Ben bir bok çuvalıydım. Ben gerçekten bok çuvalıydım. İradem neden ona bu kadar zayıftı? Nedeni neydi onu görünce tenimde oluşan bu amansız sızlamanın? Hissetiklerimin tamamen arzu olduğunu bende biliyordum; ama Tanrı aşkına neden o? Başka biri tenime hükmedemez miydi? Doğruyu söylemek gerekirse Christopher Marcus Ivanov gelmiş gelmiş en iyi piç kurusuydu.
Beni bir göt gibi barda yarım bırakmasından sonra iki gün geçmişti. İki koca gün. Ne kadar mastürbasyon yaparsam yapayım yetmemişti, neredeyse hep ıslak gezmiştim. Ve bu o kadar kötü hissettiriyordu ki!
Kaskatı bir şekilde koridorda yürürken yanımdan geçenlere gülümsemeye çalışmak tam bir işkenceydi. Nihayet babamın odasının önüne ulaştığımda kapıyı tıklamadan içeriye adımımı attım. Arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu.
"Evet, ondan hiç kuşkun olmasın. Tamamdır... Hazırlıkların akşama kadar hallolacağını ümit ediyorum... Görüşmek üzere."
Alayla, "Niye çağırdığınızı sorabilir miyim Bay Hernández?" dedim ağırlığımı sağ bacağına verip.
"Çok sevineceğin bir haberi söylemeye çağırdım güzel kızım. Sana izin veriyorum, alışveriş mi yapacaksın bilmiyorum ama akşam özenli olmanı istiyorum.'' Kolundaki saate bakıp tekrar bana döndü. ''Kokteyl üç saat sonra başlayacak, bittiğinde yakın olduğumuz kişilerle bara gideceğiz, John seni alıp gerekli güzergaha getirir. Şimdi, gidip hazırlanabilirsin."
Bu, günler sonra aldığım en güzel haber olabilirdi. Olabilir mi dedim, pardon, aldığım en güzel haber buydu. Böyle küçük kokteyllere alışıktım, sorgulamadan arkamı dönüp giderken birden durdum.
"Peki, bu kokteyl ne için olacak?"
"Ivanov Holding ile birleşmemiz adına verdiğimiz bir kutlama. Magazinciler bu olayı kaçırmazlar, dikkatli ol."
Ortaklığını kutlamak demek o piçin de gelmesi demekti ve ben buna kesinlikle hazır değildim.
Tanrım, yeniden ve yeniden soruyorum: Beni neden sevmiyorsun?
***
Ne giyeceğime o kadar emindim ki bir saniye bile düşünmeden dolabın kapağını açıp güzel kumaş parçasını çekip çıkardım. Ellerimde tuttuğum tapılası elbiseyi giymesem haksızlık olurdu. Zamanında bu haute couture elbiseye verdiğim parayı unutmam mümkün değildi. Üzerimde ne var ne yok çıkarttıktan sonra yatağın üzerinde duran büyük kutuyu açıp takım olan siyah dantelli külodu altıma geçirdim, jartiyeri elime aldığımda tek düşündüğüm o lanet piç kurusunu mahvetmekti.
Büyük bir dikkatle ince çorabı sağ bacağımdan geçirip aynı dikkatle diğerini giydim. Lastikli yerine klipsi taktıktan sonra aynanın karşısına geçip yarı çıplak bedenimi inceledim.
Böyle saten bir elbiseye sütyen giymek haksızlık olacağı için giymedim. Elbiseyi üzerime geçirdiğimde ikinci bir deri gibi bedenimi sarmış, tüm hatlarım gözler önüne çıkarmıştı. Sinsice gülümsedikten sonra boynuma siyah chokerı takıp makyaj masasına oturdum.
Kan kırmızısı ruju dudaklarıma yedirdim ve göz kapaklarıma dumanlı bir göz makyajı uyguladım. Kirpiklerim için rimel kullanıp boynuma özel parfümümü sıktım. Ayaklarıma sivri burun, ince topuklu, ünlü markanın ayakkabısını geçirdiğimde hazırdım.
John amcanın verdiği saate geç kalmamak için aceleci adımlarla merdivenlerden indim. Çantama gerekli olan eşyaları doldurup bahçe yolundan ilerlemeye başladığımda telefonum çalmaya başladı. Ekranda annemin resmi çıktığında küçük bir çığlık attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOLİTA!
Novela JuvenilBuram buram testosteron kokan bu mekanda ellerim, ucu sertleşmiş göğüslerimi sıkarken gözlerim yukarıya çıkmak için sabırsızlanıyordu. Arkamdaki tanımadığım sert bedene kıçımla güzel bir muamele çekerken pişman değildim. Kendimi şarkının ritmine kap...