Birbirine karışmış zevk sularımız kasıklarımdan aşağıya doğru akarken kafam tamamen allak bullaktı. Bacaklarım titriyordu ve her an yere düşecekmiş gibi hissediyordum. Göğsüm düzensiz ritmiyle yükselip alçalırken kafamı kapıya yasladım ve ona baktım. En az benim kadar harap olmuş görünüyordu.
Eğilmiş kafasını kaldırdı ve gözlerini bana dikti. Camdan geçip üzerine gelen rengarenk ışıklar tenini süslerken karanlık olan yüzündeki detaylar canımı yaktı. Sikeyim, şu an, tam şu dakika o kadar yakışıklı görünüyordu ki, bu canımı yakıyordu. Kesik bir nefes aldım. Öyle bir bakıyordu ki ondan başkasını düşünemiyordum. Böyle bakmamalıydı.
Daha soracak bir sürü sorum, tatmin edilecek bir mantığım vardı ama ben ondan uzaklaştım. Ve en iyi şeyi yaparak çekmecedeki tütünü çıkarıp yaktım. Arkamı döndüğümde sırtını kapıya vermiş, yerde oturuyor olduğu gördüm ve bacaklarımın titremesine aldırmadan yanına giderek onun gibi oturdum.
Bunun ne kadar böyle devam edeceğini bilmiyordum. Bilmekte istiyor muydum, ondan da emin değildim.
Ve biz o gece, başım omzuna yaslıyken aynı tütünden içerek sustuk. Biz sustuk gece konuştu.
***
Saat tam olarak üçü yirmi altı geçiyor ve ben siktiğimin sesi yüzünden uykumdan men ediliyorum.
"Siktiğimin serserisi!"
Telefonuma gelen mesaj yüzünden ekran aydınlanırken gözlerimi kırpıştırdım. Dışarıdan gelen ses biraz daha yükselince küfürler eşliğinde yataktan kalkım. Mesajı boş vererek uyku mahmurluğu içinde camın önüne kadar yürüyüp siyah perdeyi kenara çektim.
Sokak ışığının altında bir araba duruyordu. Buğulu gözlerle ne model olduğunu bile seçememiştim. Gözlerimi ovalayıp daha dikkatli baktım. Kaputa biri yaslanıyordu ve elinde telefon vardı.
Sırtı bana dönüktü, pek bir şey göremiyordum. Daha iyi görebilmek için kafamı ileriye götürerek yana eğdim. Işığın altında parlayan dövmeli kolu gördüğüm anda kafama kurşun yemiş gibi oldum. Öylece kalakaldım. Sorun dövmeli kol değildi, sorun o dövmelerin kime ait olduğunu biliyor olmamdı.
Üstümde Star Wars temalı pijamam olsa da şu an umursayacak durumda değildim çünkü ünlü iş adamı Christopher Marcus Ivanov evimin önünde, gecenin bir yarısında sokağı ayağa kaldıracak sesler çıkartıyordu. Üstüme bir hırka alıp sessiz hareketlerle aşağıya indim. Belki de ilk defa güvenliğin uyumasını seviniyordum. Çelik sürgülü kapıdan geçtiğim gibi ona doğru ilerledim.
O gecenin üstünden iki gün geçmişti ve onu görecek olmam ellerimin karıncalanmasına sebep oluyordu.
Hiç ses çıkarmaması ürkmeme sebep olsa da önünde durarak bir şey söylemesini bekledim. Kafası öne doğru eğilmişti, lacivert gömleği neredeyse göbeğine kadar açıktı ve telefonu kaputun üzerinde duruyordu. Arabaya yaslanmasa düşecek gibi bir hali vardı.
"Christopher?" dedim bir adım daha atarak.
Hiçbir şey demedi. Sikeyim, onun için endişelenmeye başlamıştım. Ben daha ne olduğunu anlamadan ileri atıldı ve kollarını birden belime dolayıp kafasını göğsüme yaslandı. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemediğim o saniyelerde beni öyle bir sarmaladı ki kalp ritmimi hissetmesinden korktum. O koskoca adam göğsümdeki görüntüsüyle küçük bir çocuğu andırıyordu. Başını biraz kaldırıp burnunu boyun çukuruma gömdü.
"Çok güzel kokuyorsun." diye mırıldandı. İçki kokusu buram buram yayıldı.
"Sen sarhoş olmuşsun," diyerek burun kırıştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOLİTA!
Novela JuvenilBuram buram testosteron kokan bu mekanda ellerim, ucu sertleşmiş göğüslerimi sıkarken gözlerim yukarıya çıkmak için sabırsızlanıyordu. Arkamdaki tanımadığım sert bedene kıçımla güzel bir muamele çekerken pişman değildim. Kendimi şarkının ritmine kap...