Bölüm 25: Mutluluk

137 6 8
                                    

Gül ile beraber günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Beraber 4 ay'ı devirmiştik. Herşey çok güzeldi, ufak tefek tartışmalarımız oldu bu zamana kadar ama hiç daha ilerisine gitmedi, herşey o kadar güzeldi ki sanki ikimiz de rüyada gibiydik. Kanımızın son damlasına kadar birbirimize aşık olmuştuk.

Beraber barlara gittik, tekne turlarına gittik, aynı yatakta uyuduk sarıla sarıla, beraber yemekler yaptık, Yağmur altında el ele ıslandık, Sokak ortasında onu kucağıma alıp koşturdum, sarmaş dolaş yataktayken gözlerimizin içine bakarak güzel şeyler söyledik. Şiirler yazıp ona okumuştum. Hayal bile edemeyeceğimiz kadar güzeldi herşey.

Babasıyla tanıştırdı beni, eskisi kadar heyecanlı olmasam da hızlı atıyordu. Konuştuk, ailemi anlattım nasıl kaybettiğimi anlattım, o da bana Gül'ün annesini yani karısını anlatmıştı. Çok güzel bir adamdı, Gül babasına çekmişti. Arkadaş gibi olmuştuk babasıyla.

3 gün sonra Gül'ün doğum günüydü ve ben ne yapacağımı iyi biliyordum. Gül hediyelere değil de, maneviyata önem veren bir kadındı. Haa bu arada, hikayede 1,5 yıl geçti senin doğum günün ne zamandı diye soracak olursanız; benim doğum günüm annem öldükten 1 hafta sonraydı.

Müsfette ama özel bir kağıda yazmaya başladım, yaşadığımız anılar aklıma geldi, geçirdiğimiz zamanlar... Yazdım yazıyı, katladım kağıdı. Ve en sevdiğim kitabın arasına koydum. 2 gün kalmıştı doğum gününe günler geçmişti.

En sonunda o gün gelmişti, sabahtan buluşmamıştık. Hediyesini çok merak ediyordu, ama inatla söylemiyordum. Akşam, Sinan'ları yemeğe yollamıştık ve orada kutlayacaktık.
Azra'da bir iki haftaya doğurur fazla vakti kalmamıştı, cinsiyeti kızdı.

Neyse o akşama dönelim, eve geldim ve yemekler hazırladım. Özene bözene sofrayı kurdum, masanın ortasına bir demet papatya koydum, mumlar falan yani baya baya romantik bi ortam oldu. Ama tabi mutfak batmıştı kapısını kapattım zaten.

Heyecanla Gül'ü beklemeye başladım, kapı çaldı. Ben hemen mumları yaktım ve kapıyı açtım, çok güzel olmuştu. Allah'ım bu nasıl bir güzellik, beyaz bir elbise giymişti melek gibi olmuştu sanki. Masallara hitafen yazılmış bir kitap karakteri gibiydi, masaya oturduğunda papatyalar solmaya başlamıştı.

Ben ona bakmaktan yemek bile yiyemiyordum, yani o anlar nasıl olur da anlatılabilirdi ki? Romantik bir yemekten sonra yanına oturdum, ve cebimdeki kağıdı çıkarıp yazdıklarımı okumaya başladım ona;

"Ben, ben senin doğduğun günü hatırlamak isterdim. Hatta doğduğunda kıskanmak isterdim seni. Yan komşun olmak isterdim. Sen dünyaya geldiğinde seni görmeye götürmeliydi annem beni. Ağlayışını, bebek bebek bakışını, güldüğünü görmek isterdim. İlk yaşına bastığında yürümeye çalıştığını, yürürken koltuğun kenarına tutunduğunu görmek isterdim. Birkaç adımdan sonra yere düşüp, kah ağlamanı kah boncuk boncuk gülmeni görmek isterdim. İlk konuşmaya başladığında söyleyeceğin bir kaç kelimenin içinde adımın da geçmesini isterdim. Duymak isterdim o bebek dilinle adımı. Seni kıskanıp oyuncaklarını saklamak isterdim. Ağlayınca kıyamayıp geri getirmek ve senin o bakışını görmek isterdim. Akan gözyaşlarınla, mutluluğunu bebek halinde görmek isterdim. Okula başladığın günü görmek isterdim. Beraber sınıflarımıza girip Teneffüsler de yanına gelmek isterdim Simitimi, ayranımı bölüşmek isterdim. Ders aralarında izin alıp lavaboya gidiyorum diye seni görmek isterdim. Okul bittiğinde seni bekleyip beraber eve dönmek isterdim. Bazen okuldan kaçıp, sahile inmek ve eve dönerken çamurlu sokaklardan geçip üstümüzü başımızı kirletmeyi isterdim. Eve gittiğimizde annelerimizin bize kızmasını isterdim. Ah bu çocuklar deseydi mesela onlar, annelerimiz? Ders çalışmak için bir araya gelmek isterdim. Ödevlerimizi beraber yapmayı isterdim bir de... Akşamları sizin bize misafirliğe gelmenizi ister ve geldiğinizde bak bak nasıl sevindi demesini isterdim annemin. Ertesi akşam gidelim onlara gidelim diye ağlamaya başlamak isterdim dediğim olana kadar... Herkes salonda konuşurken biz seninle bir köşede resim çizmek isterdim. Annelerimizin bize bak ne güzel anlaşıyorlar lafını duymak isterdim. Hafta sonları bizi lunaparka beraber götürmelerini, götürmediklerinde beraber ağlamak isterdim. Kıyameti koparmak isterdim seninle. Salıncakta beraber sallanmak, kumda kaleler yapmak isterdim. Büyüdüğünü görmek isterdim senin ergenliğini, bulu çağını görmek, hali hazırda bulunan düzene karşı çıkmak isterdim. İsyancı olurduk belki, belki de masum büyürdük sessiz.. Beraber tatil planları kurardık. Belki yalan söylerdik, bir yerlere gidebilmek için... Sonra çocukluk aşkım diyebilmek isterdim sana.. Büyüdükten sonra değişmeyen, birbirimizin her şeyini bildiği bir bakışımızın ne anlama geldiği ve bir derdimiz varsa gözlerimizden neye üzüldüğümüzü bilmemizi isterdim... İkimizin de hayatımıza birbirimizden başka kimseyi sokmadığımızı, kimseye seni seviyorum kelimesi kullanmamızı isterdim. Sen benim çocukluk aşkım olmalıydın. Şimdi ki sevdiğim, yandığım, eşim olmalıydın.. Çocuklarımın güzel annesi, evimin papatyası olmalıydın. Senin doğduğun günü hatırlayıp ölene kadar yanımda olmanı isterdim. Seni çocukluğundan sevip, ölene kadar sevmek isterdim. Simdi bunları seninle yaşayamadım diye üzülüyorum. Bir yandan da, şuan benimle olduğun için Tanrıya minnettarım. Geç girdin hayatıma, hiç çıkma kadın. Ben bunları sana okurken suretinde meydana gelen iki dudağının sürtüşerek bir şah eser çıkarması ortaya, işte bu suretinden hiç eksik olmasın ki, benden hiç eksik olma. Seni seviyorum... "

Yazdıklarımı okurken Gül'ün gözlerinden yaş gelmişti, hemen sarıldım ve göz yaşlarını sildim. Mutluluktan ağladığını söyledi, göz yaşlarını içesim geldi o an, o tuz dolu güzel yaşları içesim geldi. Öptüm göz yaşlarını ve dudaklarımda hissettim o tuzu.

Bana kalk dedi, ayağa kalktım ve ne olduğunu anlamadan dudaklarıma yapıştı. Koltuğa devrildim ve üstüme çıktı, deli gibi öpüştük... O gece birbirimizin olduk, ilklerimiz olduk ve belkide sonlarımız. Ter içinde kalmıştık, ateş basmıştı yanıyorduk sanki.

Beraber duşa girdik, sıcak suyun altında sarıldık, nefes nefese kaldık öperken birbirimizi. Çok güzel saatler geçirdikten sonra gelip koltuğa uzandık, ve sarılarak uyuduk.. Sabah, dudaklarımda bir öpücük hissiystıyla uyandım. Gül, öyle güzeldi ki öperek uyandırmıştı beni. Uyanana kadar 5 dakika öpmüş, dünyanın en güzel sabahıydı o gün. En güzel günüydü, en güzel uyanmasıydı, koltuk bile en güzeldi, herşeyin en güzeliydi o gün. Ancak bir terslik vardı, Sinan'la Azra evde yoktu, sabah olmuştu ama onlar hala eve gelmemişti...

Bir İzmir Masalı (#Wattys2016)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin