Sabah kalktığımda saat nerdeyse 12'ye geliyordu ve derse çok geç kalmıştım. Yataktan kalkarak Nilüfer'in odasına ilerledim, odasına girdiğimde hala uyuyordu. Kalkması için üstüne atlayıp tepindikten sonra anca uyandı, bana yastık fırlatarak odasından kovdu. Kendi odama gidip hazırlanmaya başlayacaktım ki zaten çok geç kalmıştık.
***
Okulun bahçe kapısından girdikten sonra içime kötü bir his oturdu. Sanki çok kötü bir şey olacakmış gibi geliyordu. Nilüfer sabırsızlandığımı görmüş olacak ki yine hiç kapanmayan ağzını açtı.
"Arya neden bu kadar rahatsızsın biraz sabret işte geldik"
okulun giriş kapısına doğru ilerlerken rahat bir şekilde sözlerini söyledi ve okula girdik.
"Şimdi onu nerde bulacağız Nilüfer?"
Okulun koridorlarındaki virajları hızlı hızlı dönerken bir sınıfın kapısının önünde durduk. Nilüfer etrafında biri varmı diye bakarken kapıyı açtı.
"İşte burda."İçeriye girdiğimizde öğretmen masasının üstünde arkası bize dönük kumral saçlı bizim yaşlarımızda bir çocuk oturuyordu. Bizim geldiğimizi anlamamış gibi yerinden kımıldamaya tenezzül bile etmiyordu. Nilüfer tam yanımda dururken beş adım ileri gitti ve "Biz geldik" dedi. Ben hala olduğum yerden milim oynamazken çocuk arkasını dönerek ayağa kalktı. Uzun boyluydu, gri gözleri o kadar içten ve derindi ki eğer biraz daha bakarsa boğulacağım gibi hissettim. Yüz hatları şekilli ve biçimli dudakları vardı. Nilüfer'e bir kere bile bakmadan yanıma ağır adımlarla geldi. Yanımda durunca boy farkımız benim kafam onun çenesine denk gelecek şekildeydi. Yüzünde hiçbir ifade yoktu, sanki hiçbir şey düşünmüyor gibi hisleri çekilmişti o güzel yüzünden. Beni baştan aşağıya süzdükten sonra konuştu.
"Arya?" sesinindeki tını o kadar güzeldi ki bir kelebek duysa ölüme küserdi, özenle seçilmiş en güzel biçimdeydi sanki sesi.
"Şey... E-evet ben Arya."
dudakları üste doğru kıvrılarak gülümsedi.
Ne yaptığını anlamadan hızlı hareketlerle tam önümde yere çömeldi, kafası yere dönük bir şekilde elini uzattı ve kafasını kaldırarak konuşmaya başladı."Ben senin 20 yıllık hayatın boyunca seni koruyan insanım, ben senin koruyucunum, Ben denizlerin ve okyanusların tanrısı Poseidon'un oğlu Atlas."
Ağzım şaşkınlıkla açılırken elim istemsizce havada duran eline gitti ve elini tuttum yavaşça ayağa kalktı ve gözlerimin içine baktı. Elimi sıktığını hissedebiliyordum ve bu hiç hoş değildi, bir kaç saniye sonra ellerimizden omzumuza doğru mavi ışıklı parlayan bağları gördüm, o kadar parlaktı ki, Atlas'a baktım. Gözlerini kapatmıştı, o yaptı diye bende kapattım, etrafımda ferah bir rüzgar hissedince gözlerimi açtım. Herşey normale dönmüştü artık.
Tam konuşmaya başlayacakken daha fazla bunu sürdüremeyip konuşmayı devraldım."Az önce yaptığın şey de neydi? Ayrıca ne saçmalığından bahsediyorsun? Ben 20 yıl boyunca birinin beni koruduğunu hissetmedim ayrıca annemle ilgili bir konu olduğunu sanıyord-" konuşmamın devamını getiremeden yanımıza aniden gelen Nilüfer bana dönüp
"Biraz sakin olursan Atlas sana her şeyi anlatacak" dedi.Ellerimi göğsümde birleştirerek devam etmesi için kafamla işaret ettim. Sınıf tahtasının önünde dururken en ön sıranın üstüne zıplayarak oturdu ve yine yüzünde hiçbir ifade olmadan konuşmaya başladı.
"Az önce yaptığım şeyle zihinlerimizi birbirimize bağladım, artık seninle her zaman konuşabileceğiz." anlamadığımı göstererek kaşlarımı kaldırdım, sonra umursamayıp boş verdim. Elimle devam etmesi için işaret ettim ve konuşmaya başladı.
" Senin ölü sandığın annen aslında yaşıyor ama o diğerleri gibi bir insan değil. Annen onun ismini sen Ayla olarak biliyorsun ama onun gerçek ismi Moira, aslında bunları sana onun anlatmasını isterdim ama Olympos'a gitmek senin için tehlikeli. Annen Zeus'un kardeşi Poseidon'la yasak ilişki yaşamış sonra sana hamile kalmış, Tanrı ve Tanrıçalar arasında ilk defa biri hamile kalmış. Tanrıların tanrısı Zeus hariç herkes senden korkmuş, çünkü onların kitabında 'Tanrılar ancak istedikleri gibi yaratır, gebelik mümkün değildir' yazıyormuş. Annene herkes sen insansın diyerek kin beslemişler, bütün Olympos'lular sen daha annenin karnındayken seni öldürmeye çalışmışlar. Poseidon en sonunda dayanamamış ve bir çözüm yolu bulmaya çalışmış. Anneni Olympos dışında başka bir yere ışınlamış. Sonra annen babanla tanışmış, babana her şeyi anlatmış ve babanda kabul etmiş, çünkü annen Kader Tanrıçası olduğu için babanı büyük bir yoksulluğun içinden çıkarmış. Sonra sen doğar doğmaz annen seni babana emanet edip Olympos'a bir şekilde dönmüş ve eski konumuna geri ulaşmış. Zeus annene ve Poseidon'a yani gerçek babana ceza olarak ışınlanmayı yasaklamış, Zeus herşeyi bilir ve görür. Seni de biliyordur umarım ama seni yok etmesi gerekirken etmedi, bu büyük bir merak konusu ki sende eminim olağan üstü bir şeyler görmüştür. Ben senin yanından Olympos'a ışınlanarak annene ve babana bilgi veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus Ve Gökyüzü
Fantasy"Zihnime bir dövme yapıyormuşcasına, kimsesiz bir nakışı işliyormuşcasına söylenen yalanlar... Annem bir Tanrıça... Babam ise bir Tanrı...kötülüğün maskesini indirdikleri sebebiyle çıkacak olan bir savaş... Ve ben okyanusun ortasında kalmış gökyüzün...