İKİ KARANLIK GÜN SONRA...
"Her şey tamam mı?"
"Evet Sarav," dedim gözlerimi devirerek. Bu altıncı soruşuydu çünkü.
"Eminsiniz değil mi?"
Ere çantasına son konserveyi ve birkaç parça kuru eti koyarken durup abisine baktı.
"Abi yeter artık çocuk muyuz! Her şey hazır. Bak işte bitti, gördün mü?" deyip elindeki kuru et torbasını abartılı bir şekilde çantasına attı.
Yola çıkıyorduk. Artık bir şeyler yapmanın, savaşmanın ve anneyi kurtarmanın zamanı gelmişti; ancak annelerini kurtarsak da savaş bitmeyecek, Vastandidlerden karşı atak gelecekti. Yani her halukarda bir savaş olacaktı, savaş kaçınılmazdı... Bu yüzden Sarav'ın temkinli oluşunu anlıyordum.
Tuğça çantasını sırtına alıp kalın montunun kapuşonunu kar maskeli kafasına geçirirken,
"Çıkmalıyız, şimdi çıkarsak bir günlük molalarla en karanlık zamanda köyde olabiliriz. Oraya karanlıkta varmamız gerekiyor çünkü," deyip yavaşça kapıyı açarak dışarıyı kontrol etti.
Hepimiz gecenin renginde giyinmiştik. Hatta kar maskelerimiz bile hazırdı. Tüm bunlar Tuğça'nın fikriydi, saklanmayı iyi biliyordu. Uzun zamandır Vastandidlerden saklandığına göre bu konuda oldukça başarılı olmalıydı, ona güveniyordum.
Sarav Tuğça'nın yanına giderek,
"Nasıl hissediyorsun? İyisin değil mi?" diye sorarken ki ses tonunun ne kadar kibarlaştığını fark ettim. Sonunda kazanova da birisine kapıldı diye düşünerek gülümsedim.
"Sen neye gülüyorsun?"
Sorusu üzerine Ere'ye baktım.
"Sen beni mi dikizliyorsun?" diye sorar sormaz,
"Aptal sırıtışın yüz metre öteden fark edilebilir, ormanda gülme bari bizi tehlikeye sokarsın," diye cevap verip çantasını sırtına aldı.
Ben de çantamı alıp onların ardından kapıya yürürken hâlâ sırıtıyordum. Onu yakalamıştım.
Kapıdan çıktığımızda Tuğça kapıyı sıkıca kilitleyip önüne kuru dalları attı ve ardından bize dönerek sessizce anlatmaya başladı.
"İlk yirmi kilometre rahatız. Çok ses çıkarmadan konuşabilir, hatta bir mağara bulursak ateş yakıp uyuyabiliriz. Ancak yirmi kilometre sonra kimse ses çıkarmayacak, hayalet gibi olacağız çünkü köye on beş kilometre kalacak. Kalan ilk beş kilometre az Vastandidle karşılaşsak da son on kilometrelik alanda sıkça karşımıza çıkacaklar. Mümkün olan en sessiz şekilde işlerini bitirirsek hiç sorun yaşamayız."
Anladığımızı onaylamamızı bekler gibi hepimize teker teker baktı. Sarav,
"O halde yola çıkma zamanı," deyince yürümeye başladık.
Tuğça'nın, Sarav'a yakışan biri olduğunu şimdi daha net anlamıştım. En az Sarav kadar temkinli ve akıllıydı o da.
●●●●●●●●●●
Oldukça uzun bir süre yürüyüp yorulduktan ve acıktıktan sonra dinlenmek için yakınlarda mağara aramaya karar verdik.
"Valgus, sen Ere'yle doğudaki dağları kontrol et. Biz de batıya bakacağız."
Evet, böylece Ere ve ben yaşadığımız o andan sonra ilk kez yalnız kalmış olacaktık. Bu durum beni geriyordu ama bir şeyleri açıklığa kavuşturmam için ilk ve son fırsatım olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )
General FictionBu kitap, gelecekte yaşanabilecek gerçeğe dayalı ihtimaller üzerine araştırılarak kurgulanmıştır. ----------------- Onlar, karanlığa doğdular... Onlar, hissizliğe doğdular... Ve onlar, renksizliğe doğdular... Hissedemeyen insanlar nasıl âşık olurlar...