CHAPTER 2 - Shit

119K 1.4K 442
                                    

Tenim amansızca karıncalanırken bakışlarımı kaçırdım. Tyler beni yere indirirken göz kırptı, zoraki gülümsemelerimi gün yüzüne çıkarttım. Babamın beni yanında beklediğinden emindim; ama içimden bir his gitme oraya diye avaz avaz bağırıyordu. Boğazımı temizledikten sonra beni kurtarması için Tyler'a yavru köpek bakışı attım ama piç herif ellerini kaldırdı ve kızların bayılacağı gülüşünü takındı. 

Üstümdeki tedirginliği göstermemeye çalışarak babamın yanında yerimi aldığımda, olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım.

''Cristopher, bu kızım Elizabeth. Bugün ilk iş günü ama alışacağına eminim.''

Babamın otoriter ve gür sesi odayı doldurduğunda Tyler kıs kıs gülüyordu. Ona sert bir bakış attıktan sonra kafamı öne eğdim, karşımda duran adama bakamıyordum. O olduğundan emin bile değildim ama hissediyordum, gözlerini üzerimde gezdirdiği ilk andan itibaren içimdeki gürleyen his gitmemişti. Elimden lütfen o olmasın diye dua etmekten başka bir şey gelmiyordu. Dün gece arkamdaki bedenin yüzüne pek bakamamıştım çünkü kıçımla güzel bir muamele çekmeye odaklanmıştım! Tanrım, sen affet.

Dövmeli bir el yaklaştı ve elimi tuttu. Tanrı şahidim olsun ki dokunduğu an elektrik çarptı, elimi çekmek istedim ama izin vermedi. Gözlerim şaşkınlıkla irileşti ve o zaman karşımdaki kişiye bakabildim. 

Ona bakabilmem için kafamı geriye atmam gerekmişti çünkü lanet adamın boyu uzundu. İlk önce kaslı gövdesi yüzünden gerilen mavi gömleğini gördüm, ardından aralık duran dudaklarını. Lacivert takım elbisesiyle ne kadar iyi durduğunun farkında mıydı? Gözlerimi alamadığım bu adam boynuna kadar çıkmış dövmeleriyle leziz duruyordu. 

Tanrı, karşımdaki adama her konuda cömert davranmış görünüyordu. Ve bu cömertliğin farkında olduğunun kokusu buram buram yayılıyordu. Kendinden emin bir duruşu ve haylazca parlayan gözleri vardı. Kesinlikle ağzıma göreydi.

Beni düşünmeye iten soru aklımda belirdiğinde bakışlarımı kaçırdım. Ne zamandan beri tanımadığım bir adama şehvet beslemeye başlamıştım? Hem de ilk görüşte. Durgun cinsel hayatımın bunda büyük bir rol oynadığı apaçıktı. Gerçekten zavallı görünüyor olmalıydım.

Bakışlarım yeniden tenindeki mürekkep lekelerine takıldı. Dövmeleri bir yerden tanıdık geliyor olsa da o olduğuna bir türlü emin olamıyorum ve bu bilinmezlik çıldırmama olanak sağlayacaktı.

Adam bana doğru eğildi, yarı aralık mavi gözleri her hareketimi izliyordu. 

''Tanıştığımıza çok memnun oldum Elizabeth Hérnandez.''

Ardından gözlerimin içine bakarak elime bir buse kondurdu. Sesindeki tını öyle imalıydı ki, ben mi uyduruyorum diye düşünmeden edemedim. Karnıma giren ağrıları umursamamaya çalışarak elimi hızlıca çektim. Babamın gözleri bizim üzerimizdeydi ve ben ağzımı açarsam saçmalayacaktım. Bu yüzden sustum ve başımı salladım.

''Oturalım o zaman.'' Babam eliyle on iki kişilik masayı gösterdi. ''İçecek olarak ne alırdın Christopher?''

''Sütsüz ve şekersiz kahve, lütfen.''

''Siz?''

Babamın arkaya doğru sorduğu soru aracılığıyla gözlerim oraya kaydı. Karşımda tam anlamıyla bir esmer bomba duruyordu. Uzun bacaklarına geçirdiği kısacık eteği, bir beden küçük beyaz gömleği, kahverengi upuzun saçları, siyah kemik gözlüğü ve kırmızı rujuyla babama gülümsüyordu. 

''Bir su iyi giderdi.'' Hayır Elizabeth, uslu duracaksın.

Bacaklarım yürüme yetisini hatırlayabildiğin de hareket edebildim ve sandalyeye kuruldum. Tyler yanıma oturmuş, babam masanın başında yerini almış ve adının Christopher olduğunu öğrendiğim adam da karşıma oturmuştu. Sekreteri olduğunu düşündüğüm kadın da onun yanına kıvrılmıştı.

Kafamı öne eğip ellerimle oynarken onlarda anlamadığım şirket ihaleleri hakkında bir konuşmaya tutulmuşlardı. Bir süre anlamadığım şeylerden konuştuktan sonra babamın sekreteri gelip içecekleri masaya koyarak geri gitmişti. Adı Katy'di galiba? Ya da Katherine? Im, siktir et.

Kısa bir sessizlik olduktan sonra lafı babam aldı. ''Ortaklık işini daha detaylı konuşmak için evimde bir akşam yemeğine ne dersin Ivanov?''

Kafam aniden yukarı kalkmış ve bütün gözleri üzerine çekmişti. Onunla aynı evde olma düşüncesi bile ürpermeme sebep oluyordu. 

''Çok isterdim David ama akşam işim var.''

Babam Christopher'a bakıp gülünce nereye baktığını gözlerimle takip ettim ve damarlarımdaki dolaşan kan bir anlığına durdu. Lanet olsun, adamın boynunda tırnak izleri vardı. Saçlarımın sakladığı boynumdaki morluk kendini belli edercesine sızlarken gözlerimin içine baktı ve arsızca dudağı yukarıya kıvrıldı. Sikeyim, onlar benim tırnak izlerim olabilirler miydi? Olabilirlerdi. Keşke dün geceyi hatırlayabilseydim.

''Daha gençsin, gecelerin eminim dolu geçiyordur, saygıyla karşılıyorum.''

''Ah, evet.'' Alt dudağını yalarken tırnak izlerini eliyle okşadı. ''Dün gece vahşi bir kedi tırmaladı.''

Esmer sekreter öksürmeye başladığında bedenimi ateşler kavuruyordu. Tanrım! Christopher o vahşi kedinin benim olduğumu biliyor muydu? Terlemeye başladığımda ayağa kalktım, sandalye yerde sürünerek geride kulak tırmalayıcı bir ses bıraktı. 

''Lavaboya gitmem gerek, izninizle.''

''Bana da yolu göstermesinde bir sakınca yok o zaman?''

Babama sorulan soruyu duyduğumda kafamı çaresizce iki yana salladım. Hayır, hayır, onunla yalnız kalmak istemiyordum. 

''Elbette.''

Ölüm fermanım imzalanmış gibi hissetmem normal miydi? Tanrım, yeniden soruyorum: neden beni sevmiyorsun?

Aceleci adımlarla kapıyı açıp kendimi dışarıya atarken arkamdan gelen ayak seslerini duyuyordum. Bakışları sırtıma ağırlık yaparken beni izlediğini bilmem adımlarımın sarsak olmasına yol açıyordu. Koridorun sonundan sola dönmemle sırtımın duvara çarpması bir oldu. Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda önümde tüm varlığıyla duruyordu. Bedeni bedenime yaslı vaziyetteyken erkeksi kokusu burnuma çalıyordu ve ağzımı açıp tek kelime edemiyordum. Sanki donmuş gibiydim.

Yüzünü eğerek burnunu saçlarıma daldırdı. Ardından baş parmağı omzumdan yol alarak boynumda durduğunda vücudumdan bir titreme geçti. Saçlarımı geriye iterken yapma demek istedim. Yapma, dur. Dilim lal olmuş, ağzımdan kelimeler çıkmazken boynum gözler önündeydi. Baş parmağını tenimdeki morlukta gezdirirken fısıldadı.

''Nefes al.''

Verdiği komutla derin bir nefes çekerken ciğerlerime, o zaman anlamıştım bedenimde yaptığı istilayı. Gerçekten nefesimi kesmişti. Elizabeth Hernandez'in nefesini kesmişti.

Üzerimdeki ağırlığı artınca karnımda hissettiğim sertlik göz kırptı. Ben ne yapacağımı bilmezken o, haylazca gülümsüyordu.

''Beni o halde bırakmanın bir cezası olmalı, değil mi güzelim?''

02:31 now. How's it going bitches? Here is the second chapter. Read and enjoy.

LOLİTA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin