O ağrıdan nasıl uyudum bilmiyorum. Uyandığımda kulağımı dolduran sesler sudan geliyordu. Gözlerimi yavaşça araladığımda kalbimin de nefesini aralamışım gibi nefesinin ritmi hızlandı.
Dün gece.
Dün gece ve olanlar.
Merak ediyorsunuz diye söylüyorum: Pişman değilim.
Hatta, iyiyim.
Benim gelinlik içinde hayallerim yoktu.
Annem ve babam sağ olsun, evlenmenin bir kilometre yakınından bile geçmiyordum. Hatta dün gece giydiğim elbiselerden daha çok nefret ediyordum evlilikten. Duvarlara baktım.
Nasıl hissettiğimi bilmiyordum.
Benden bir şey eksilmişti. Lazım olmayan bir şey ama farklı hissettiriyordu.
Kızlık zarı.
Artık onun yatağına karışan olan bir zar.
Bir şey oldu.
Banyodan yakışıklı bir adam çıktı.
Dün üzerimde ileri ve geri giden adam.
Bakmayın öyle.
Normal bir insan değilim.
Hadi ama.
Kuzenleriniz size zorla porno izletmedi ya da küçükken anne ve babanızı seks yaparken görmediniz ya da babanız size "Bakire misin sen hâlâ rahibe?" diye sormadı. Anneniz, babanız bu soruyu sorduğunda gülüp geçmedi.
Beline sardığı beyaz havlu kaslarını saklayamıyordu. Bir kumaş parçası öyle bir ilahi güzelliği kolay kolay kapatamazdı.
Telefonunu uzattı. "İletişim bilgilerini ve banka hesap numaranı yaz."
Beline sarmış olduğu havluyu attı.
Bu... Kötü bir mualemeleydi.
Buz gibiydi.
Babam gibi buz gibi.
"Altımda inlediğin her bir aylık süre boyunca banka hesabına para yatacak. İstediğin miktar nedir?"
Telefonu elime tutuşturduğu ellerim sesi gibi buzlaşırken, sıkı kalçalarına bakan gözlerimin üzerini yaşlar kapladı.
Küçük beyaz bir havluyla saçlarını kurulamaya devam etti.
Ah, hayır. Ben bundan sonra onun gibi, hiçbir şey olmamış gibi devam edemezdim.
Ben duygusuz bir kız olabilirdim. Ama sürtük değildim.
Oraya uyduruk bir numara yazdım.
Yataktan kalkmaya çalışırken kasıklarımdaki ağrı beni inletebilirdi, oturtamayabilirdi. Ama ben ayağa kalktım. Birbirine kenetlediğim dişlerimle beraber.Topallaya topallaya yürürken yerdeki kıyafetleri alıp üstüme geçirmeye çalıştım.
Eğildiğim zaman o inleme dökülmüştü. Oysa onları en sağlam hücreme kapatmıştım.
En son ne zaman bu kadar iğrenç hissetmiştim?
Çocukken annem yatakta çığlık atarken korkuyla uyanıp onu çıplak bir halde gördüğümde mi, bir de babamın onun üzerinde olduğunu fark ettiğimde mi? Annem ağlıyordu. Öylece ağlıyordu. Yatak sallanıyor, gıcırdıyordu.
O yatak hibi gıcırdığımı hissettim her bir adımımda.
Açık kalan fermuarıma baktım. Anlamıştı. Yaklaştı. Arkama geçti. Kendini bana bastırdı. Kalçalarımda hissettiğim şey gittikçe sertleşmeye başladı. Çekilmedi. Oysa fermuar kapanmıştı. Elleri belimi okşadı. Sertlik, taşa dönüşmeye başladı. Elleri uyuşturdu. Ah, morfin mi vardı bu ellerin içinde?
Orada öylece kalakaldım, annem gibi sessiz kaldım.
Ben bir sürtük değilim, diyemedim. Güldüm. "Ne demişti dün ki kadın?" Güldüm işte. O yataktan daha fazla gıcırdarken gülebildim sadece. "Düzdün beni."
Kendimi tanıyamadım. O kırgın sesin benden çıktığına inanamadım. Yaşlarım inandılar ve akmaya başladılar. O da kalbi kırık sesimi duymuş olacak ki belimde olan elleri, beni kendine çevirdi. Elleri çenemdeydi, gözlerini kısmış yüzümü inceliyordu. Yaşlarla acıyan gözlerim yine de bu keskin, sert, yakışıklı yüzü gördüğü için memnundu.
"Beni düzdün." dedim gülerken. Dişlerimin üzerini göz yaşlarım kapladı. "Ama... Ruhumdan ne istedin?"
Kaşlarını çattı. Elini tuttum. "Bak, benden ne aldın." Onu yatağın ucuna getirirken yorganı çekip beyazın üstüne dağılmış koyu lekeyi gösterdim. "Bak bana ne yaptın." Boynumu gösterdim. Lastiğini yırttığı için göğüslerimi koruyamayan, bol duran büstiyer yüzünden açıkta duran göğüslerimi gösterdim. Üzerindeki morluklara ve kızarıklara baktı. "Bak ne yaptın yürüyüşüme. Oturamıyorum bile." Yaşlar akmaya devam etti. "Bunlar önemli değil. Ama sakın kelimelerinle kalbimin yırtmacını yırtma, onun kızlık zarını alma, göğsüne bu morlukları bırakma." Yüzündeki afallamayı gördüm. O benim nasıl acı çektiğimi görüyor muydu peki? Aralanan dudaklarını öptüm ve uzun bir süre geri çekilmedim. O sıcak eti hissstmeye ihtiyacım vardı. "Benim vücudumdan başka hiçbir şeyim yok," Ellerim titremeye başladı.
Hayır.
Geliyor olamazdı.
Bir kriz geliyor olamazdı.
"Onu da sen aldın."
Hey! Şu an alayla gülmem gerekiyordu. Ama dudaklarım ne ara benden habersiz üzgün durmaya ant içti ki?!
Vay pezevenkler."Bana neden babam gibi davranıyorsun? Ben size ne yaptım?" Kısılan sesimle beraber, enerjim de kısılmıştı.
Karanlık. Her şey karanlık. Artık dudaklarım titremiyor. Gözlerimin üzerini esir almış yaşlar firar etmiş, yeni mekanları yanaklarım olmuş falan ama bir de belimdeki eller var.
Bellerimdeki eller, saçlarımı, yanaklarımı okşayan eller... Karanlığı nasıl bu kadar güzelleştirebilir? Uzaklardan gelen güzel bir ses duyuyorum. Ah, bu ses o yataktaki lekenin olmasına sebep olan adamdan geliyor.
"Ruhuma zarar vermemeliydin, Karan." diye mırıldanıyorum kapalı gözlerim eşliğinde.
Ve tutunmaya çalıştığım hayatın serçe parmağını bıraktım.
***
Herkese merhaba güzel okurlarım!
Ve geçmişin kapağı açılır...
Yalnız beni hiç eleştirmiyorsunuz, alınmaya başlıyorum.
Hatalarımı söylerseniz onları yok edebilirim. O yüzden lütfen söyleyin.Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alayım bakayım. :)