Merhaba millet ben geldim :)
Yine kıs bir bölüm ama erken bir bölüm :)
Bu bölümde "kirpi surat" fikrini veren @birdemma' ya teşekkürler :)
Ve iyi okumalar :)
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
ERE
Neden gitmişti ki şimdi? Bir cevap bile vermemişti kirpi surat. Kirpi gibiydi, parmaklarımı acıtmıştı ama yine de dokunmak çok güzeldi. Güzel olan, ona dokunmak değildi elbette, bilmiyordum. Aslında canlı hissettiriyordu. Dokunduğun şeyi hissetmek, dünyadaki her şeye daha farklı bakmanı sağlıyordu. Bunu fark etmiştim. Dokunduğun her şey bir kimliğe bürünüyordu artık gözünde. Her şeyin bir dokusu vardı.
Dokunmak, hayal ettiğimden de daha güzeldi...
Uykum gelse de daha fazla keşif yapmak istiyordum; ancak Siency Amcanın kısa süreli uyumalarından, uykumu alamayacağımı bilerek odama doğru yürüdüm.
Tam odama gireceğim sırada karşı odamdan, Kirpi'nin odasından gelen tuhaf sesleri fark ettim. Birinin duvara ve ardından metal bir şeye vurma sesi gibiydi. Aynı zamanda müzik de çalıyordu. Merakıma yenik düşerek biraz daha kapıya yaklaştım. Ne yapıyordu tanrı aşkına?
Birden oldukça yüksek, düşme sesine benzer bir sesle birlikte bir küfür duydum. Öyle ki müzik sesinden bile duyabilmiş, kapının önünde sıçramıştım. Sonra ses kesildi. Müzik ise hâlâ devam ediyordu. İyi miydi? İyi olup olmadığına bakmalı mıydım?
Evet bakmalıydım. Sonuçta o benim askerim ve korumamdı. Aynı zamanda bana ait bir asker olduğu için de o da benim korumamdaydı. Üstelik ya bu kimyasalların bir yan etkisi vardıysa ve şu an yere yığılı bir şekilde benim ilkyardımımı bekliyorduysa! Yani öyle bir şeyler... Neyse, bence ona bir göz atabilirdim.
Kapısını tıklatıp,
"Hey iyi misin?" diye sordum sessizce. Siency Amcayı uyandırmak istemiyordum.
Ses gelmedi.
Tekrar tıklatıp,
"Orda mısın?" diye hayatımın en aptalca sorusunu sordum. Tabii ki oradaydı.
Ve yine cevap gelmeyince gerçekten merak edip kapıyı açtım. İki eli yerde, bacakları yatağın üzerinde şınav çekiyordu. Kollarıyla vücudunu yukarı ittirip el çırpıyor ve yine yere koyuyordu. Evet, buraya kadar doğal görünüyordu. Altındaki şortu görene kadar... Ya da çıplak kollarının genişliğini...
Üzerinde hiçbir şey yoktu. Kendini yerden her yükseltişinde vücudundaki kasların ayrı ayrı oynadığını görebiliyordum. Şaheser gibiydi Tanrı'm... Bu odada renkleri göremesem de artık teninin renginin nasıl olduğunu bildiğimden, gözümde, hayalimde otomatik olarak renkli bir görüntü oluştu. Kaslı, terli ve sıcak renkli...
Orada durmuş ona bakarken beni fark ederek ayaklarını yataktan indirdi ve ayağa kalktı. Yatağın üzerindeki küçük havluyu eline alıp göğsündeki teri silerek,
"Bir şey mi oldu?" diye sorduğunda, beynim durmuştu.
Bir şey olmaz olur muydu! Şu an neler oluyordu neler.
"Şey oldu..."
"Ne? Kötü mü hissediyorsun?"
"Hayır," dedim hızla başımı sallayarak.
Bekledi. Karşımda o şey haliyle, sıcak ve terli dururken, dikkat toplamak ne zordu.
"Bir şey mi istiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )
General FictionBu kitap, gelecekte yaşanabilecek gerçeğe dayalı ihtimaller üzerine araştırılarak kurgulanmıştır. ----------------- Onlar, karanlığa doğdular... Onlar, hissizliğe doğdular... Ve onlar, renksizliğe doğdular... Hissedemeyen insanlar nasıl âşık olurlar...