Normalde olsa uçkuruna geçirip o odamı mahverderdim.
Ama dostlar.
Adam manyak güzel.
Ve eriyorum.
Ve yakında benden bir gram kalmayacak.
Sağ bacağımın üstüne yüklenip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Güzel rüya."
Kaşlarını kaldırdı. Sonra bana doğru yaklaştı. (Daha ne kadar yaklaşabilecekse.) "Evet, sana rüyayı yaşatacağım. O üstündekileri çıkarttıktan sonra."
Gözlerim irileşirken Peri'nin lavobonun tezgahına koyduğu telefonum titredi. Sarsak adımlarımı engelleyemeden tezgahtaki telefonumu aldım. Adam fenaydı.
Çok fena.
Bu adam..
Öldürmek istiyordum. Ve öpmek.
Belki de hormonlarımı öldürmeliyim.
Ve beni hüsrana sokan o mesajı gördüm: Minik kuşum babamla oteldeyiz. Eve götüremedim, Azra eve erkek atmış olabilirdi. Benim kıyafetler sana oldu mu? Yaşıyor musun? Kızlık zarın hâlâ yerinde mi? Bu arada babam çok horluyor da kulaklarım iyi değil, yarın canım, bebeğim, aşkım kulaklarım için hastahaneye gider miyiz? ::::::))))))
Elimi alnıma vururken omuzlarım düştü.
"Pekâlâ," dedim ona doğru dönerken.
"Beni eve bırakman gerekecek."
"Başkasının yatağına girmeyi sevmem." Gözleri kısıktı.
"Ne tesadüf. Ben de öyle!" Ve eteği bacaklarımdan geçirdim. Kumaşı esnek olduğu için sorun olmamıştı zaten Peri'ye büyüktü ama bacaklarımı ve kalçalarımı ikinci bir ten gibi sarmıştı. Karşımdaki adam dudaklarını ısırdı.
Kendimi o striptizci kadın gibi hissetmem normal miydi?
Ah, çocuğumun babasının metal bir direk yerine bir insan olmasını tercih ederim.
Büstiyeri başımdan aşağıya geçirirken açık kalan fermuarına sıkıntıyla baktım. Denedim. Kapatmaya. Hem de birkaç kere.
Sonuç: Kollar felç.
Arkama gelirken sıcak nefesi saçlarımım arasına karıştı. Kendini bana bastırırken o sertliği hissetmemek mümkün değildi. Dudaklarımdan sesli bir nefes dökülürken dalgalı saçlarımı sol omzuma atıp boynumu ağır hareketlerle okşamaya başladı.
Bu sert şeyi daha ne kadar hissedebilirdim? Sanki daha da sertleşiyordu.
Taş olacakmış gibi.
Fermuarı kapattı.
Ne ara kapandığını bilmediğim gözlerimi açtım.
Arzunun esaretine boyun eğmiş gözlerimiz aynada buluştu.
"Islanmış bir pantolonla çıkmak istemiyorum buradan. Gidelim." Sesi boğuktu.
°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○
Herkesin bakışlarının üzerimde olduğu ortamdan çıktığımda dudaklarımın arasında esir duran nefesi dışarı bıraktım. Nefesim özgür olabilirdi ama ben değildim. Yanımda böyle dikkat çekici bir adam varken sokaktakiler bize bakıyordu, kısacık eteğim ve belirgin göğüslerim yüzünden herkes (cidden herkes) bize bakıyordu.
Arabasının önünde durduk.
Kankalarım... Arabası da onun kadar mükemmel.
Lamborghini...
Arabbbaaaa be!
Sanırım coştum.
Arabanın içine yerleşmemle eteğim çığlık atmak istememe neden olacak bir şekilde yukarıya tırmandı. Hızla aşağıya çekiştirirken tahmin edebileceğiniz üzere bir boka yaramadı.
O da arabaya bindiği an harikulade kokusu çiğerlerimin her bir santimine yerleşti.
Bu nasıl bir kokuydu?
Tanrım!
Azdırıcı parfümün kokusunu bilmesem, azdırıcı parfüm diyecektim.
Bir ara travesti bir kankam olmuştu da... O kullanıyordu.
Lütfen. Öyle bakmayın bana...
°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○
Konumum pek de rahat değildi. Tek mutlu olan organım bu güzel koku yüzünden burnum ve ciğerlerimdi. Gözlerimi araladım. Bu çok zordu. Siz sabahın beşinde kalkmak nedir bilir misiniz? (Duygusal müzik...)
O karizmatik adamı gördüm. Elleri bacaklarımdaydı. Arabadaki gibi. Dilim kilitlenmişti bir şey diyememiştim. Ve öyle güzel okşamıştı ki uyuya kalmıştım.
Kolları sırtımda. Beni taşıyordu. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Neredeyiz?" dedim uykulu bir sesle.
"Ben de," diye mırıldandı. Dudakları çarpraz bir şekilde kıvrılırken göz kırptı. "Çok uzun bir gece olacak, ha?"
°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○°•○
Dördüncü bölüm bugün geliyor!