sekiz

625 69 83
                                    

Kanayan burnuna elini bastırıyorken endişeden dizlerim titriyordu. Bir iki saniye gözlerimi kapatıp mantıklı davranmaya ittim kendimi. Şaşkın bakışlarıyla beni izliyordu.

"Soon—"

"Banyoya..."

Kan olmuş tişörtünü üzerinden çıkarmışken burnuna bastırdığı havlu çoktan yere düşmüştü.

"Artık kanamıyor, sakin ol." Kan içinde olan suratı gülümsemesini gölgeliyorken dolaptan başka bir havlu çıkarıp ıslattım ve suratını silmeye başladım.

"Bu böyle olmayacak," Ellerim hala sebebini bilmediğim bir şekilde dizlerimle birlikte titriyorken pantolonuna uzandım ve bir çırpıda aşağı indirdim. Bana karşı çıkmıyordu ve yaptıklarımı büyük bir ilgiyle izliyordu. Sonra onu duş kabinine itekledim.

İşin aslı beni kan tutardı.

Çalkalanan midem ile çamaşır makinesine yasladım sırtımı. Gözlerimi kapatmış tamamen sakinleşmeyi bekliyordum.

Saçları çoktan ıslanmış, temiz su şimdi de suratından aşağı akıyor ve lekeleri yok ediyordu ama o hala bana bakıyordu. Anlatmak istediği şeyler vardı ve ben anlamamakta ısrarcıydım.

Sonra sırtını duvara yasladı, lekelerin çoğu sıcak suyla akmışlardı. Kafamı eğdim ve dudaklarımı yaladım. Ardından adımlarım onu buldu. Üzerinde giysi yokken olduğunda da küçük görünüyordu.

"Islanacaksın—" Suyun aksi yönüne çektiğim bedeni soğuk olan duvarla sırtı birleşince titremişti. Durmadım, bu hissi biliyordum. Birçok kez karşılaşmıştım. Onu çok kötü istiyordum. Her şeye rağmen.

Eğildim ve ince dudaklarını dudaklarımın arasına aldım. Önceki gibi kuru değildi, ya da sıcak. Daha farklıydı işte.

Elleri yumruk olmuş, tişörtümü kavramışken ıslak saç diplerinde geziniyordu parmaklarım. Onu öpmek iyi hissettiriyordu. Hem, en çok sevdiğim yeri dudaklarıydı.

Eskiye nazaran bembeyaz olan boynuna değdiğinde dudaklarım bir an için duraksadım fakat yumruk olan elleri tişörtümü bırakıp belimi bulduklarında bunu önemsemedim. Ona dokunmak hoşuma gidiyordu. Başka bir şey umurumda değildi.

Kısmen.

Parmağımı henüz kızarmış, küçük izden çekip kapalı gözlerine odaklandım. Kelimelerimin yetersiz geldiği, düşünmeye bile üşendiğim bir andı.

Belimdeki ellerini tuttum ve gözlerini açmasına sebep oldum.

"Seni bekliyorum, biliyorsun, ne olduğunu anlatman gerekiyor." Sonra ellerini bıraktım, afallamış görüntüsü içimdeki pişmanlık kırıntılarını harekete geçiriyorken dolaptan aldığım havluyu ona kolaylık olsun diye makinenin üstüne koyup banyodan çıktım.

"Dersler yoğun geçiyor, son zamanlarda boşlamıştım iyice. Bay Choi bunu fark ettiği için pestilimi çıkarıyor." Kafasını göğsüme gizlediği için sesi boğuk geliyordu fakat her kelimede oynayan dudakları kalbimi okşuyordu sanki.

Nemli saçlarıyla oynamaya ara vermedim ve dudaklarımı araladım.

"Bay Choi denen adamdan hoşlanmadım."

"Ben de." Güldüğü için titreşen bedeni beni de güldürürken bir anda ciddileştim.

"Daha önce olmuş muydu?"

"Aşırı yorgun olduğum zamanlar dışında kanamıyor." Saatler önceki görüntü aklıma geldikçe tüylerim ürperiyordu.

"Kendine fazla yüklenme." Zaten yetenekliydi. O kadar çalışmasına ne gerek vardı ki? Boşa zarar veriyordu kendine. Bu nedense sinirlerimi bozmuştu. Önemsememem gerekirdi.

into you Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin