"Çok güzel olmalısın."
Karşımda açan ve tek başına büyümeye çalışan çiçeğe baktım uzun uzun.
"Sana dokunmak çok güzel bir his olmalı çiçek."
Elimi uzatıp yapraklarına dokundum; çünkü dokunduğumda sallanmıştı.
Annem, dokunduğumu düşündüğüm çiçeğin adının gelincik çiçeği olduğunu söylemişti. Kocaman yapraklıydı ve hissedemesem de yapraklarının ipeğe benzer bir dokusu olduğunu söylemişti.
Peki ipek neye benziyordu? İpeğe dokunmak nasıl bir his bırakırdı ellerimde?
Bir de kırmızı olduğunu söylemişti annem. Beyazı ve pembesi de vardı; ama anneme göre bu çiçek kırmızıydı. Ve yine anneme göre kırmızı, en göz alıcı renkti. Aşkın rengiydi...
Maalesef bunu hiçbir zaman bilemeyecektim... Ne dokunmanın yaşattığı hissi ne de kırmızının göz alıcılığını...
Aşk mı? Onunla ilgili hiçbir fikrim yoktu...
Koyu gri yapraklarını okşadım gelincik çiçeğinin. Elimin, yaprağına değişini görürsem 'evet dokundum' diyordum. Sonra ortasındaki tomurcukları inceledim. Onlar ise çok daha açık griydiler ve tomurcuğun etrafı ise siyahtı. Zaten hayat, gri ve siyahın tonlarından ibaretti...
Çiçeklerle ilgilenmek, tarlada yiyebileceğimiz bitkilerin büyümesini hızlandırmaya çalışmak her zaman beni rahatlatır, şehrimizin içinde bulunduğu kaostan biraz da olsa uzaklaştırıp, gülümseyebilmemi sağlardı. Ayrıca yaşamımızı sürdürebilmemiz için onlara ihtiyacımız da vardı. Hem de çok... Karanlık geldiğinden beri-
"Ere!"
Bakışlarımı gelincik çiçeğinin olduğu tarladan uzaklaştırıp sesin geldiği yöne, arkama baktım. Annem kapıyı aralamış huzursuz bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.
"Efendim anne?" diye bağırdım beni duyabilmesi için.
"Eve gel. Tõusma'lar yiyecek bir şeyler getirdi."
Bir süredir çok az yiyeceğimiz vardı. Her ne kadar tarlayla ilgilensek de karbondioksit miktarının yüksekliği yüzünden bitkileri yetiştirmede çoğu zaman başarısız oluyorduk. Fotosentez çok azdı. Bu yüzden yemeğin gelişiyle sevinç içinde ayağa kalkıp eve doğru koşmaya başladım. Tõusma'ların geldiğini görmemiştim; ama muhtemelen ben çiçeklerle ya da otlarla ilgilendiğimden fark etmemiş olmalıydım. Bu gergin zamanlarda bile Tõusma'ların halkı düşünmesi ne kadar güzeldi. Bir yanım onların lideri olan babamın bu yardımı sadece bize yaptığını hissetse de diğer yandan tüm halkımıza yardım yapmış olmasını düşünmek istiyordum... Diliyordum...
Tahta kapıyı itip eve girdim.
"Gelincik bugün daha da büyümüş anne."
Ses gelmedi.
"Sanırım buzlu suyu biraz ılıtmak işe yaradı."
Yine ses gelmedi.
"Anne?"
Mutfağa ilerledim. Muhtemelen mutfakta çok fazla bulamadığı yemek yapma şansının keyfine dalmıştı. Duyduğum birkaç tıkırtıya doğru yürüdüm. Tam içeri gireceğim sırada annemin,
"Kaç Ere! Saklan!" diye bağırışıyla telaşla, hızla mutfağa girdim.
Taştan yapılma mutfağımıza açılan arka kapıdan annemi çekiştirerek çıktıklarını son anda görmüştüm. Bir an donup kalsam da sonunda kendime gelip kapıya koşarak,
"Anne!" diye bağırdım.
Bağırmak... Ne kadar önemsiz bir şeydi... Ne işe yarardı ki bağırmak; saklanmaya çalıştığında yerini belli ederdi, kavga esnasında gergin bir ortama sebep olurdu, korkup bağırsan hiç bir işe yaramazdı...
Kendine gel Ere!
Hızla mutfağın altındaki dolapta olan küçük silahı tuttuğumdan emin olarak aldım ve arka kapıya koştum. Annem, dört adamın arasında ağaçların ardında kaybolurken, hem ağlıyor hem de babamın kullanmayı öğrettiği silahı ateşlemeye çalışıyordum!
Yapamıyordum! Yapamamıştım!
Hissedememek; silahı ateşleyemeyişimin ve annemi kaybedişimin en büyük sebebiydi...
Annemden ve Vastandidlerden hiç bir iz kalmamıştı bile. Yine de öylece orada, olanların şokuyla kalakaldım. Hâlâ ağaçların arasına, ormana bakıyordum...
Şu an ağlayabilirdim. Bağırabilirdim. Elimden düşen silahın, elimden düşüşünü bile hissedemeyen ben, ne yapabilirdim?
Güçlü olmalıydım... Güçlü ve cesaretli. Evet! Güçlü bir kızdım ben! Babam bu zamanlar için öğretmişti bana onca şeyi değil mi? Gözyaşlarımı sildim ve hazırlanmak için odama koştum.
Önce babama gidecektim ve sonra neye mal olursa olsun, annemi bulacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )
General FictionBu kitap, gelecekte yaşanabilecek gerçeğe dayalı ihtimaller üzerine araştırılarak kurgulanmıştır. ----------------- Onlar, karanlığa doğdular... Onlar, hissizliğe doğdular... Ve onlar, renksizliğe doğdular... Hissedemeyen insanlar nasıl âşık olurlar...