"Seni seviyorum anne." Anneme gülümseyerek, telefondaki görüntülü konuşmayı kapattım.
Yine şehir dışında, iş gezisindeydi. Buraya hiç gelmiyordu. Onu özlememe rağmen, ayda belki bir kere falan konuşuyorduk. Onu da annem kendisi arardı. Bu sefer ise ben aramıştım. Çünkü intihar ettiğimde onu bir daha göremeyecektim. Ona veda etmem gerekirdi.
Telefonu kapattığımda, elimi ağzıma bastırdım ve hıçkırıklarımı gizlemeye çalıştım. Ölmek istemiyordum, ama yapacak bir şey yoktu. Artık tedavi istesemde olamazdım. Otuz kiloya düşmüştüm. Ölmekten başka kaçışım yoktu.
Yatakta biraz ağladıktan sonra, ayağa kalktım ve çalışma masama oturdum. Bir intihar mektubu yazmalıydım. Belki Justin bunun üzerine pişman olup, hayatımın son günlerinde yanımda olurdu.
Justin ile tartışmamız üzerinde tam iki hafta geçmişti ve bir daha hiç görüşmemiştik. Ben ise bu iki haftada her gün ağlayıp, 15 kilo vermiştim.
Kafamdaki düşüncelere bir kenara bıraktıktan sonra önüme kağıt ile kalem çıkarıp uzunca bir mektup yazdım. Daha sonra zarfını güzelce paketledim ve ayağa kalkıp mektubu masanın üstüne bıraktım.
Dolabımdan bol eşofman ve hırka çıkardıktan sonra, hızlıca üzerime giyip mektubu hırkamın cebine sıkıştırdım. Mektubu Justin'in kapısına bırakıp, geri eve gelecektim. Üzerime ise bol kıyafetler gitmiştim çünkü zayıflığımın belli olmasını istemiyordum.
Gözlerimin kızarıklığının gitmesi için yüzümü yıkadıktan sonra yanıma telefon ve cüzdanımı aldım. Daha sonra ise ayakkabılarımı giyip evden dışarı çıktım.
Hırkamın şapkasını kafama taktıktan sonra ellerimi cebime sokup hızlıca yürümeye başladım. İnsanlar bana bakıyordu ve ben bu yüzden bir an önce mektubu bırakmak istiyordum.
Eskiden ne zaman bir yere gitsem insanlar şişmanlığıma bakıp, dalga geçerlerdi. Şimdi ise zayıflığıma bakıp acıyorlardı. Cidden, bu benim duygularım için kötü bir durumdu.
Üç aydan sonra Londra'dan buraya gelen Martin sayesinde, bütün okul Bulimia hastası olduğumu öğrenmişti. Bu yüzden okula gitmiyordum ve evde kendime intihar etme planları kuruyordum.
Cebimdeki telefon titrediğinde, düşüncelerimden ayrılıp kulağıma götürdüm. Her zamanki gibi Kaya'ydı. İki haftadır beni intihar planımdan vazgeçtirmeye çalışıyordu.
"Selena?" dediğinde onun göremeyeceğini bildiğim halde gülümsedim. "Efendim?"
"Nasılsın?"
"Belki bu soruyu 100. kez soruyorsun Kaya." Kıkırdadı. "Ben ise 100'ünde de aynı cevabı verdim."
"Selena bak hayır." diyerek sesini yükseltti. "Daha reşit bile olmadın sen, ne intiharı?"
"Kaya." dedim ismine baskı yaparak. "Anlamıyorsun. Otuz kiloyum, hiç bir şey yiyemiyorum. Emin ol... Benim yerimde olsan sende aynısını yapardın."
"Selena..." dedikten sonra devam etti. "Benim hayatım seninkinden çok mu farklı? Yemin ederim sen intihar edersen..." dedikten sonra duraksadı. Ben ise onu konuşmaya teşvik etmek amacıyla yönlendirdim. "Ne yaparsın?"
"Bende intihar ederim." Gözlerimi devirdikten sonra alaycı bir şekilde gülümsedim. "Kapatıyorum."
"Selena kapatma, beni dinle." dediğinde ise umursamadım ve yüzüne kapattım telefonu. İntihar etmeyeceğini biliyordum, böyle konuşmasına gerek yoktu.
Justin'in evinin olduğu sokağa geldiğimde, derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim. Buraya gelmeyeli tam iki hafta olmuştu. Bu yüzden biraz korku, biraz da heyecan vardı üzerimde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
life is worth living | jelena fanfiction
Fanfichayat yaşamaya değer | jelena hayran kurgu Ve son olarak unutma ki, bu kız seni diş telleriyle, gözlükleriyle, fazla kilolarıyla, yağlı saçlarıyla sevdi. Senin onu her aşağıladığında, kafasına yemek artığı döktüğünde; yine arkandan gülümseyerek sevd...