimi buna inandırmış, hayal kırıklığına uğramıştım.

Soruma bir cevap vermedi ve oturduğu yerden bana doğru eğilip yanaklarımı sıkıştırdı. Lanet olsun, kıskandığımı falan düşünüyordu kesin. Onu Jisoo'dan kıskanmam kadar mantık dışı bir şey yoktu.

"Sen daha tatlısın ama biliyor musun? Çikolatalı kurabiyeler bir tek senin yanakların!" Söyledikleri istemsizce dudaklarıma bir gülümseme oturtuyorken ellerini ittirip yemeğime döndüm.

"Benimle geliyorsun değil mi?" Sessizliği dolu ağzıyla konuşarak böldüğünde boş bakışlarım suratını buldu.

"Unutacağını biliyordum..."

Muhtemelen doğum gününden bahsediyordu.

"Ah, hayır unutmadım. Nereye gideceğiz ki?" Doyduğum için tabağımı öne ittirdim ve tamamen ona odaklandım. Omuz silkti, sonra da bilmiyorum diye mırıldandı.

"Birlikte olalım da, ben bulurum gidecek bir yer." Gülüp sandalyeden kalktığında tepkisizdim. Bazı zamanlar oluyordu böyle. Boş boş bakınıyordum etrafa.

"Ama bulman gerekiyor bir yer. Gün senin fakat sürpriz bana oluyor, çok ironik." Umursamadığını belirtircesine gözlerini devirdiğinde masayı toplamayı sonraya bıraktım ve kanepeye, onun yanına kuruldum.

"Heyecanlı falan olman lazım?" Aynı ruhsuz bakışlarını suratıma diktiğinde birden gülümsedi ve ben de gözlerimi dibi gelmiş saçlarından çektim.

into you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin