8. Bölüm: "Gökyüzüm"

55 6 1
                                    

Yine ben geldim ve bölüm zaten geç geldiği için cumayı bekleyemedim. Ülkecek zor günlerden geçiyoruz, Allah yardımcımız olsun. Allah ülkemizi, polisimizi ve masum askerlerimizi korusun. Bu bölümde okuyacaklarınızı umarım seversiniz, zira ben gerçekten bu aksiyon dolu bölümü yazmak için çok çabaladım. Lütfen vote ve yorumlarınızı esirgemeyin, bu bölüm benim için çok önemli. Keyifli okumalar, bir kusurum olduysa affola. :)


- Aslan -

"Cennet Abla," dedi Melih oturduğu yerden. "Sen yemek yapmayı nerden öğrendin?"

Bakışlarım ister istemez Cennet'e kaydı. Elindeki çatalı bırakıp Melih'e odaklanmıştı. Soğuk kış günlerinde onlar üşümesin diye kalorifer peteklerinin ısısını arttırmıştım. O da evin yeterince sıcak olduğunu belli edercesine kısa kollu, dudaklarının renginde bir tişörtle oturuyordu. Yanakları ısıya tepki vererek tatlı bir pembeye bürünmüştü. Kıvırcık saçları açıktı, oldukça asi ve gür görünen kuzguni saçları beni her seferinde büyülüyordu. Dudaklarında beliren narin gülümsemeyle çarpıldım sanki.

Ah, ben bu kızın dudaklarına niye bakıyorum ki!

"Evde öğrendim tatlım," dedi hala gülümseyen, o aklımı başımdan alan dolgun dudakları. "Annem öğretmişti."

"Peki, yemek yapmak kolay mı?" dedi oğlum neşeli bir tavırla. "Ben aşçı olmak istiyorum."

Cennet, tam da yanında oturan oğlumun saçlarını okşadı. "Kolay sayılır, ben sana öğretirim."

Melih'im küçük yumruklarını havaya kaldırarak sevincini belli etti. "Oley! Bundan sonra evde yemekleri ben yapacağım."

Gülümsememe engel olamadım. "Önce büyümen gerek bücür, bunun için de yemek yemen gerek."

Hemen somurttu. "Ya baba! Ben büyüdüm ki zaten, değil mi Cennet Abla?"

Cennet hemen bana baktı. Benim de gözlerim ondaydı. Son birkaç gündür Öğretmenler Günü'nde yaşadığımız gerginliği üzerimizden atamasak da Melih konusunda bana danışmaya, benim isteğim doğrultusunda hareket etmeye özen gösteriyordu ve ben buna minnettardım. Evet, oğlumun hayatına bir anne modeli girmişti. Melih'in ona şimdilik sadece "abla" diyor olması önemli değildi, ben Cennet'i ne olarak kabullendiğini gözlerinde görebiliyordum. Ve hayatına damdan düşermiş gibi giren bu anne modelinin bir anda gözlerini boyamasını istemiyordum, ne olursa olsun onun bir babası vardı ve o adam da bendim.

Gözlerimde ne gördüğünü bilmiyordum, ama oğluma dönüp bir kez daha gülümsedi. "Hayır tatlım, henüz büyümedin. Bu konuda baban haklı. Ama ödevlerini bitirdiğin zamanlarda yemekler için bana yardım edebilirsin. Anlaştık mı?"

Ben itiraz edeceğini sanıyordum, ama oğlum pırıl pırıl gülümsemesiyle başını salladı. "Anlaştık, bunu kabul edebilirim galiba."

Melih'in büyümüş de küçülmüş hallerine hepimiz gülümsüyorduk şimdi. İtiraf etmeliydim ki Cennet arayı bulmak konusunda tam bir ustaydı ve bu çok hoşuma gidiyordu.

Pekâlâ. Bir şeyi daha itiraf etmem gerekirse, aslında şimdiye kadar hoşuma gitmeyen hiçbir şeyi olmamıştı.

Ve bu durum canımı sıkıyordu.


*


Ertesi gün yine 06.45'te çalan alarmla yataktan fırladım. Uzun zamandır görmediğim kabuslardan biri yine uykumda karşılamıştı beni. Melek'in ölümünü görmüştüm, üstelik bu kez ben de ölüyordum. Melek ölürken beni de başka bir evrene çekiyordu ve kapkaranlık bir yere düşüyordum. Melek hemen yanımda beliriyor, sessiz bir gülümsemeyle yanağımı okşayıp onu almak için bekleyen ışığa ilerliyordu ve kayboluyordu. Kabusum genelde hep bu şekilde, onu giderken izleyerek kalbimdeki sancıyla baş başa kalmışken biterdi. Oysa bu kez kabusun devamında düştüğüm yer kapkara bir bataklığa dönüyor ve beni içine çekiyordu. Çırpındıkça batmak deyiminin gerçek anlamını yaşamıştım. Göğsüme çöken bir ağırlık çığlıklarımı ve gücümü içine çekip bende olan ne varsa alırken ben o bataklığın sıcak çamurunda boğuluyordum.

CennetvariHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin