Beklenmeyen 15

598 21 8
                                    

                  

Etrafıma bakındıktan sonra Eylül'e döndüm. İstemsiz olsa da gözlerim yine Ateş'i aramıştı. Ama yoktu. Bundan sonra da olmayacaktı. O mesajlara cevap vermeyecektim. Telefonlarını duymazdan gelecektim. Böyle unutulabilirdi öyle değil mi? Kesinlikle böyle unutulurdu. Eylül'e "aç mısın?" dediğimde düşünür gibi yaptı. Ardından "Sen?" dedi. "Sanki. Napsak?" Saçlarını sağ omzuna attıktan sonra "Herhangi bir yerde oturalım. Eray'ı postalamışken sen de bana şu Ateş'le aranda geçen olayı anlat." Gülümsemek için zorladığım yüzüm hepten düşmüştü. Şu an berbat bir ifadeyle ona baktığıma emindim. Kafamı eğdim. "Konuşacak başka konu yok sanki" diye mırıldandığımda ise "Yok. Her şeyi içine atmandan sıkıldım. Sen benim bütün dertlerimi dinlerken ben neden aynısını yapamıyorum?" Çünkü içime atmak daha güzeldi. Birini dertlerimle sıkmaktan nefret ederdim ki peşimi bırakmayan tek şey dertlerdi. Hiçbir zaman mutlu olmayacakmış gibi hissediyordum. Son iki yılım yirmi yıl gibi geçmişti ve ağlamadığım sayılı günler vardı. Geçecekti. Belki bir gün hepsi geçecekti. Ama o gün geldiğinde ne halde olacaktım hiçbir fikrim yoktu.

Eylül'ün karşısına oturdum. Çantamı yanıma bıraktım ve ellerimi birbirine kenetledim. Beni dinlemeye hazırdı. Sevgili psikoloğum. "Şimdi söyle oldu.." dedim. Ama telefonumun çalmasıyla elimi merakla cebime attım. Ve Eylül'ün bakışlarına karşılık "meraktan ölürüm bakma öyle" dedim. Mesaj gelmişti. Anıl'dan. Bana pek mesaj atmazdı. Hatta hiç telefon iletişimimiz bile olmadı denebilirdi. Herneyse. "10 dakika içinde kulübe geliyorsun. Taksi  bul, otostop çek, otobüse bin. Koşarak da olsa gel. 10 dakika sonra burada olmazsan sonrasında canına okuyacağım." Bunlar da beni azarlamaya ne meraklıydı. Üçü bir olup dövse tam olacaktı. İkisi tutar biri döverdi artık. Eylül'e acındırıcı bir bakış attıktan sonra "Bir şeyler oluyor ve gitmemiz lazım. Çantamı aceleyle sırtıma attıktan sonra koşarak oturduğumuz kafeden çıktık. Ne olduğunu merak ediyordum. Ateş'le ilgili olduğunu umuyordum. Madem bu kadar önemli bir olay vardı. Neden mesaj atıyordu. Aramak ne güne kalmıştı? Mesaj atmasının nedenini çözmeye çalışırken önümde duran taksiye baktım ve gözlerim parladı. Boştu. Hızlıca bindim. Adresi tarif ettim ve yol boyunca mesajı tekrar tekrar okudum. İkimizden de parlak bir fikir çıkmamıştı. Tuş kilidini kapattığım an bir mesaj daha geldi. "Ateş yanımda. O yüzden mesaj atıyorum. Bize görünmeden içeri gir. Bir şeyler anlatacak. Patlamasına az kaldı. Acele et. Bir önceki mesajım hala geçerli." Sen bu mesajların hesabını bana sonra vereceksin. Asıl ben senin canına okuyacağım. Tehditlere bak. Sıkıntıyla üfledim. Her şeye ben koşmak zorundaydım.  Taksiden indim ve aceleyle içeri girdik. Eylül'le anlamsız anlamsız birbirimize baktık. Siyah köşede oturuyorlardı. Ateş'in arkası dönüktü. Anıl'ın beni fark etmesi ve hiç ifadesini bozmaması  da ayrı bir olaydı. Sessizce yaklaştım ve hemen arkalarındaki masaya nefesimi tutarak oturdum. Eylül gergin bir şekilde dudağını ısırdı. Anıl gözlerini selam verir gibi kapattığında merakla olacakları beklemeye başladım.  Ateş yüzüne kapattığı ellerini çekti, nefesini sesli bir şekilde verdi ve "Dayanamıyorum Anıl" dedi. Dayanamazsın tabi. Bu kadar sığır olmaya hiçbir can dayanmaz. Ardından "Umursamıyor. Beni görmüyor. Fark etmedi. Anlamak da istemiyor. Ben daha ne kadar belli edebilirim? Kendimde karşısına çıkıp 'ulan deli gibi aşığım sana. İstersen abin gibi gör, istersen düşmanın gibi' diyecek cesareti bulamıyorum. Kolay değil. Ben hiç bu kadar kötü olmamıştım. Bir kız. Beni sen biliyorsun. Çok kız geldi. Hepsini sevmiştim. Ama sonra geçti. Bu geçmiyor. Bir kere bile sarılmadık. Sarılmayı siktir et, yemin ederim gözlerimin içine bakınca içim titriyor. Kız gibi konuştuğumun da farkındayım. Kendime gelemiyorum. Yapamıyorum. Beni iyileştirecek olan o. İhtiyacım olan tek kişi de." Elleriyle gözlerini sildi. Ağlıyordu. Anıl bana ters bir bakış fırlattığında kendimi dünyanın en kötü insanı gibi hissetmiştim. Eylül şoka uğramıştı. Elleriyle ağzını kapattı. Anlattığı bendim. Anıl beni bunları fark etmem için çağırmıştı. Bunların kafama vurulan balyoz etkisi yapması ve vücudumun her yerinin uyuşmasını Ateş'in burnunu çekip konuşmaya devam etmesi kesti. "Nilsu belki bunları hiçbir zaman böyle dinlemeyecek. Ağladığımı görürse zaten benden daha çok soğur. Kafamı karıştırmak dışında yaptığı bir şey yok. Aşık olduğun insanı anlamamak berbat. Sanki birileri bana geçmişte yaptığım şeylerin hesabını soruyor. Şu boktan hayatımı güzelleştirecek tek şeyi anlayamıyorum. " Duraksadığı bir andı. Gözlerimden inen gözyaşlarını elimin tersiyle sildim. Aceleyle ve titreyeceğini bildiğim sesime rağmen "Çünkü onun seni her şeyden daha çok sevdiğini göremeyecek kadar kördün." dedim. Ve birkaç yaş daha düştü. Kafasını çevirdi. Gözleri kızarmıştı ve o  güzel yeşil belirginleşmişti. Yerimden kalktım. O çoktan ayaktaydı. Karşısında dikildim. Gözlerinin içine bakmaya özen göstererek "Sen nasıl bir insansın? Düşündüğün anladığın hiçbir şey gerçek değil." Burnunu tekrar çekerken kafasını salladı. Ardından ani bir hareketle kollarını bana doladı. Birbirimize sıkıca sarılmıştık. Hiç ayrılmak istemiyordum. Eğildi ve dudaklarımı öptü. Ardından bir kez daha ve bir kez daha. Kalbim fırlayacakmış gibi atsa bile bu çok güzeldi. Kokusunu içime çekerken duymaktan hiç hoşlanmadığım bir sesi duydum. "Baran küçük kız kardeşinin bunları yaptığını görse acaba ne düşünürdü?"

BeklenmeyenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin