Virane

38 6 0
                                    

.....1 sene sonra

Birinci ve ikinci sınıfı başarılı bir şekilde bitirmişti. Yine yaz tatili gelmişti. Artık üçüncü sınıfa başlayacaktı. Sıkıcı bir yaz tatili başlıyordu. Tek tesellisi halasının geçen yaz gelmemiş olmasıydı. Bu yaz da gelmemeleri için dua ederek yatmıştı.
Sabah gözünü büyük bir gürültü ile açmıştı. Hemen yataktan kalktı ve penceye baktı hiç bir şey göremiyordu. Odadan koşarak çıktı terliklerini giyip bahçeye koştu. Bahçe kapısını açtı ve kafasını korkarak dışarı uzattığında gördüğü manzara karşısında şaşırmış kalmıştı. Kocaman araçlar köşedeki evi yıkıyordu. Mutluluktan ölebilirdi. Bilmiyordu ki o evin bir önemi yoktu. Saliha'nın kaderi o arsanın üzerine yazılmıştı.
Evi yıktıkca etrafı toz bulutu kaplıyordu. Ama salihaya göre o toz bulutu değildi sanki ilkbahar yağmuru yağıyordu. Kapıdan biraz daha dışarı çıktı kapıya yaslanıp keyifle evin yerlebir oluşunu seyretti. İçinde o makinalardan birini kullanma isteği doğdu.Keşke kendisi yıkabilseydi. Bu istek onun sevincini köreltmedi ve sevinçle içeri koştu.
- Babanne , babanne gördün mü köşedeki evi yıkıyorlar.
- Duydum kızım. Orayı bir mütahit almış. Yerine kocaman apatman dikecekmiş. Belki bir tanesini de siz alırsınız.
- Yok istemem ben. Babam da almasın orayı.
- Neden kızım sizin de ayrı bir eviniz olur. Hatta senin güzel bir odan olur. Kendi yatağın olur.
- Yok babanne iyiyim ben böyle. Yatağımı da seviyorum. Noolur almasınlar söyle de babama.
- Tamam kızım tamam. Dur bakalım apartman bi yapılsın hele. Gün ola harman ola hadi git oyna arkadaşlarınla.
- peki bananne. Diyerek boynunu büktü ve dışarı çıktı.

O günden sonra ne zaman akşam yemeği için sofraya otursalar sürekli apartmandan konuşuyorlardı. Babannesi babasına oradan bir ev almasını söylüyordu. Annesi de ona destek çıkıyordu. Dedesi ise Saliha'nın rahatsızlığını farkedip ölsem de torunumu göndermem ben diyordu. Babannesi dedesine evlerin arasının çok yakın olduğunu söylüyordu lakin dedesi yine aynı netlikte ve kararlılıkla "ölsemde torunumu göndermem ben. Siz nere istiyorsanız gidin" diyerek Saliha'ya göz kırpıyordu.
Hem dedesine güveniyordu hem de halasının bu yaz da gelmeyeceğini umut ederek evin de yıkılmasına sevinerek yemeğini yedi. Artık Saliha için o eski ev konusu kapanmıştı. Yemekten sonra odaya gidip yatağına yattı. Her gece olduğu gibi ilk önce yapmaması gerekenleri tekrarladı. Konuşmayacaktı , soru sormayacaktı , inatlaşmayacaktı, annesiyle babası birbirini bıçaklasa bile annesi imdat diye bağırsa bile arkasını dönüp sessizce kulaklarını kapatıp kavganın bitmesini bekleyecekti. Kendisini tembihledikten sonra ikinci kısma gelmişti. Hayal kısmı. Rehber üniversitesine gidecekti ve tüm dünyayı gezecekti bir daha da bu kasabaya gelmeyecekti. Giderken de sadece dedesini götürecekti. Güzel hayaller eşliğinde uykuya daldı.
......

Güzel hayallerle uyuyunca güzel güneşli bir günde uyanmıştı. Bugün kendine izin vermişti. Ders çalışmayacaktı , kitap okumayacaktı sadece akşama kadar oyun oynayacaktı. Annesinin de günü vardı dışarı çıkmasına daha rahat izin verirdi.
Annesi ile babası hala uyuyordu demekki dedesi balkondaydı. Sessizce odadan çıktı ve balkona gitti. Tahmini doğruydu sessizce gitti ve dizine yattı. Aslında susması gerekiyordu ama susamıyordu
- Dede biliyor musun?
- Neyi evladım.
- Biz bazı geceler gizlice balkona çıkıp ayşeyle ayı ve yıldızları seyrediyorduk. Ama annem en sonuncuda yakaladığından beri korkudan yapamıyoruz.
- Sen çok mu seviyorsun gök yüzünü?
- Evet. Geceleri rengi çok güzel oluyor. Lacivert ama keşke yıldızlar ve ay pembe olsaydı.
- Benim hayalperest torunum. Ama düşündüm de fena da olmazdı.
Yattığı yerden kalkarak
- Dede sen beni göndermezsin değil mi?
- Asla sen benim biricik torunumsun. Aslında sana karşı mahcubum biraz.
- Neden dedem? Ben en çok seni seviyorum ailemizde.
- Ben de seni canım. Hani annen dövüyor ya seni.
- Evet dedem. Çok dövüyor değil mi? Ama sen üzülme acımıyor ki artık. Bak morarmıyor derim eskisi gibi. Hem ben öğrendim artık vurduğu yerleri koruyorum kendimi deyip kıkırdadı.
- Suss duymasın duyarsa taktik değiştirir.
- Tamam dedem. Sen de söyleme tamam mı sırrımız olsun.
- Tamam yavrum. Ama yine de üzülüyorum. Çünkü elimden hiç bir şey gelmiyor.
- Neden dedem. Sen annemden büyüksün sana da baba diyor. Kızsana ona.
- İşte ondan mahcubum ya kızım. Annene dövme desem ya da elinden alsam buna daha çok hırslanır benim olmadığım her yerde seni daha fazla döver. Rezil ettin beni der sana. Bunu bildiğim için diyemiyorum hiç bir şey.
Başını önüne eğerek
- Ne yani ben hep dayak mı yiycem.
- Yok evladım büyüyceksin ya annen de o zaman vurmaz sana. Sabret sen. Ne demişler sabrın sonu selamettir. Bana da sesimi çıkaramadığım için kızma olur mu? Çıkaramıyorsam yine senin için susuyorum. Anlıyor musun benim akıllı torunum?
- Anladım dedem. Üzülme sen de.

Yanağından öptü ve dizine tekrar yattı. Tam dalacaktı ki mutfaktan tıkırtıları duydu. Kalktı mutfağa gitti her sabah ki görevi olan şeyi yerine getirecekti
- Kaç ekmek anne?
- Üç al yeter. Çabuk git gel sağa sola bakmadan al gel ekmeği.
- Tamam anne.

Annesinin sesi yine yüksek ve kızar gibiydi. Balkonun kapısını açtı dedesinin zikiri bırakıp kapıya baktığını görünce tahmininin doğru olduğunu anladı. Dedesi sesi duymuş ve üzülmüştü. Dedesine güldü ve bir şey yok der gibi göz kırptı. Sonra hızla koşarak bakkala gidip ekmek aldı ve geldi. Aslında sabahları bakkala gitmekten nefret ediyordu ama bu sabah dedesi daha fazla üzülmesin diye sanki zevkle gidiyormuş gibi yaptı.
Eve geldiğinde babannesi oturma odasındaki yatakları topluyordu. Ona yardım etti. Babannesi Saliha'nın bu keyfine anlam veremedi.
- Hayırdır kuzum yarın okul falan mı açılıyor.
- Yoo babanne daha çok var. Ne oldu ki?
- Ne bileyim sen ancak okul zamanları böyle keyifli olursun. Okula geç kalmamak için bana yardım edersin çabucak kahvaltı yapabilmek için. Ondan sordum.
- Yok babanne bugünü oyun oynama günü ilan ettim. Ondan böyle keyifliyim.
- Anladım kuzum o zaman güzelce doyur karnını da enerjin olsun.
Birlikte kahvaltı yaptıktan sonra annesine sofrayı toplarken yardım etti. Annesi de söylenmişti. Hangi dağda kurt öldü de ben demeden bu kız yardım ediyor bana diye. Ama babannesi elleşme çocuğa deyince annesi susmuştu.
           Saliha koşarak dışarı çıktı. Bugün oyun günüydü. Bütün arkadaşları yıkılan evin önündeydi yavaş yavaş yanlarına kadar yürüdü. O evden eser kalmamıştı. Artık yaşadığı şeyi de az çok biliyordu. Abi dediği kişi aslında ona kötülük yapacaktı.Üstelik Saliha henüz farkında olmasa da yıllarca bu olaydan dolayı sıkıntı çekecekti. Neyse ki ev yıkılmıştı belki de bu vesile ile konu da kapanır diye düşünüp mutlu oldu.
      Arkadaşlarının yanına vardığında mahalledeki en büyük erkek çocuk olan İbrahim Saliha'ya dönerek
     - Şştt kız içerde cin falan  gördün mü?
     - Yoo ne cini.
     - Gerçi senin işin varmış. Cini çıktıktan sonra gördün. Annesi cin gibi çarptıydı hatırladınız mı?
     Bütün arkadaşları kahkaha ile gülüyordu. Sadece Ayşe Saliha'nın yanına gelip elinden tuttu hadi gidelim dercesine asıldı.
     - Ne diyorsun sen bee. Salak mısın ne işim olcakmış içeride.
    - Biz ne bilelim kızımmmm onu da sen anlatcan.
    - Gerizekalı. Hiç bir şey olmadı içerde.
    - Olmadı da neden doktora götürdüler seni?
    - Ağaçtan düşmüştüm bacağım kanamıştı ondan götürdüler. Sen de onun gibi sapıksın.
     - Ben neden sapık oluyorum bee Alla alla. Manyak mıdır nedir? Ben mi attım seni içeri hem sen kendin gitmedin mi saklancaz diye. Adama ne suç buluyorsun.
    - O zaman oyun oynuyorduk. Herkez de biliyor. Abi dedi herkes. Benden başkası da olabilirdi orada mesela Melek. O da vardı.
    - Lan salak kardeşime laf deme sakın. O senin gibi değil. Namuslu bir kız o. Onu çağırsa da gitmezdi o. Kendin gibi mi sandın. Her çağıranın kucağına koşacak.
      - Saliha hadi gidelim. Şimdi annen gelcek sen suçlu olacaksın. Konuşma bunlarla.
    - Baksana neler diyor.
    - Desin boşver. Hem deden ne diyordu Allah herşeyi bilir görür. Haklıysan sana hakkını verir. Haksızsan da cezanı.
    Ayşenin elinden sıkıca tuttu ve İbrahime bakıp
    - Sen orta okula gidiyorsun ben ilkokula sana da abi diyoruz demekki sen de sapıksın. Ama Allah biliyor herşeyi görüyor. Senin söylediklerini de duydu. Bir gün senin de başına gelirse anlarsın. Benim bir suçum yok ki!
     Son cümlelerinde sesi titremişti. Ağlamamaya çalışarak Ayşenin elinden tutup eve doğru gitti. Onlar giderken İbrahim daha yüksek sesle
    - Suçu yokmuş. Gitmeseydin kızım. Annen bile sürtük diyor sana. Duymadık mı zannediyorsun.

      Saliha ne arkasına baktı ne cevap verdi. Ayşe'nin elini daha sıkı tutarak yürüdü. Dizleri yaşlı nenelerin dizleri gibi sızlıyordu. Bütün gücünü Ayşe'den alıyordu. Ayşe'nin elini öyle sıkıyordu ki
     - Saliha elimi koparcan. Yavaş tut.Boşver o salakları sen. Onlarda sapık demekki.
    - Ayşe benim suçum varmıydı hem o zaman ben çok ufaktım. Bilmiyordum ki! Şimdi çağırsa biri gider miyim hiç? Off ayşe yaaa
    - Saliha onlar seni kıskanıyor. Kardeşi aptal sen çalışkansın ya ondan böyle konuşuyor. Hem sen ne üniversitesine gidecektin.
    - Rehber üniversitesine. Dünyayı gezcem. Gavurca öğrencem. Görürsün gidecem bir daha da gelmeycem.
    - Ama gidersen nasıl görüşcez.
    - Ben seni bırakmam ki akıllım. Nasılsa çok param olur seni de götürürüm. Sekreterim derim.
        Bu hayaller ikisininde keyfini yerine getirmişti.  Kendi evlerinin önündeki dut ağacının altına bir kilim serip evcilik oynamaya başladılar. Ufak hayalleri küçük ellerinde hayat buluyordu.O günden sonra Ayşe Saliha'nın , Saliha da Ayşe'nin yanından hiç ayrılmadı. Mahalledeki diğer arkadaşları ile oynamadılar. Ve ufak iki sırdaş oldular...

Pembe ve TelaşlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin