03.04. I dedicate this chapter to ma girl, howtobeart. Love u babe xox
Her şey kafama dank ettiği anda tanımadığım bir evde, kimin olduğunu bilmediğim bir yataktaydım. Kafam feci bir şekilde zonkluyordu ve bedenimin tüm uvuzları pelte olmuş gibiydi. Lavabo olduğunu düşündüğüm yerden su sesleri geliyor, onun dışında evden çıt çıkmıyordu. Konforlu yataktan yavaşça kalktığımda ellerimle kafamı iki yandan tuttum. Hay sikeyim, biz dün ne bok yemiştik. Biz dün ne bok yemiştik?
Olanları hatırlayınca bedenim tepeden tırnağa titredi. Gecenin kalan kısmında kaç posta attığımızı saymamıştım ama kasıklarımdaki acı az olmadığını açıkça belli ediyordu. Siktir, hâlâ dokunuşlarını hissedebiliyordum. Bu nasıl bir şeydi böyle? Yaşadığım diğer tecrübeye benzemiyordu.
Peki, şimdi ne olacaktı? Onun yüzüne nasıl bakacaktım? Kahretsin! Onunla karşılaşmak istemiyordum, yoksa adamın üstüne atlayabilmekten korkuyordum. Etrafta kıyafetlerimi ararken sağlam olan tek bir parça görmedim. Hepsi yırtılmıştı. Su sesi birden kesilip evi sessizlik bürüdüğünde olduğum yerde dona kaldım. Onunla karşılaşmak istemiyorsam hızlı olmak zorundaydım. Aklıma gelen fikirle parmak uçlarına çıkan ayaklarım büyük gardıroba yürüdü ve sürgülü kapağını açtı. Karşımda titizlikle sıralanmış gömlekler dururken elime gelen beyaz gömleği askısından aceleci hareketlere çıkarırdım. Bunları yaparken adrenalinden ellerim titriyordu. Günler önce şu düştüğüm duruma geleceğimi söyleseler kıçımla gülerdim. Ve şimdi Tanrım, bunları yaşayacak kadar ne yapmıştım?
Çıplak tenime gömleği geçirdiğinde bol bir elbise gibi durmuştu. Şu anda bununla uğraşamayacağım için çantamı aramaya koyuldum. Sikeyim, kim bilir neredeydi? Yatağın altından görünen tanıdık parıltıyı görmemle yere eğilip almam bir oldu. Tam kalkacakken dün gece Christopher'ın taktığı kemeri gördüm ve onu da alıp, erkek kemeri olduğunu umursamadan belime geçirdim. Vakit kaybetmeden odadan çıktığımda uzun bir koridorla karşılaştım, etrafı inceleyecek fırsatım yoktu, bu yüzden merdivenlere yöneldim. Hızlıca inerken son basamakta duran topuklu ayakkabımın tekini gördüm. Aceleyle giydikten sonra diğer tekini kapının girişinde bulmuştum. Onu da ayağıma geçirip kendimi sokağa atarak yan yana sıralanmış evlere baktım.
Burasının neresi olduğunu bilmiyordum ama elit bir yer olduğu çok barizdi. Sonbahar yaklaşıyordu ve sabahın köründe esen ayaz üşümeme neden olduğunda, ellerimi birbirine sürterek ısınmaya çalıştım. Yaklaşık beş dakika yürümenin ardından boş olan taksiyi durdurup bindim. Rahat bir nefes alıp evin adresini taksiciye söylediğimde, arabanın içinde tanıdık melodi yankılandı.
Çalan telefonumu elime aldığım zaman babamın görüntüsü gözümün içine bakıyordu. Dün gece eve gitmemiş, birine gelmeyeceğimi de söylememiştim. Açmasam öldürme ihtimali kaçtı? Pekâlâ. Açsam ne diyecektim ki? Kahretsin. Derin bir nefes alarak ekrana dokundum.
"Babacı-"
"Yarım saat içinde şirkette olmazsan bütün kredi kartlarını iptal ettiririm Elizabeth!" Ve telefon yüzüme kapandı. Gerçekten kızmıştı ve çok büyük bir hamle yapmıştı, Tanrım, kredi kartlarından bahsediyoruz? Bu kadar acil ne olmuştu ki benim geri çeviremeyeceğim bir kozu gocunmadan ileri sürmüştü? Acaba öğrendi mi sorusu kafamı fena halde kurcalasa da taksiciye şirketin adresi vererek eve giden yoldan saptım. Merak her yerime hızla yayılsa da bekleyip görmekten başka şansım yoktu.
Şirkete vardığımda babamın katına çıktım, koridorda topuklu ayakkabılarımın sesi çınlamaya başladığında sarışın sekreter ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOLİTA!
Novela JuvenilBuram buram testosteron kokan bu mekanda ellerim, ucu sertleşmiş göğüslerimi sıkarken gözlerim yukarıya çıkmak için sabırsızlanıyordu. Arkamdaki tanımadığım sert bedene kıçımla güzel bir muamele çekerken pişman değildim. Kendimi şarkının ritmine kap...