Çok hızlı değişiyor herşey.
Umulmadık anlar doğuyor herhangi günlerden.
Çalışıyoruz. Harıl harıl. Dünyayı kurtaracakmış gibi.
Aşık oluyoruz, dünyada bir tek o yaşıyormuş gibi.
Dost oluyoruz kimilerine, güven kelimesi yalnızca cümle içinde ahkam kesmek için kullanılırmış gibi.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayabilecek kadar gamsız olmayı dilerdim.
Farkındalıklarımdan arınmış olmayı dilerdim.
Sorumluluklarım tutmasın omuzlarımdan mesela.
Nerede yaşayacağıma bir anda karar verebileyim.
Benim ütopyamda ailemle yaşamak var. Ne ironi ama.
Ütopyalar bu kadar ucuz olmamalı.
Darmadağın geçen yılların uzatmalarından sesleniyorum.
Soğuyorum.
Zevk alarak yaptığım ne varsa soğuyorum.
Azalıyorum.
Yaşadığım evden azalıyorum mesela.
Sevdiğim adamdan azalıyorum.
Yaptığım işten azalıyorum.
Hislerimden değil ama en çok kendimden azalıyorum.
Tanımadığım, aşina olmadığım bir yüz var.
Bir kadın.
Kadın tanımıyor beni.
Bilmiyor ne çok seviyor bir başka kadın.
Hislerimin doğruluğundan yakındım hep. Belki çok sıradan gelecek bu cümle fakat evet; doğru olacağından emin olduğum her hissi yaşadım an be an.
Kadın gelmekle kalmıyor. Sızıyor hayatıma.
Sızdığını bilmiyor tabi. O, bu hayatı kendine ait sanıyor.
Kadına bambaşka bir hayat anlatılıyor ve ben farkında olmadan değişen hayatıma ayak uydurmaya çalışıyorum. Aşkın başladığı yerde ne yazık ki mantık devre dışı kalıyor. En genel geçer hali bu en azından. Nitekim aşkı ben hastalık var sayıyorum uzun zamandır.
Çok kez gidecek iken durmam, her durumda affa sığınmam da bundandır diyorum. Tabii kendime diyorum. Anlaşılamıyorsun bir defa. Duyulamıyorsun. Sığınamıyorsun. Kim olduğunu ne olduğunu neye benzediğini veya aslında ne diyeceğini daima es geçiyor, ağır uyuşturucu etkisi altında yaşananları seyrediyormuş gibi yaşıyorsun. Uzansan tutamayacak, anlatsan duyulamayacak yere geliyorsun.
Önce susuyorsun. Sonra hareket etmiyor. Tam tersi olması gerekiyor tabii ama insanoğlu, umut kendini hep gösterecek bir an yakalıyor. Bu yüzden önce susup anlaşılmayı olmuyorsa hareketsiz kalıp bitişini seyretmeyi tercih oluyorsun.
Çok isterdim kontrolü elime alabilmeyi. Defalarca acımasız olmayı ve bu son demeyi deneyerek istedim. Bir çoğu başarısız sonuçlandı tabii. Ya da dürüst olacağım tamamı.
Verilen akıllara da kulak vermeyi denemeyi istedim. Ama bir başkası fikrini önce ben kabul edemiyordum ki. Bu da olmayacaktı haliyle. Ya ne olacaktı?
Bir gün kadının biri gelecek ve bana ağzına ne geliyorsa söyleyecek cürete sahip olacaktı. Oldu. Hakaret etti önce; tehdit de tabii. Fazla çocukça ama etkili olacak kadar kırıcıydı. Kadına değil daha çok aşık olduğum adama kırıldığım sözler. Karşısına geçip; sırf seni çok sevdim diye mi duymayı hakettim bunları diyemedim. Öfkemi gösterdim. İki kelime sonra onu da gizledim. Anlamıyordu çünkü.
Henüz genç bir kadınken, güçlü olduğumu düşünürken ve onca anıya rağmen bana reva gördüğü kötülüğü vicdanı çoktan kabul etmişti. Etmiş olacak ki asla özür dilemedi. Etmiş olacak ki ne özür dilemesi kadın olduğu yerdeydi.
Bu bir tercih meselesi değildi. Nitekim adam beni sevmemişti. En somut hali ile görüyordum artık. Bir başka kadın seçtiği ve muhtemel beni daha da darmadağın edecek yol ile bana olduğum yeri göstermişti.
Bir başka kadın benden bir adam almamış, benden gerçek olduğuna inandığım zamanları, güveni ve nicelerini almıştı.
Kadın mutluydu, adam da öyle.
Ve ben hiç olmamış gibi giderken kimse görmemişti.
Bir adam beni aslında hiç sevmemişti.
Kaybetmek değildi, ama ilk kez biliyordum; gitmeyi bilmeliydi insan ve bu kuşkusuz sessiz olacaktı.
Anlatılamayacak kadar çok cümlesini hiç kurmamanız dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımın Orta Yeri
De TodoOyunda kalmak için kimseye ihtiyacım olmadığında anladım, hiç kimse göründüğü kadar kalabalık değil.