Adımlarım hızlanırken, ağlayarak içimden dua etmeye başlamıştım bile.
Tanrım, lütfen Justin'e bir şey olmasın.
Nick'in bana verdiği adrese doğru giderken, yolda çabuk olması için ambulansı arayıp ona da aynı adresi verdim. Nick belki yanlış adres vermiş olabilirdi. Ama ne olursa olsun şansımı denemeliydim.
Yaklaşık beş dakika sonra, Nick'in bana verdiği adrese gelmiştim. Burası sessiz bir yerdi, görünürde hiç bir şey gözükmüyordu.
"Justin!" diye hafiften bağırdım. Ses gelmiyordu. Belli ki Nick bana yanlış adres vermişti.
Ama Justin'in fotoğrafını görmüştüm. Emindim. Ona zarar vermişlerdi. Ama neredeydi, veya nereye götürmüşlerdi?
"Justin!" diyerek tekrar bağırdığımda, ses gelmeyince sinirden yerimde zıpladım. Justin şuan ölüyor olabilirdi ve... Ben lanet olsun ki onun nerede olduğunu bile bilmiyordum.
"Orospu çocuğu." diye mırıldandım ve ağlayarak geldiğim yöne doğru yürümeye devam ettim. Çaresizdim. Ama o Nick denen pislik herif, bir gün mutlaka cezasını çekecekti.
"Selena..." Ağacın altından bir ses geldiğinde kulaklarımı kabarttım. "Justin?"
"Buradayım." dediğinde sesin geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Ağacın altında öylece yatıyor, çaresizce bana bakıyordu.
"Justin!" diyerek çığlık attım ve yanına koştum. Yüzü kan içindeydi. Tek gözü morarmıştı, bu yüzden açılmıyordu.
"Ne oldu sana böyle?" diyerek kafasını avuçlarımın içine aldım. Buna rağmen gülümsedi. "Seni bugün kovmuştum."
"Sorun yok." dedim buruk bir gülümsemeyle. "Alışkınım."
"Hatta..." dedi ve sağ tarafına zorlukla kan tükürdü. "Sana kötü laflar ettim. Bunu sürekli yapıyorum. Neden geldin ki?" bu dediğine karşı, göz yaşlarım bağımzıca sürüklenmeye başladı. "Hangi kadın, onu sürekli dışlayan, kovan bir adamın peşinde koşup, onu bekler ki?"
"Seven kadın." dedim yutkunarak. "Gerçekten seven kadın, bekler."
"Gerçekten seviyor musun beni?" dediğinde başımı salladım. "Çok seviyorum." Gözümden bir yaş düşüp yüzüne damladı. Bu onun canını acıtmıştı. "Sen hiç bir zaman beni sevmeyecek olsanda... Ben hep sevip, hep bekleyeceğim. Söz veriyorum." dedim ve alınlarımızı birleştirdim.
"Dünyanın en kötü adamı olsam bile..." dedi yutkunurken. "Yine beni sever misin?"
"Bana göre dünyanın en kötü adamısın zaten." Tekrar burukça gülümsedim. "Ama yine seviyorum." Bana karşılık vererek gülümsedi. "Keşke, bende sevebilsem."
"Keşke." dedim ve başımı omzuna yasladım. "Birazdan ambulans gelecek olur mu? Dayan." Başını salladı. Tam o sırada, ambulansın siren sesleri duyulmaya başlamıştı.
Ayağa kalktım ve ambulansın yanına ilerledim. Arka kapısı açıldı ve içinden sedyeyle birlikte bir kaç tane görevli çıktı. ''Orada!'' dedim ve Justin'i işaret ettim.
Justin'i sedyeye yatırdıklarında, yanlarına ilerledim ve onlarla birlikte ambulansın içine girdim.
Justin'i bu haldeyken, asla bir saniye bile yalnız bırakamazdım.
Justin sedyede yatarken, destek olmak sıkıca elini tuttum. Yanında birisinin ona destek çıktığını hissetmeliydi. Eminimki böylelikle iyileşmesi daha kolay olurdu.
Bir kaç dakikalık yolculuktan sonra, ambulansın kapısı açıldı ve hastaneye girdik. Justin'i bir odaya almışlardı ama ben oraya giremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life is worth living | jelena fanfiction
Fanfictionhayat yaşamaya değer | jelena hayran kurgu Ve son olarak unutma ki, bu kız seni diş telleriyle, gözlükleriyle, fazla kilolarıyla, yağlı saçlarıyla sevdi. Senin onu her aşağıladığında, kafasına yemek artığı döktüğünde; yine arkandan gülümseyerek sevd...