Bölüm 19: Kayboluş

128 26 0
                                    

Hayri: Oğlum, ne diyeyim bilemedim. İstediğin kadar kalabilirsin, burası senin evindir. Fazladan bir koltuğum ve battaniyem var sana feda olsun. Zaten kimim kimsem yok bana arkadaşlık edersin.
Onur: Usta, beni çok mutlu ettin. Sen benim babamsın bundan sonra. Ben seninle açılıp, balık tutmayı öğrenmek istiyorum. Beraber satarız pazara sen gitmezsin yorulmazsın.
Hayri: Tamam oğlum nasıl istersen, istediğin gibi kalabilirsin burada. Burası seninde evin bundan sonra.

Psikoloğun kendine bir uğraş bul, sözü sanırım bunu ifade ediyordu. Artık bir işim, başka bir hayatım başka bir uğraşım vardı. Telefon yok, televizyon yok, teknoloji yok. Kafan rahat ve sadece işinle uğraşıyorsun. O gün, akşama kadar ustamla oturduk sohbetler ettik eskiye dair. Hava, akşamla birlikte soğumuş ve kendini rüzgâra bırakmıştı.

Eskileri hatırladıkça, tebessümler kahkahalar ve gülücükler yüzümüzden eksik olmuyordu. Mesela bir keresinde, ustam bana yüzme öğretirken bir balık ayağımı ısırmıştı, o an korkuyla ustamın suratını çizmiştim. Pazarda balıkları satarken, bir tane balık hareket etmişti ve o anlık korkuyla kasayı elimden düşürmüştüm. Kasadaki tüm balıklar ziyan olmuştu, pazarın içinde düşürdüğüm için tekrar alıp yıkayıp koyamazdık. O gün ilk azarımı yemiştim.

Güzel anılardı, şimdi gel gör ki; Seneler yaşlandırmış onu, her geçen gün birşeylerini alıp götürmüş. Fiziksel olarak yaşlanmıştı ama, ruh olarak şarap misaliydi, yaşlandıkça değerlenmiş. Koskaca bir ömür saklıydı gözlerinde, ağzından çıkan her kelime 55 yıllıktı. Gerçekten bir babaydı artık gözümde.

Ertesi gün balığa çıkacağımız için uyuyamıyordum, tavana bakmaktan sıkıldım sonunda ve dışarı çıktım. Hava o kadar güzel ve huzurluydu ki, her yere sükunet hakim. Kar'ı babamın eski köpeğinin kulübesine yatırmıştım, gidip çözdüm ve aldım yanıma oturdum masaya etrafa bakınarak Kar'ı sevmeye başladım. Kafasının okşanıp kaşınmasından çok hoşlanıyordu, benimde onu mutlu etmek ve sorumluluğunu üstlenmek hoşuma gidiyordu. Bem beyaz tenli ve masmavi gözlüydü, bana o kara günde gördüğüm küçük kız çocuğu Deniz'i hatırlatıyordu. O kız çocuğu yine aklıma geldi, ufak bir tebessüm ettim. Sonra kalktım, gidip yerime yattım.

Ertesi gün, denize gittik ustamla. Deniz çok sakindi, balıklar çoktu. Ağı attığımız gibi hemen kapıyorduk balıkları, ustamın yanında 5 çalışanı vardı. Kendisiyle beraber 6 kişi ve benle beraber 7 kişi oluyorduk, hepsi 1 tekneden ekmek yiyordu. Onlara sadece teknede olup avladıkları için para veriyordu ve kendi gidip pazarda balıkları satıyordu.

Balıkları avladık ve eve döndük, ben kasaları alıp yarın pazara gidecektim. Balıkları buzlu ve soğuk kutulara koyduktan sonra o gün gider gitmez bir çay içtik ve direk yatağa koyulduk, çok yorulmuştuk ve yorucu bir iş olduğunu o gün anlamıştım. Ertesi gün erken kalktım, eski ve kasalı arabayı alıp balık pazarının yolunu tuttum. Ustamla beraber tezgahı kurduk, bana bir kaç bilgi verdi ; Oğlum parası olmayana ucuzdan ver gitsin tartıya eksik koyma fazla koy bir kaç tane. Güler yüzlü ol hep, para mühim değil kalbini ortaya koy, alın terini koy dedi. Ve fiyatları söyledikten sonra gitti.

Bir İzmir Masalı (#Wattys2016)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin