Sonunda onu sinirlendirmeye başladığım için içimde tuhaf bir keyif hissediyordum. Hak etmişti inatçı...
Eşofmanı üzerime geçirdikten sonra pantolonumu sandığın üzerine bıraktım. Yeniden ateşin başına yürürken,
"Yarın çalışmalara başlayacağız. Diğer askerlere katılıp sen de bir şeyler öğrenmelisin," der demez itirazlarına başladı.
"Öğrenmem gereken bir şey yok. Birkaç kez daha silah kullandığımda, çok iyi bir atışçı olacağım."
Kendi beceriksizliğini kabul etmemeye devam ediyordu. Bu iyi bir şey değildi. Hâlâ arkası bana dönüktü. Bir an, giyindiğimi söylemeyip bir süre daha onu o şekilde bırakabileceğimi düşündüm; ama başımı iki yana sallayıp bu yaptığımın çocukça olduğunu düşünerek,
"Dönebilirsin," dedim sessizce ve silahımı alarak ateşin yanında yere uzandım.
Gözlerimi kapatıp uyku pozisyonumu alırken,
"Abimle ne kadar yakındınız?" diye sordu.
Bir saniye kalbimin sıkıştığını hissettim. Konu Sarav'a geldiğinde hep böyle oluyordum.
"Babamla yakınlığınıza bakılırsa abimle de aranız iyi olmalı. O da bir komutandı ne de olsa. Ayrı grupların komutanları mıydınız? Bir orduya bazen birkaç komutan gerekebilir sonuçta."
Ona, aslında komutan yardımcısı olduğumu; ama abisi öldüğü için komutan olmak zorunda kaldığımı söyleyemezdim... Nasıl anlatabilirdim Sarav'a olanları?
"Hiç konuşmuyorsun. İnsanların konuşmaya ihtiyaçları vardır. Yoksa beynimizde kendimizle konuşur ve yalnızlığın içine biraz daha gömülürüz."
Gözlerim kapalı sadece dinliyordum.
"Büyük yangın çıktığında ve babamla Sarav bizi köydeki evimize gizlice götürdüğünde, onların da hep bizimle kalacaklarını düşünmüştüm... Bir gün bile kalmamışlardı. Hatırlıyorum, Sarav'ın boynuna yapışıp onsuz oyun oynayamayacağımı söylemiştim ağlayarak. Neden bizden ayrı olmaları gerektiğini çok sonraları anlamıştım. Bizim içindi... Annem ve benim güvenliğimiz için. Bu bana hiç adil gelmemişti o zamanlar."
Sustu.
Ne yaptığına bakmak için gözlerimi açtığımda göz göze geldik. Geniş koltuğun üzerinde oturmuş, ellerini koltuktan sarkan bacaklarının arasına iliştirmiş, geçmişe dalan gözlerle bana bakıyordu. Bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim.
"Uyu. Yarın erken kalkacağız."
Söylemeyi düşündüklerim bunlar değildi. Daha çok onu avutmak istemiştim aslında; ama dilimden dökülenler bunlardı.
Yavaşça uzanırken,
"Evet," dedi sessizce ve devam etti.
"Bilmeyen askerlere bıçak fırlatmayı öğretebilirim."
Sarav, kardeşinin benden iyi bıçak fırlattığını söylemişti. Sanmıyordum, Sarav'ın beni kızdırmak için söylediği o saçma şakalarından biriydi bana göre. Yarın görecektim ne kadar iyi olduğunu.
Ona arkamı döndüm ve dudaklarımdan dökülenlere izin verdim.
"Bazen ayrı olmak daha iyidir."
●●●●●●●●●●●●●●●●●●●●
ERE
Yattığım pozisyonda uyanmıştım. Gözlerimi açar açmaz sönen ateşin önünde yatan askeri gördüm. Ya o uyanamamıştı ya da ben erken kalkmıştım. Genelde benden erken uyanıyordu çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )
General FictionBu kitap, gelecekte yaşanabilecek gerçeğe dayalı ihtimaller üzerine araştırılarak kurgulanmıştır. ----------------- Onlar, karanlığa doğdular... Onlar, hissizliğe doğdular... Ve onlar, renksizliğe doğdular... Hissedemeyen insanlar nasıl âşık olurlar...