Geçen bir kaç günden sonra hala Bayan Martin'in bulunamaması herkesi endişe içine sokmuştu. Lydia kesinlikle kendinde değildi. Stiles kahvesinden bir yudum alıp konuşmaya devam etti.
''Hep ailelerimizden birileri olmak zorunda mı? Aynı şeyi bir kez daha yaşamak istemiyordum da.''
Kimseden ses çıkmadı. Beacon Hills'teki soğukluk hala gitmemişti. Herkes tedirgin ve üzgündü. Stiles kahvesini yenilemek için mutfağa doğru ilerledi. Kafası çok karışıltı ve bundan çok rahatsızdı. Kahvesini dolduruk salona doğru ilerlerken üstünün kahveye bulandığını fark etti.
''Lanet olsun.''
Kahveyi holdeki sehpaya bırakarak Alex'in yerden kalkmasına yardım etti. Elini tutarken dünya durmuş gibi hissediyor ve bu histen nefret ediyordu.
''Sen iyi misin?''
Alex kafasını sallamakla yetindi. ''Belki de tüm bu olanlardan sonra ona karşı acıma duygusu besliyorumdur.'' diye düşündü Stiles. Alex'in donuk gözlerine bakarak onun ne düşündüğünü bilmek istedi. Böyle bir yeteneği olsa bile Alex'in donuk gözlerinden hiçbir şey anlaşılmayacağını düşündü. Haklıydı da. Alex, son bir haftadır hiçbir şey düşünemiyordu. Kafası bomboş değildi, sadece çok fazla şey düşünmelten yorulmuştu. Beraber üst kata çıktılar.
''Scott nerede'' diye sordu Alex.
Scott, kasvetli bir yerdeydi. Bulunduğu yerin ormanlık bir alan olduğunu düşündü. Ortalık karanlıktı, kaybolduğunu düşündü. Çalılıkların sesini duydu, ürperdi ve pençelerini ortaya çıkarmaya çalıştı. Olmamıştı. Bir kez daha elini savurduktan sonra çaresiz denemekten vazgeçti. Tehlikenin yakınlarda olduğunu hissediyordu. Bu korkunç ormanda savunmasız olması, onu korkuttu. Koşmaya başladı. Fakat o koştukça tehlike peşinden geliyor gibiydi. Daha hızlı koşmaya başladı. Giderek yoruluyordu. Nefes alamadığını hissetti. Karıştırdığı cebinde astım ilacı buldu. Neler olduğunu bilmeden ilacı kullanarak bir ağaca yaslandı. Neden astım ilacı kullanıyordu? Göğsüne saplanan pençenin acısını hissettiğinde gözlerinin asıl rengi ortaya çıktı fakat o farkında varmamıştı bile.
Uyandığında nefes nefeseydi. Herkes başına toplanmış, garip bir şekilde ona bakıyordu. Her şeyin bir rüyadan ibaret olduğuna mı sevinseydi yoksa meraklansa mıydı bilemedi. Uyuduğu yerden kalktıktan sonra yüzünü yıkadı ve kultuğa oturdu.
''Neler oluyor, Scott?''
Scott korkuyla rüyasını anlattıktan sonra, Stiles çantasından defterini çıkardıktan sonra içini karıştırmaya başladı.
''Ağaçlar, kasvetli ortam, ormanlık ve eski hayatına geri dönmen. Yarım bir şekilde.'' korku dolu gözlerle karşısında duran 3 arkadaşına baktı.
''Scott, onlar senin peşindeler.''
''Derler ki; bizden olana kadar kan bağı olmayan herkesi öldür ve diğerlerini geriye bırak. Sonra kölelerin olacak, dehşet içinde yanacaktır.''
4 genç birbirine baktı. Tehlike kesinlikle şimdi başlıyordu.
Tamam, biliyorum epey bir geç geldi. Ama okullar başladı ve 8. sınıfım. İçine edilmiş bir SBS sistemiyle savaşıyorum. Her neyse, hikayeyi yazmaya devam edeceğim, aksatmadan. En fazla 3-4 gün. emin olun sözümü tutacağım. İyi okumalar. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teen Wolf
Fanfiction**Alex, Londra'da aile içi karışıklıklar olduğu için Beacon Hills'e, Linda teyzesinin yanına taşınıyor. Bundan sonra işler Londra'dakinden daha da karışık olmaya başlıyor. Nasıl mı?** **İkinci sezonda da macera devam ediyor! ''Küllerinden doğan'' da...