Kaç saat uyuduğumu bilmiyordum ama kolumda hissettiğim dürtüyle kalktım. Gözlerimi açar açmaz karşımda Atlas'ı görmüştüm. Onu gördüğümde içim titremişti, sabah uyanınca onun yüzünü görmek mutluluk verdi. Bir süre yüzüne kısık gözlerle baktıktan sonra saate baktım, saat 7 buçuktu ki bu saatte kalkmak gerçekten sinirime dokunmuştu.
"Ne oldu Atlas? Bu saatte neden burdasın ve beni uyandırdın, daha çok erken." sonlarına doğru esneyerek kurduğum cümlelerin yarısını anlamış olacaktı ki cevap verdi.
"Olympos'a gidecektik unuttun mu?" dedi ve kollarını birleştirerek yatağımın yanındaki komidine oturdu. Olympos'a gitmek tamamen aklımdan çıkmıştı, lanet olsun. Yatakta doğrulandım ve cevap verdim.
"Ahh, evet unutmuşum, neyse şimdi hazırlanmalıyım." yataktan tamamen kalkıp banyoya doğru ilerledim.
Odama geri döndüğümde hala eski konumundaydı. Yüzüne bakıp tek kaşımı kaldırdım. Ellerini iki yana açıp,
"Ne?" dedi."Eğer izin verirsen üzerimi giyineceğim." ellerimle kapıyı göstererek çıkmasını işaret ettim. O çıktıktan sonra beyaz büyük dolabımın önünde durup düşündüm. Ailemle ilk defa tanışacaktım ne giymeliydim. Bir pantalon ve bluz yeter diye düşündüm ama çok sıradandı. Aklıma babamın üniversite için yerleşeceğim eve taşınırken eşyalarımı topladığımda
"Bu annenin ilk tanıştığımızda üstünde olan etekti." diyerek verdiği etek geldi. Nerdeydi o şimdi?
Dolapların, komidinlerin, Nilüfer'in dolabını heryeri aradım. Bavuluma bakmamıştım, son olarak oraya baktığımda orda olduğunu gördüm. Tül tarzında tam dizin üstünde biten beyaz, belden oturtmalı bir etekti bu. Üstüne yarım beyaz tişört giyip son olarak yarım kot ceketimi giydim. Altıma spor ayakkabılarımı giyip saçlarıma kırık fön çektim. Uzun zaman sonra spor kıyafet dışında bir şey giymiştim. Ve hiç rahat değildim.
Kapıyı açıp Nilüfer ve Atlas'ın yanına gittim. İkisi ilk önce eteğe sonra bana ve sonra yine eteğe bakıp yüzüme döndüler. Nilüfer yanıma gelip kocaman sarıldı. Çünkü biliyordu annemin eteği olduğunu. Atlas zaman kaybetmemek için bana "Gözlerini kapat geç kalacağız!" dedi. Olympos'ta saat farkı olduğu için eve geç gelecektik, belkide hiç gelemeyecektim...
***
Tam 12 saniye sonra "Gözlerini aç." dedi. Gözlerimi açtığımda yine o lanet olası ormandaydık. Ama bu sefer yanımda Atlas vardı, istemsizce korkmuyordum. Yine yürüyeceğimizi biliyordum. Yürümeye başladığımızda ikimizde konuşmuyor sadece yerdeki yaprakların hışırtısına yoğunlaşmıştık. İçimde bir his vardı, sanki biri bizi takip ediyor gibiydi. Atlas'a döndüm, o da bana bakınca biraz daha yanına yanaşarak sadece onun duyabileceği şekilde,
"Biri bizi takip ediyor." dedim. Yine önüne dönerek hiçbir şey olmamış gibi "Biliyorum." dedi. Korkum iyice yükselmişti. Yine istemsizce Atlas'ın koluna girdim, bu daha güvenli hissettiriyordu.Eski bir ağacın önüne geldik yine. Olacakları biliyordum ama bu ağaç farklıydı, sanırım ayrı yer olduklarından kaynaklanıyordu. Düşüncelerimi silip Atlas'ın ağaca açtığı kapıdan girdim, karanlıktı. Atlas'ta girdikten sonra o demeden gözlerimi kapattım. Gözlerimi açtığımda yüksekçe bir binanın en tepesindeydik. Büyük bir terastı, terasın dışı sonsuz gibi gözüküyordu. O kadar yüksek bir binaydı ki burda da bulutlara dokunabileceğimi düşündüm. Efrafta beyaz ve tonlarından başka bir renk yoktu. Çok geçmeden Atlas bileğimden tutarak ilerletmeye başladı. Terasta olan tek kapıyı açtığında müthiş bir manzarayla karşılaştım. Ortada koskocaman bir kırmızı halı vardı ve uzanıp gidiyordu. Etraf metalden ibaretti. Kırmızı halının üzerinde yürüyerek ilerliyorduk. Etraftaki tek ses halıya sürten ayak seslerimizdi. Kocaman bir kürsünün tam önünde durduk. Kürsünün üstünde metalden bir taht vardı ve arkası dönüktü, tahta birinin oturduğu belli oluyordu. Tahtın sağ ve sol köşesinde biri kadın diğeri erkek 2 kişi duruyordu, ve Atlas'a yanaşarak sordum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus Ve Gökyüzü
Fantasy"Zihnime bir dövme yapıyormuşcasına, kimsesiz bir nakışı işliyormuşcasına söylenen yalanlar... Annem bir Tanrıça... Babam ise bir Tanrı...kötülüğün maskesini indirdikleri sebebiyle çıkacak olan bir savaş... Ve ben okyanusun ortasında kalmış gökyüzün...