32- İLLÜZYON(2)

72.8K 1.9K 819
                                    

    Yamyamlar, kabile savaşlarında esir düşenleri yemeye hazırlanırken, yaşıyor olmanın tatlığını hissetmeleri için onları özgür bırakırlar. Nasıl öldürüleceklerini, hangi işkenceye uğrayacaklarını, etlerinin nasıl yeneceğini anlatırlar ve tüm hazırlığı onlara izletirler.
  Bütün bunlar dirençlerini kırmak, kaçmaya heveslendirmek, yalvarmalarını sağlamanın üstünlüğü içindir.

Montaigne, Denemeler'de aynı konu için "İyi düşünülürse, gerçek zafer budur aslında," diyor. Ve Claudianus'dan şu sözleri hatırlatıyor: "Zafer, zafer değildir, düşman yenilgiyi kabul etmedikçe."

Sessiz sakin bir evde, müzikler eşliğinde bomboş dolanıp, lezzetli yemek teklifleri alırken kendimi yamyamlara esir düşmüş gibi hissediyordum.

Yaşamın bütün normalliği tattırılıyordu; bir köşede kitaplar eşliğinde sohbet edilirken aslında çevrem tarafından ne kadar önemsendiğim bile savunulmuştu.

Ölmek için, güzel bir gündü.

Ekrem'in tüm çıkarsız açıklamalarına rağmen benden beklediği şeyin, tam da bu olduğunu biliyordum: Direnç kırmak, yalvartmak.

Nasıl ki bir yamyam doğrudan esirin hakkından gelme şansı varken onu kıvrandırmaya çalışıyorsa, Ekrem de iddia ettiği üzere yok etmek istediği birine bu yüzden açıklamalar yapıyordu.

Bahçe uzun ağaçlarla çevriliydi ve sayısız adamın yer yer konumlandığını görüyordum. Evin içinde serbest bırakılmıştım, çünkü buradan istesem de çıkamazdım. Bütün gözlemlerimle bunu doğruladığımda pes ederek uyandığım odaya döndüm.

Kırık, dökük bir ruhla yatağın kenarına çöküp dizlerimi kendime çektim. Neler olacağını düşünmeye çalıştım, kendime Ekrem'in hastalıklı zihnine özgü sonlar yazıp çizdim. Ama hayır, bit türlü konduramıyordum.

Tüm kapalı kapılara rağmen, bu gün ya da yakında ölecekmiş gibi hissetmiyordum.

"En son doğru olduğunu düşündüğün bir şeyler hissettiğinde Musa'nın kucağına bırakıldın Yankı."

Kendi mırıltıma burukça güldüm. Gülerken sırtım sızladı ama bu Kemal beni kitaplıkla bütünleştirdiği için değil, Giray bir bıçak sapladığı için.

Dudakları göğsüme öpücükler bırakırken, ellerinin sırtıma bıraktığı bıçakları görmemiştim.

Yankı'nın aramızdaki seti yıkarak karanlığıyla birlikte ortaya çıkmasına şaşırarak baktım. Bana gözlerini devirişi, kendimce yaptığım bu hüzünlü betimlemeleri saçma bulmasındandı.

"Biliyorsun," dedi.

Neyi biliyordum?

"Hepsi gerçekti."

Öyleyse neden buradaydım?

Kapı açıldı. Serdar, elinde bir yemek tepsisiyle girdi. Çöktüğüm yerden ona boş bir bakış attım ancak onun bakışları telaşla ben ve tepsi arasında mekik dokuyordu.

Bir mesaj vermeye çalışıyordu.

Ne olduğunu ilk anda kavrayamadığım bir şey ilişti gözüme. Tepsinin altında tuttuğu ince şeyin bir kitap olduğunu son anda kavradım. Tepsiyi kitap altında kalacak şekilde masaya bırakıp hızlı adımlarla çıktı ve kapıyı kapattı.

Olduğum yerden doğrulup tepsiye atıldım. Kitabı usulca çekip çıkardığım anda nefesimi tuttum.

Savaş Sanatı.

İki gece önce okuduğum, altını çizdiğim ve en son Giray'ın göğsüne çarptığım kitap, şimdi burada ellerimin arasındaydı.

Bıraktığım hâli dışında sayfalardan birinin ucunun katlanmış olduğunu gördüm. Sayfayı araladığımda, benimkilerin aksine başka bir kalemle, başka bir cümlenin altı çizilmiş ve kısa bir not düşülmüştü.

MÜPHEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin