Ne söyleyeceğimi unutmuştum. Aklım, onu öpmek istememin farkına varışıyla dehşete düşmüştü. Belki de haklıydı; bu lanet olası kimyasalların yan etkilerinden biriydi bu da, yine de beni ölesiye korkuttuğu gerçeğini hafifletmiyordu.
Benden bir cevap bekleyerek farklı göz renkleriyle yüzüme bakmaya devam etti. Yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordum ama bakışları birden değişti ve arkasını dönerek,
"Neyse... Unut gitsin," dedi sessiz bir şekilde.
Evet, unutmalıydım. O da unutmalıydı. Her şeyi; bu odayı, geçici hissleri, bu sığınağı ve onu öpme arzumu unutmalıydım.
Arkamı dönüp kapıdan çıkmadan önce,
"Birkaç güne buradan ayrılmamız gerek," deyip onu odada tek başına bıraktım, sanki diğer konuları hiç konuşmamışız gibi...
Biraz daha yanında kalamazdım. Onun sıcak görünen tenine bakmanın beni iradesiz yapışından korkmuştum. Bu hisler oldukça yabancı şeylerdi benim için. Kontrolsüz bir erkek değildim. Eğer olsaydım, Sarav'la güvenlik kontrolü için gittiğimiz köylerdeki kızlarla elime geçen her fırsatı değerlendirirdim.
Hiç yapmamıştım. Hissetmediğim bir fiziksel aktiviteyi yapmak hoşuma gitmiyordu. Kadınların okşayışını bile anlamayarak nasıl tahrik olabileceğimi hiç anlamamıştım; ancak Sarav bunu çok iyi başarıyor, düşüncelerle tahrik olduğunu ve hissetmese de biyolojimiz gereği vücudumuzun kendi kendine işini bitirdiğini, o sırada müthiş bir rahatlama ve zevk hissettiğini söylüyordu. Bana bu açıklamayı yaptıktan sonra ona karşı bir bahanem kalmadığından kızlarla odaya girip ona, onlarla yattığım izlenimini veriyordum çünkü Sarav piçin tekiydi ve bu konuda benimle dalga geçmeye hazırdı. Onu özlüyordum...
Şimdiyse hissedebilirdim... Ve lanet! Aklıma yine Ere geliyordu.Kesinlikle iyi değildim. Aslında belki de yanımda şu an başka bir kız yerine o olduğu içindi. Konu o değildi, olmamalıydı. O, Sarav'ın kardeşi, Bay Lepidus'un kızı, benim korumamda olan geleceğin lideriydi. Lanet olsun! Aklımı kaybetmiş olmalıydım. Pantolonumun altındaki hareketi fark ettiğimde daha da küfredip adımlarımı hızlandırarak odama girdim. Bu gece bu odadan çıkmayacaktım. Asla.
••••••••••••
Bir süredir uyumaya çalışıyordum. Bir sağa bir sola dönerek en rahat uyuma pozisyonunu arıyordum. Sonunda yatakta doğrulup neden hâlâ odasına dönmediğini merak ettim. O kadar dinlememe rağmen odasının kapısını ya da ayak seslerini duymamış olabilir miydim?
Anlamıştım. Uyuyamayışımın sebebi oydu. Onun güvende olmasını istemem, bunun benim görevim olması...
Yataktan kalkıp kapıya yürüdüm. Bu gece bu odadan çıkmayacağımı söylemiştim kendime ancak şu an sakin hissediyordum. Kendimi kontrol edebilirdim. Küçük bir tereddütten sonra odamdan çıktım.
Renk odasına attığım her adımda karnımda bir şeylerin dolaştığını hissetmeye başladım ama önemsemedim. Kontrol bendeydi. Tüm kontrol bendeydi. Kontrollüydüm ve sessizce kapıyı açtım.
İlk anda onu görememiştim. Odayı gözlerimle taradığımda yere oturmuş, sandalyenin birine başını dayamış bir şekilde uyuduğunu gördüm.
Tanrı'm neden burada uyumuştu ki...
Yanına yaklaştığımda ayak sesimden uyanacağını ummuştum ama hâlâ uyumaya devam ediyordu. Sarı saçlarından bir tutam yüzüne düşmüş, üzerindeki gömleği çıkarmış, sadece bir tişörtle uyuyordu. Odanın sıcaklığı yüzünden olmalıydı çünkü bu oda dışındaki yerler çok da sıcak değildi. Yanında dikildiğimde,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALGUS & ERE ( Karanlığın İnsanları )
General FictionBu kitap, gelecekte yaşanabilecek gerçeğe dayalı ihtimaller üzerine araştırılarak kurgulanmıştır. ----------------- Onlar, karanlığa doğdular... Onlar, hissizliğe doğdular... Ve onlar, renksizliğe doğdular... Hissedemeyen insanlar nasıl âşık olurlar...