2011 (Kutlama Gecesinden Sonraki Sabah)
Titreyen bacaklarımı adım atmak için her hareket ettirdiğimde, bacak aramda hissettiğim hafif sancı vücudumun utanç dalgasıyla sarsılmasına neden oluyordu.
Göz kapaklarımı kırpıştırarak çerçeveme giren görüntüyü netleştirmeye çalıştım. Pazar günü olmasının yanında verdiği sessizlik tüm sokağı sarmıştı. Küçük çantamdan telefonumu çıkartıp saate baktığımda ekranda gördüğüm boşluk utancımı daha çok arttırıyordu. Hiçbir arama ya da mesaj yoktu.
Saatin 10:35'i göstermesi beni, annemle babamın tam şuanda neler yaptıklarını düşünmeye zorluyordu. Büyük ihtimal annem uyanmıştı ve şu an kahvaltı hazırlıyordu. Babam ise annemi beklerken televizyon karşısında oturmuş, sabah haberlerini izliyordu. Gözlerimi yumup derin bir nefes alırken bunların hepsinin bir rüya olmasını diledim.
Alt dudağım titremeye başladığında burnum sızladı. Hafif esen rüzgar gözlerimin sulu kalmasına yardımcı oluyordu. Sabahları kahvaltı etmeyi sevmeyen bir yapıya sahip olmam annemin beni uyandırmak için odama uğramasını engelliyor olabilirdi fakat eve girmemde bir o kadar zorlaşıyordu.
Malesef kapıdan ya da mutfak kapısından içeri girmem gerekecekti. Burnumu çekerek olası bir ağlama krizini geriye atmayı amaçlayarak adımlarımı hızlandırdım.
Attığım her adımda onu düşünüyordum. Dün geceyi... Tanrım... Sabah kalktığımda orada değildi. Yanımda değildi... Aklımın içini klişe senaryolardan uzak tutmaya çalışsamda farkındalık her yerdeydi. Gitmişti. Ashton gitmişti.
Londra'ya gideceklerini biliyordum ama uçak biletlerini ne zamana aldıkları hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Michael'a sorsaydım muhtemelen söylerdi fakat kendimde gideceklerinin kesinliğini belirten o tarihi duymaktaki cesareti bulamamıştım. Şu an tek umudum bana bir gün daha bahşedilmiş olmasıydı. Ona gidip bir şeyler hakkında sorular sormalıydım. Bir şeyler...
"Ah, tanrım." diyerek daha fazla kendimi harap etmekten vazgeçip elimi midemin üzerine götürerek kaldırıma oturdum. Her yerim ağrıyordu. Eve nasıl gideceğimi bilmiyordum. Böyle elimi kolumu sallayarak içeri giremezdim. Birilerinden yardım istemem gerekiyordu. Aklıma gelen ve tüm içtenliğimle güvenebileceğim tek kişi vardı. Telefonumun rehberinden o ismi bulup tereddütle aradım.
Yavaşça telefonumu kulağıma götürürken o tanıdık boğuk sesi duyduğumda aslında klişe bir senaryonun içine çoktan düştüğümü farkettim.
"Merhaba! Ben, Michael. Şu anda bana ulaşamıyorsunuz çünkü ben Londra'ya uçuyorum! Size dönmem için mesa-"
Telefonu hızla kulağımdan çekerek göz yaşlarımla ıslanmaya başlayan ekrandaki kapatma tuşuna basmaya çalıştım.
Tanrım! Hayır.
Gitmişlerdi.
2015
Küçükken her zaman aklımı kurcalayan bazı düşüncelerim vardı. Mesela birilerinin hayatındaki önem sıram gibi.
Hep düşünürdüm; Başkaların hayatında hiç birinci sırada oldum mu?
Herkesin hayatında hiç düşünülmese bile bir önem sırası vardır. Kimselerle bir tutulmayan kişi birincidir. Sonrası ise 'ondan sonra'dır.
Hiçbir zaman bir şeylerde birinciliğim olmadı benim. Okulda, sınıfta, herhangi bir sınavda... Ya da birinin hayatında. Belki de küçük yaşta olgunlaşmamın sebebi budur. Ben kendi anne ve babamın hayatında bile ilk sırada değildim. Hep 'ondan sonraki'ydim.
Bunun için onları suçlayamıyordum. Babam benim yüzümden hayallerinden vazgeçmişti fakat şu an hayatından pek memnun olduğu söylenemezdi. Bunu her fırsatta anneme ilettiği keskin sözleriyle belli ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Me And My Baby // a.i (ASKIDA)
FanfictionBir zamanlar nefesimi kesen ela gözlerini benim üzerimden çekip kucağımdaki küçük vücuda çevirdiğinde içim titredi. Böyle olmamalıydı. "İşte bu güzellik de benim küçük kız kardeşim, Ashlyn." dedim kızımı saran kollarımı sıkılaştırarak.