İçimde zaman geçtikçe büyüyen, ortalığı birbirine katan bir ateş vardı. Ve hissediyordum, o ateş benim sonum olacaktı. Nefes alamıyormuş gibi bir ses çıkardım ve sıcak bedenine daha sıkı sarıldım. Parmak uçlarım onu bırakmak istemez gibi etine gömüldü. Gecenin karanlığında dudaklarımı acıyla birbirine bastırdım. Bastırmasaydım hakkım olmayacak şeyler söyleyecektim. Boğazımın gerisinde o kadar şey çıkmak için savaşıyordu ki ağzımı açmadığım için bana küfür ediyorlardı. Dudaklarım titredi ama tek kelime çıkmadı.
Kollarını benden sıyırıp yüzüme beklentiyle baktı. Ama ona verecek bir cevabım yoktu. Ona bunu yapma diyemezdim. Bu yüzden sadece baktım.
"Bir şey söyle..." İlgiyle bakan baygın gözleri, kadınları kıskandıracak kıvrak kirpikleri ve dağınık saçlarıyla çok güzel gözüküyordu.
Acıyla gülümsedim.
"Gözlerin çok güzel." Dudakları kıvrıldı. Tam oradan öpmek istedim ama yapmadım. Bundan sonra ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyorum.
Onu tekrar dizlerime yatırarak saçlarıyla oynamaya başladım. O konuyla ilgili bir şey düşünmemeye çalışarak şu ana odaklandım. Gözlerim bir an olsun yüzünden ayrılmıyor, başka bir yöne baksa kaybolacak diye endişeleniyordu. Bu geceyi asla unutmayacağımı biliyordum. Kalbimin bir yerlerinde bu anı sonsuza kadar devam edecekti.
Gecenin diğer yarısını susarak geçirdik, ta ki gün ayıp ben eve gidene kadar.
***
Sirke satan yüzümle kapıyı tıklattıktan sonra babamın odasına girdim. Dört gündür dudaklarım yukarıya kıvrılmıyor, etrafa agresif bir aura saçıyordum. Bu elimde olan bir şey değildi, olsa neler yapardım Tanrı biliyordu.
Bu sabah ise fena derecede uykum vardı ayrıca moralim yerin dibindeydi. Dosyaları verip bir an önce odama gitmeye can atıyordum. Dört duvarı sigara dumanıyla boğmak iyi gelecekti.
İlerlerken gözüm koltuğunda oturan babamdaydı. Kulağındaki telefonuyla muhtemelen yine iş görüşmelerinden birini yapıyordu.
"Christopher, tebrik ederim." Aniden adını duymak kalbimin teklemesine sebep oldu. Demek müşteriyle değil onunla konuşuyordu. Bir an olduğum yerde durdum, babam bakışlarını bana çevirdiğinde gözlerimi kırpıştırarak yürümeye devam ettim. Masaya dosyaları koyarken kulaklarımı dört açarak dinlemeye koyuldum. Telefonun diğer tarafından anlamsız bir kaç söz yükseldi. "Haber de vermiyorsun. Haftaya nişanlanacağını magazincilerden öğreniyoruz."
Kelimenin tam anlamıyla dondum. Karnıma sancılı bir ağrı girdiğinde aldığım soluğu veremedim. Elim masanın üzerinde kalakaldı. Cümleyi idrak etmem saniyelerimi aldığında kulaklarım uğuldadı. Ulu Tanrım sana yalvarıyorum, lütfen yanlış duymuş olayım.
"Emilia Hanımı da tebrik etmek gerek. İfla olmaz oğlunu sonunda evlendiriyor."
Sikeyim, hayır. Tanrım, hayır. Bunun olacağını biliyordum ama bu kadar yakın bir süre de beklemiyordum. Konuşmanın devamını o şokla duyamıyordum. Önemli de değildi, öğreneceğimi öğrenmiştim.
Bir robot misali dümdüz önüme bakarak odadan çıktım. Çıktığım gibi duvara tutunarak derin bir nefes aldım. Karnıma okkalı bir tekme yemiş gibi hissediyordum. Koridorda yürürken ne düşüneceğimi bile bilmiyordum. Transa girmiş gibiydim. Sikeyim, bundan sonra ne olacaktı?
Gözlerimi sımsıkı yumup kafamı iki yana salladım. Odama girip pencerenin önüne gelerek kesik kesik nefesler aldım. Bu gerçekten oluyordu. Tanrım! Evleniyordu. Boğazımı yırtarcasına ovaladım. Bunu düşünmek bile daralmama sebebiyet veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOLİTA!
Fiksi RemajaBuram buram testosteron kokan bu mekanda ellerim, ucu sertleşmiş göğüslerimi sıkarken gözlerim yukarıya çıkmak için sabırsızlanıyordu. Arkamdaki tanımadığım sert bedene kıçımla güzel bir muamele çekerken pişman değildim. Kendimi şarkının ritmine kap...