Beklenmeyen 14

663 18 0
                                    

Şaşkınlıkla dudakları aralandı. Elini yüzüme uzattığında geri çekildim. Elimin tersiyle yanağımı sildikten sonra gülümsemeye çalıştım. Birinin karşısında ağlayıp da kendimi küçültemezdim. "Özel bir çaba harcamana gerek yok. Umursamıyormuş gibi davran." Bir şey demesi için beklemedim. Beklemek istemiyordum. Arkamı döndüm ve sakin adımlarla ondan uzaklaştım. Arada sırada gözlerim doluyordu. Ama kendimi kontrol etmeyi başarabilirdim. Hiç olmazsa eve gidene kadar bunu yapabilirdim. Ama bırak eve gitmeyi ayaklarım yürümeye bile tahammül edemiyordu. Gözümden bir yaş daha süzüldü. Burnumu çekmeye başlamıştım. Bu kadar çok canımı yakacağını tahmin etmemiştim. Edemezdim de. Komik bir durumdaydım. Ne için ağladığımı bilmiyordum. Sadece aptal gibi ağlıyordum.Ateş'in buz gibi davranışları beni bu hale sokamazdı. Tanıştığımızdan beri birbirimize zıt davranıyorduk. Bu kadar alınganlık benim için bile fazlaydı. 'Her neyse' diye geçirdim içimden. Şu an bunu düşünmek bile gözlerimin dolmasına sebep olacaktı.

İsteksiz bir şekilde uyanmıştım. Okula gitmek istemiyordum. Yataktan çıkmak istemiyordum. Ama kalktım. Her ne kadar üzerine düşmesem de bu sene sınava girecektim. Çok az bir zamanım kalmıştı. Kendimi sınava vermek, bütün bir senemi ona harcamak belki güzel olurdu. Belki. Baran da öyle yapmıştı. Tıp için iki sene boyunca kafasını kitaplardan kaldırmamıştı. Birlikte vakit geçirmek yerine ders çalıştığı zamanlara yanıyordum. Kazanmıştı da. Sonra yine derslerle vakit geçirmeler. Yine uzak kalmalar. Onu birkaç saniye daha fazla görmek için her şeyimi verirdim ki yine veririm. Hayat bir şeyleri zorlamak için çok kısa. Bu yüzden umursamamaya çalışıyorum. Ateş'i de yakın zamanda bunların arasına almaya çalışacağım. Daha önce hissetmediğim, atlatmadığım bir şey olsa da bu da geçecekti. Saçlarımı topladım. Toplu saç olayını sevmesem de saçlarımla uğraşmak içimden gelmiyordu. Dün gece bir şeyler yememiştim. Kahvaltı için mutfağa uğradığımda telefonumu kurcalıyordum. 3 cevapsız arama ve 5 mesaj vardı. Ateş'ten.

"Nilsu, özür dilerim öyle demek istemedim."

"Peşinden gelmediğim için çok pişmanım. Şimdi evine geliyorum. Balkona çık."

"Annenle biraz konuştuk, uyuduğunu söyledi. Uyandırmaya kıyamadım."

"Lütfen cevap ver. Uyandığında haber ver. Sesini duymaya ihtiyacım var."

"Günaydın. Artık uyanmış olman gerek!"

Annemi karşıma alıp konuşmam gerektiğini aklımın bir köşesine yazıyorum. Ateş'in beni uyurken görmesi sinirlerime dokunuyordu. Salyalarım akarken beni izlemesini istemezdim ki defalarca bunu yaptığını düşünürsek çıldırmama az kalmıştı.

Tutku

Baran yemek yerken elimi çeneme koydum ve onu izlemeye başladım. Beni bazen ürkütse de ona karşı hala boş değildim. Kafasını kaldırmadan "beni izlemeyi kes" dediğinde elimi çenemden çektim. Meraklı bir ses tonu için çaba sarf ederek "Şu sahte ölüm işini bana ne zaman anlatacaksın?" dedim. Ekmek sepetinden bir ekmek aldı ve ikiye böldü. Ağzı dolu konuşmamaya çalışıyordu. Yutkunduktan sonra "Anlatacağımı kim söyledi?" dedi. Diyecek bir şeyler bulamıyordum. Onunla konuşmak için can attığım halde bulamıyordum. "Peki. Bu oyunu daha ne kadar sürdüreceksin?" sorusunu yöneltmiştim. "İşine bak Tutku" diyerek beni geçiştirdi. Soracağım soruları kafamda biriktirirken kapı çalmıştı. Birbirimize sessizce birkaç saniye baktık. "Birini mi bekliyordun?" dedi. Kafamı salladım. Burada henüz bir arkadaşım yoktu. Olanı merdivenlerden ittiğim için yalnız kalmıştım. Şimdi ise öldü sandığı abisinin karnını doyuruyordum. Yani kısacası birilerini beklemiyordum. Baran'ı misafir odasına sokup çalan kapıya koştum. Kapıyı açtığımda beklemediğim insanlarla karşılaşmak beni şaşırtmıyordu. Beklenmeyen Baran'dı. Onun da şu an evin bir yerlerinde olduğunu var sayarsam Ateş hiç de etkili biri gibi görünmüyordu. Gözlerini kısarak bana baktı. Gergin bir şekilde kapıyı sonuna kadar açtım ve içeri girdi. Rahat olmaya çalışarak "Beni özlediğin için geldiğini düşünüyorum." dedim. Olmamıştı. Yapmacıklık paçalarımdan akıyordu. Gülümser gibi oldu. Buz gibi bir sesle "Yapacağım son şey olur. Zaman öldürmeye gelmedim."

"Yani?"

"Yani bana Baran'la aranda geçenleri anlatacaksın. Nasıl oldu? Nilsu'yu hastanelik edecek kadar gücüne giden neydi?"

Soru hareketsiz kalmama sebep olmuştu. Bunları Ateş'e anlatsam o gittikten sonra Baran'la yalnız kalacak olan yine bendim. Tek parça kalmamın bu sefer imkanı yoktu. Olacak olanları kafamda canlandırabiliyordum. Her zamanki gibi biraz yalan biraz da acıtasyonla kendimi bu işin içinden de kurtarabilirdim. Ateş "sana diyorum, duydun mu beni?" dediğinde ise derin bir nefes aldım. "Bak gerçekten bunlara inanman beni üzüyor. Yağmur'u tanımıyorsun. Ruh hastasının tekiydi. Baran'ı kıskanmaktan başka bir şey bilmezdi. Benimle sorununu çözemiyordum. Baran'ın onu benimle aldattığını kafasında kurmaktan başka bir şey yapmıyordu. Buna inanması benim gücüme gitmişti. Bana dediklerini duymadın mı?" Ağlamak için kendimi zorluyordum. Ama bu sefer olmuyordu. Burnumu çektim. "İnanma. Olmadı öyle bir şey. Nilsu'ya gelirsek. Yüzümü görmek istemiyor. Haklı da. Ama gerçekten pişmanım. Herkes affedilmeyi hak eder. Aramızı sen yapabilirsin. Hem.." "Tamam. Yeter. Bu dediklerine ne kadar inanırım orası şüpheli ama ondan uzak durman konusunda bir şey demem gerektiğini düşünmüyorum." Çok umursuyordum ya. İçimden geçirdiklerim ve dışarı konuştuklarım arasında dağlar kadar fark vardı. Ateş kapıdan çıkıp gittiğinde ise Baran'ın ayak seslerini duyabiliyordum. Başımda dikildiğinde kafamı kaldırıp suratını inceledim. İfadesizdi. Geri geldiğinden beri ne hissettiğini çözemiyordum. Kolumdan tuttu ve beni kaldırdı. Canımı acıtıyordu. "Bak. Kafan çalışıyor, farkındayım. Ama Yağmur hakkında böyle konuşma hakkını kimse sana vermedi. Nilsu'dan uzak duracaksın. Ve Yağmurdan da. Ayrıca o çocuğun kim olduğunu bana anlatacaksın. Adı.." "Ateş" "Her ne haltsa." 


BeklenmeyenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin