''Bir bardak verir misin?'' Çocuk, gülümsedi ve sürahiden, orta boyutlarda olan bardağa limonata doldurmaya başladı. Bir bardağın bana az geleceğini anladığımda, elimdeki parayı iki katına katladım. ''Yada iki tane ver.''
"Peki.'' dedi ve ilkini elime tutuşturduktan sonra diğerini doldurmaya başladı. Boş elimde tuttuğum parayı tezgaha koydum ve beklemeye başladım. Bir kaç saniye sonra diğer limonatayı da verdi ve gülümseyerek konuştu. "Afiyet olsun."
"Teşekkürler." diye mırıldandım ve sağ elimdeki limonatayı içerek sahile doğru yürümeye başladım.
Sahilde limotamı içip yürürken, herhangi bir banka oturdum ve okyanusu izlemeye başladım.
Gözümden bir yaş aktığında, umursamadan; eve gidince kusacağımı bilsem de limonatamı içmeye devam ettim. Çaresizdim. Ne yapsam etkili olamıyordu, ne yapsam Justin'in beni görmesini, ikimizin mutlu olmasını sağlayamıyordum. Durumum kötüydü. İlk başta kustuğumdan sonra, tam beş kilo vermiştim ve artık hastaneye gitmem zorunluydu.
Ama gidemezdim ki. Mutlaka yanımda biri olmalıydı. Yalnız başıma ne yapabilirdim?
Ben bu işe kalkışırken, Justin'in benimle geleceğini düşünerek kalkışmıştım. Ama şuan elimde olan bir hiçten fazlası değildi.
Bankta bir fazlalık hissettiğimde, başımı sağ tarafa çevirdim. Bir kız oturmuştu ve o kadar derin düşüncelere dalmış duruyordu ki beni fark etmemiş olmalıydı.
Umursamadan limonatamı içerken, kız birden sızlanmaya başladığında hafiften irkildim. Elleri saçlarında, hızlıca nefes alıp veriyordu ve iyi görünmüyordu.
"Hey." diye mırıldandım dikkatini çekebilmek için. "İyi misin?" O sırada yüzünü bana çevirdi. Ağlıyor gibi durmuyordu, yüzünde ağlamaya benzer en ufak bir işaret bile yoktu. "Ne?"
"Ağlama..." diyerek mırıldandığım da gözlerini devirdi. "Ağlamıyorum."
"Peki." diyerek başımı salladım ve elimdeki limonatayı ona uzattım. "İçmek ister misin?" Bir elime, birde yüzüme baktıktan sonra elimdeki limonatayı çekiştirdi. "Teşekkürler."
"Rica ederim." dedim ve gökyüzüne baktım. Nedense bende de ağlama hissi oluşmuştu. Yaşadığım tüm olaylar için, hayatım için; haykırarak ağlamak istiyordum.
Burnumu çektiğimde kız bu sefer bana döndü. "Sen neden ağlıyorsun?" Burukça gülümsedim. "Ben sana nedenini sormamıştım."
"Sana ağlama demem bir şey ifade etmeyecek. Ama sebebini öğrenip sana destek çıkabilirim." Başımı ona çevirdim. ''Sen neden ağlıyordun?''
''Ben ağlamam.'' diyerek keskince konuştuğunda tek kaşımı kaldırdım. ''Herkes ağlar.''
''Herkes ağlar, ama ben ağlamam.'' diyerek üstelediğinde gözlerimi devirdim. ''Peki.'' Elindeki limonatasından bir yudum aldı ve bana döndü. ''Anlatmayacak mısın?''
''Neyi?'' Alay eder bir şekilde gülümsedi. ''Neden ağladığını.'' Başımı salladım. ''Hangisinden başlasam bilemiyorum, o kadar çok neden var ki.''
''Seni en çok üzeni anlat.'' dediğinde duraksadım. Sürekli üzülüyordum, ağlıyordum. Ama ne için? Beni en çok üzen ne olabilirdi?
"Aşık olduğum çocuk, beni dışlıyor, aşağılıyor sürekli." Limonatasından bir yudum aldığında, bende ona katılarak limonatamdan bir yudum aldım. "En çok seni üzen bu mu gerçekten?"
"Evet."
"Üzülme o zaman." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Bu benim kontrol altımda olan birşey değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life is worth living | jelena fanfiction
Fanfictiehayat yaşamaya değer | jelena hayran kurgu Ve son olarak unutma ki, bu kız seni diş telleriyle, gözlükleriyle, fazla kilolarıyla, yağlı saçlarıyla sevdi. Senin onu her aşağıladığında, kafasına yemek artığı döktüğünde; yine arkandan gülümseyerek sevd...