Bölüm-22

285 23 14
                                    

Multi resmi için Mavihuysun çok teşekkür ederim. İyi okumalar...!

Son sekiz saat sonrasında güneş doğmaya başlamış, hatta doğmuştu bile. Louis helikopteri kullandığı için uyumamış, diğerleri uyukluyordu hala. Ben dün gece Riva'nın yanında uyumuştum. Şuan biraz daha onun kokusuyla uyumak istiyordum. Ama bu kırmızı ışık ve arkasından gelen uyarı sesi hiç uyku getirecek gibi değildi.

Herkes ayaklandığında, bende onlarla birlikte ayağa fırladım. "Louis ne oluyor?" diye endişeyle sordu Austin.

"Benzin bitti gençler. Üzgünüm ama şuan inmek zorundayız ve bu biraz sarsıntılı olabilir. İniş yapacağımız yer San Francisco." diye açıkladı. O sırada farkında değildim, Riva uyanmıştı...

"Ne oluyor?" diye sordu boğuk sesiyle. Herkes ona bakıyordu. "Harry?" Şaşkın şekilde ismim dudaklarının arasından çıkmıştı. "Şimdi değil." dedim ve onu sıkıca tuttum. "Tutunun!" diye bağırdı Louis.

Kendimle beraber, Riva'yı da tutmayı başardım. Herkes bir yerlere tutunduğunda bende yanımda ki sıkı demire tutundum. Şuan aşağı doğru süzülüyorduk ve bu hepimizi çok kasıyordu. "Tanrım!" diye ciyakladı Bianca, Drake'e tutunurken.

Sonunda yere indiğimizde baya sarsılarak bir şekilde helikopterin durmasını istiyorduk. Riva kendini bana yapıştırmışken bende sıkıca gözlerimi kapatıp bu sarsılmanın bitmesi için dua ediyordum. "Louis öleceğiz!" diye bağırdı Lila. "En azından biri bunun farkında!" dedi Drake. "Kapat çeneni!" dedi Marissa.

Helikopter durmayınca herkesin ağızından bir çığlık kopmaya başladı. Ben ise şuan sadece kollarımdaki yaralı kızın, tekrar yaralanmaması için onu korumaya çalışıyordum. Onun bir kez daha ellerimden kaymasına izin veremem.

En sonunda bir şeye çarptığımızda herkes öne gidip gelmiş hatta, Austin ve Liam ileriye doğru savrulmuşlardı. Durduğumuzda son on dakika herkes kendini toparlamaya çalışıyordu. Ben de bir problem yoktu, fakat helikopterdeki her şey dağılmış ve devrilmişti.

"İyi mi? Herkes?" diyerek Louis kanamış kafasıyla yanımıza geldi.  "Tanrım Louis! Hemen pansuman yapmalıyız. Bir yeri acıyan biri varsa yanıma gelsin."

Lila açıklama yaparken ben kafamı çevirip Riva'ya baktım. Merak ve endişeyle bakıyordu. "Bir yerine bir şey olmadı değil mi?" diye sordum.

"İyiyim. Sayende." dedi kafasını sallarken. "Neden buradayım ben?" dedi birden ayağa fırlayarak. Herkes ona baka kalmıştı. "Drake!" diye seslendi.

"Başka şansım yoktu. Yaralıydın." dedi. "Bıraksaydın ölseydim." Bunu düşünmek bile istemiyordum.

"Riva sakin ol. Yaraların çok narin bir kısımdaydı ve dikişlerin açılacak." Marissa'nın yoğun rus aksanı bile bir işe yaramıyordu. Riva susmak bilmiyordu.

"Her şeyi mahvetmeyi çok seviyorsunuz değil mi? Size beni korumaktan ve acımaktan vazgeçin dediğimi hatırlıyorum!..." Tüm sinirini öyle bir boşaltıyorduki, yarasının acıyıp acımadığını merak ediyordum? "Her şey kontrölüm altındayken siz bir yolunu bulup her şeyi mahvettiniz. Gerçekten inanılmazsınız."

"Sen nasıl bir insansın..." dedi Lila birden. "Senin için bu kadar insan neler çekti haberin var mı? Ölümlerden döndürdük seni!" diye bağırdı Lila.

Riva ona meydan okurcasına ilerledi tam önünde durdu. "Beni yanınızda götürmek zaten sizi öldürecek. Josh benim peşimde ve siz hiç güvende değilsiniz." Ona inanmayan gözlerle bakıyordu Lila. Bende öyle çünkü kaçan biziz.

"Aslında bu doğru. Riva bizim kaçmamız için yardım etti şimdide Josh onun canını istiyor." diye açıkladığında Drake, pişmanlık bir kez daha göğüsüme hücum etti.

"Yine de bize kaba davranacağı anlamına gelmiyor."

"Sen çok fazla konuşuyorsun."

"Yeter!" Riva'nın sert sesi beni harekete geçirmişti. İkiside susmuş hatta herkes bana bakmıştı.

"Burada kavga etmeniz hiçbir şeyi değiştirmez." dedim Lila'ya. Sonra Riva'ya döndüm. "Biz bu yola beraber çıktık ve hiç kimse kimseye patron gibi davranamaz. Josh yok olsun diye hepimiz hareket ediyoruz zaten. Eğer seni almak için gelecekse, emin ol göreceği çok şey var."

"Bana acımaktan vazgeç!" diye bağırdı. İşte yine aynı şey. "Sana acımıyorum, seni korumaya çalılıyorum!" Bu sefer ben ondan daha yüksek bağırmıştım. Boynumdaki damarların çıktığını hatta biraz daha bağırırsam çatlayacaklarını düşünüyordum.

Riva gerçekten uyuz bir kızdı. Yaralı olmasına rağmen bağırıp çağırıyor, birde bu yetmiyor hiç canı yanmıyor gibiydi. Yanımdan hızla geçti ve helikopterin kapısını açarak indi. Hızlıca uzaklaşırken arkasından hepimiz ona sesleniyorduk.

"Bu sefer olmaz." dedim kendi kendime ve peşinden koşmaya hazırlanırken Bianca beni durdurdu. "Nereye?"

"Ona bir şekilde dur demesini öğretmeliyiz. Bu yaptığının doğru bir şey olduğunu sanıyor ama aslında değil. Bu sefer kaçmasına izin vermeyeceğiz."

Hızla koşmaya başladım. Ona yetişmeliydim. Yaralı olduğu için fazla hızlı gidemezdi. Görüş açımda onu gördüm ve düştüğümüz bu ormandaki otlarının üstünde koşarak yaramaz bir kız çocuğunu kovalıyordum. Ve sonunda onu kolundan tutup kendime çevirdim. Çırpınıyordu ama kurtulamayacaktı.

"Bırak beni!" Bağırıyordu ama sesini kimse ne duyuyorlardı, ne de takıyorlardı. "Artık kaçmak yok Riva. Senin isteklerini yapmakta yok. Sen gitsen bile biz yine peşinden geliriz. Sen kaçarsın biz yine seni kovalarız." Dediklerime ben bile inanamazken, o benim yönetme şekline şaşırmış gibiydi.

"Harry gitmek istiyorum! Bırak! Lütfen!" Yine kaçacağı için sırtını gövdeme yasladım. Başımı onun omzuna koydum ve biraz sakin olmasını sağladım. "Gitme Riva." Kollarımı ona bağladım ve onsuz ne kadar boş bir insan olduğumu bir kez daha anladım. Bu sefer kaçmak yerine kollarımdan sıyrıldı ve yüzünü bana döndürdü.

"Ben sana bunu söylediğimde, sen yanımda mıydın?" Gözlerimi kapattım ve haklı olduğu için onu dinledim.

"Benden gerçekleri öğrenmek istemiştin. Sana söyleyeceğim zaman sen gitmeyi tercih etmedin mi?" Gözlerimin içine bakarak bu kelimeleri söylerken, canavar bir kızı daha hırçın ve inatçı yaptığımı fark ediyordum.

"O zaman öfkem çok tazeydi. Sana değer verirken başkasının karısı olduğunu öğrenmek... Bunun nasıl boktan bir duygu olduğunu sana anlatamam. Ben ilk defa öfkemi bu kadar kuvvetli hissediyorum. Şimdide hem seni hem de beni ve diğer herkesi kurtarmaya çalışıyorum."

Yine duygusuz bakışlarla bakıyordu. Bu bakışlarını sevmiyordum. Şuan kalmak veya kalmamak arasında gidip geldiğine eminim. Yanıma yaklaştı ve elini havaya kaldırdı. Bana vuracağını düşündüğüm için gözlerimi sıkıca kapattım. Ama hiç bir acı veya sızı yoktu, bu yüzden gözlerimi tekrar açtım. Elini indirmiş yüzümü inceliyordu. Ama o bunu sürdürmek yerine helikoptere gitmeyi tercih etmişti. Ya da ben öyle sanmıştım...

"Sana tüm gerçekleri anlatacağım. Kim olduğumu, Josh ile nasıl evlendiğimi... Hepsini anlatacağım. Gece herkes uyuduğu zaman buraya gel. Seni burada bekleyeceğim." dedi ve arkasını döndü.

Gerçekleri. Onun geçmişini duyacaktım. Elbette uzun zamandır bunu istiyordum, fakat hazır mıydım? Sonuçta böyle bir kızın bugünkü hali böyleyse, geçmişinde şuan yaşadıklarının bir ilgisi var.

"Bir tek kelimesi bile yalan olmamalı." Hazır hissetmiyordum ama öğrenmekte istiyordum. "Bu saatten sonra sana yalan söyleyeceğimi düşünme bile." Çok emin ve kesin konuşuyordu. O hazırdı gerçekten. Ben neden buna bir türlü inanamıyordum.

"Vaktinde burada ol yoksa tek şansınıda kaybedersin!"

Scream [h.s]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin