Merhaba,
Aşk - Macera dalındaki romanıma gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Olumlu da olsa olumsuz da olsa lütfen yorumlarınızı belirtin.Ve karşınızdaaa: BEN ve BAYAN JONES
Keyifli Okumalar :)
* * *
Metropol Pro Medical Hastanesi, İstanbul
"Ne? 6 ay mı ?"
"Cem bey, süreci siz belirleyeceksiniz, eğer stresi hayatınızdan uzaklaştırır ve..."Cem: "Stresi hayatımdan uzaklaştırayım öyle mi. Böyle bir hayat yaşarken, hele ki İstanbul'da, hele ki bu kalabalığın, hengâmenin içinde..."
Doktor: "Üzgünüm Cem bey ama eğer yapmazsanız, zaten az olan şansınızı da riske atmış olursunuz. İsterseniz biraz düşünün."---
Cem; ailesinin hayatı İstanbul'da geçmiş, yaşları otuza yaklaşırken arkadaşları tarafından, babası için; "iyi çocuktur, yarı yolda bırakmaz", annesi için; "iyi kızdır, seni üzmez" denilip arkadaş ortamında tanıştırılmış, sonrasında ise iyi anlaştıkları için evlenmiş olan, pek öyle sürprizleri olmayan, ancak evliliklerini sorunsuz devam ettiren bir çiftin tek çocuğudur. Ailesi gibi kendisinin de hayatı İstanbul'dadır. Zaten İstanbul'un zehrini bir kere alıp da sonra ondan kurtulmak, vazgeçmek mümkün mü.
Cem; çocukluğunda piyano dersleri alır, aynı zamanda okulun yüzme takımında yarışlara katılır, ara sıra da satranç kulübüne uğrar, kendini bu şekilde geliştirirdi. Fakat 14'üncü doğum gününde, babasının ona hediye ettiği bembeyaz, kuyruksuz piyanoda, Barış Manço şarkıları çalmak en büyük tutkusuydu. O günden itibaren, ne zaman hüzünlense veya ne zaman kendini çok mutlu hissetse, hemen piyanosunun önüne oturur, nota kitabından Barış Manço'nun en sevdiği şarkılarından birini açar, daha sonra parmaklarını aşağı yukarı oynattıktan sonra tuşların üzerine dikkatlice yerleştirerek çalmaya başlardı. Kendisini öylesine kaptırırdı, gözlerini kapatıp çalmaya devam ederdi.
Günler, aylar, yıllar geçti. Takvimlerin ve ağaçların yaprakları sarardı. Ve bir gün, üniversite sınavı zamanı geldi Cem için. Geleceğini belirleyecek olan o iki saatlik sınava iyi çalışabilmek için yüzmeyi ve satranç kulübüne uğramayı bıraktı. Çoğunu evde geçirdiği, uzun, sıkıcı çalışma günleri başlamıştı. Sanat ve spor ona huzur ve yaşam enerjisi veren yegane şeylerdi. Böyle uzun çalışma günlerinde kafasını rahatlatabilmek için farklı bir yöntem buldu. Kulaklıklarını takıp, ortaokul yıllarında tesadüfen keşfettiği birkaç şarkıcının parçalarını dinliyordu. Yine böyle bir zamanda, müzik dinlerken aklına bir fikir geldi. "Madem üniversiteyi istemiyorum, neden konservatuara başvurmayayım ?" Bu müthiş fikri ailesiyle en kısa zamanda paylaşmalıydı.
Cem'in babası, kendi zamanının en güçlü, içinde pek çok lüks otel barındıran bir turizm şirketinin yönetici takımındandı ve çok para kazanıyordu, öyle de olmasını istiyordu, çünkü babasından, yani Cem'in büyük babasından kendisine pek bir şey kalmamıştı. O Rize'de, kendi halinde bir çay üreticisiydi. Bu yüzden Cem'in babası, Aslan Bey ailesine iyi bakabilmek için gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu. Fakat böyle bir iş hayatının, aile hayatına olumsuz etkilerini sonraları farkedecekti.
Yıllar geçip de artık emekli olduğunda Aslan Bey, oğluna şöyle demeye başlamıştı;
" Cem; benim durumumu görüyorsun, akşamları eve çok geç geliyor, geldiğimde ise yanımda işlerimi getiriyordum. Çalışmak önemli değil de, geldiğimde sen uyumuş oluyordun ve seni doğru düzgün göremiyordum bile. Sabahları ise erkenden işe gitmek zorundaydım ve akşam eve döndüğümde seni uyurken birkaç saniyeliğine izlemek yetmiyordu. Kahroluyordum. O yüzden bazen eve geç gelmiş olmama aldırmadan seni uyandırıyor, battaniyeni düzeltme bahanesiyle seni öpüyor, bazen seninle iki cümle sohbet ediyor, fakat sonra yine de salona gidip çalışmalarıma devam ediyordum, mecburdum. Size sıkıntı çekmeyeceğiniz iyi bir hayat sunmak istersen bu sefer de sizden ayrı kaldım. Sana da, annene de hasret geçti günlerim. Yani diyeceğim o ki, her ne iş yaparsan yap, sakın benim yolumu izleme. Sözlerimi dinle, ama yaptıklarımı yapma".Bu sözler Cem'e daha da cesaret vermişti. Ve bir gün, cesaretini toplayıp annesini ve babasını salona çağırdı ve kalbi heyecan içinde atarken kararını onlara açıkladı. Ancak bu karar babasında Cem sanki ileride başkalarına muhtaç olurmuş gibi bir intiba bıraktı. O koskoca Aslan Soylu'nun oğluydu, ne yani, konservatuarı bitirse bile, müzisyenlik mi yapacaktı veya şarkı mı söyleyecekti? Bu düşünceler aklında dolanmaya başladı ve böyle bir hayatı oğluna yakıştıramadı. Daha ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı ki kaşları çatıldı. Annesi de, Cem de olacakları tahmin eder gibiydiler, yine de Aslan Bey'in ne söyleyeceğini merakla beklediler.
Birkaç dakika içinde beklenen oldu. Babası, Cem'in konservatuara gitmesine karşı çıktı. Annesi pek çok anne gibi oğluna güveniyordu, fakat Aslan Bey konuştukça o da yavaş yavaş ikna oluyordu Türkiye şartlarında Cem'in konservatuar bitirip de babası gibi refah bir hayat süremeyeceğine. O yüzden o da eşinin tarafına geçti.
Cem'in canı çok sıkıldı bu duruma. Zaten istemeye istemeye yaptığı çalışmaları aksatmaya, ya da odasında çalışıyor gibi görünüp başka şeylerle oyalanmaya başladı. Gerçekten çalıştığında ise tamamen göstermelikti.
Günler geçip de üniversite sınavı zamanı geldiğinde Cem, ailesiyle bir kez daha kıyasıya tartışmış, hatta bir keresinde sinirleri öylesine bozulmuştu ki saatlerce ağlamıştı, fakat sonuç aynıydı. Üniversiteye gidilecek ve sonunda düzgün* bir iş sahibi olunacaktı. Seçenekleri ise hukuk, uluslararası ticaret, işletme, uluslararası ilişkiler gibi bölümlerden ibaretti. Ne sanatla, ne de sporla ilgili bir şey vardı. İçinden hiç gelmiyordu, bu seçeneklerin hiçbirini istemiyordu aslında, hatta neredeyse kaçıp gidecekti ama demek ki hayat böyleydi. Ya sanatçı olup ailesine sırt çevirerek sevdiği işi yapacak, ya da ticarete atılıp Soylu ünvanını da arkasına alarak iyi para kazanacak ama sevdiği şeylerden feragat edecekti. Gözüken buydu, fakat bu nasıl bir dünyaydı böyle.
Üniversite giriş sınavı zamanı gelip çattığında hiç mutlu değildi ve bu şekilde isteksiz girdiği sınavdan da iyi bir puan alamadı. O yüzden elindeki puanıyla özel bir üniversitede Uluslararası Ticaret bölümüne yazıldı. Bir yandan da içinden; "ticaret mi, n'apayım ticareti" diyordu. Tüm bu olanlar bir kabus gibiydi. Zamanında işleri yüzünden başını dahi kaşımaya vakti olmayan babası, şimdi ona olabilecek en yoğun çalışma hayatını mı öneriyordu.
Böyle bir hayatı istemeyen Cem, babasına karşı direndi, çok direndi ancak babası, eğer onun için uygun gördükğü bölümü seçmezse tüm desteğini çekme blöfünü yaptığında, artık ticareti seçmekten başka bir şansı kalmamıştı. Evet soy adı Soylu'ydu ancak babasının talimatı olmadan kim ona sırf üniversite bitirdi diye iyi bir iş verirdi ki. Tüm bunları düşünerek, istemeye istemeye "tamam" dedi. Bilmediği şey ise, bu isteksiz kabullenmenin Cem'in hayatında akla hayale gelmeyecek değişimlere yol açmak üzere olduğuydu...
---
Umarım beğenmişsinizdir. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Mutlu Kalın. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben ve Bayan Jones (Kitap Oldu)
Любовные романыCem Soylu. Azimli çalışması ve ailesinden gelen gücün de yardımıyla kısa sürede başarılı bir iş adamı olmuştur, ancak kendini işlere fazla kaptırıp zengin ve güçlü olmak isterken işlerin yoğunluğuna dayanamaz ve bayılır. Doktora gittiğinde ise acı g...