Evet, yine geç kaldığımı biliyorum ama bu süreç içinde birçok sağlık problemim oldu. Sonrasında da ilhamımı kaybettim diyebilirim ama çok şükür uzun sürmedi. :) Yeni bölümümüzde Cennet'in duygularının netleşmeye başladığını okuyacaksınız, Aslan'ı kaybetme korkusu belirdi birden ve o kendini duygularına kaptırmak üzere.
Bölümü yazabilmeme "İlyas Yalçıntaş - Çok Yalnızım Sevgilim" şarkısı yardımcı oldu. Okurken dinlemenizi tavsiye ederim, keyifli okumalar. :) Lütfen vote ve yorumlarınızı esirgemeyin.
*
- Cennet -
Hayat mıydı belirsiz olan, yoksa seçimlerimiz mi?
Neden hayat iplikleri bir fiskeyle dağılabilecek kadar inceydi? Kader miydi biz insanları bu hale sokan, yoksa gözümüzü boyayan yanlış seçimler mi?
Dudaklarımda algıladığım tuzlu tat, bana ne zamandır ağladığımı hatırlattı. Şu hayat ne tuhaftı. Birkaç hafta önce tanımadığım bir adam için şimdi kalbim parçalanıyordu. Birkaç hafta önce kendimi yapayalnız hissederken şimdi yanımda Ayten Teyze, Melih ve Aslan Bey vardı. Aslan Bey... Göğsüne hunharca saplanan o acımasız kurşun çıkarılmıştı. Çok kan kaybetmişti ve ben ona kendi kanımı seve seve vermiştim. Ameliyatının iyi geçtiğini, fakat iç kanama riski nedeniyle yirmi dört saat uyutulacağını söylemişti bizlere doktorlar. Melih'i okuldan yan apartmanda oturan Merve alıp getirmişti. Onun da gözlerinde telaş, kirpiklerinde yaş vardı.
Ve Melih... Merve'nin elinden tutmuş bize doğru koşarak gelirken beni görünce durup bakmıştı. Ne kadar kötü göründüğümü tahmin edebiliyordum. Kamyon çarpsa bu kadar dağılmazdım sanırım. Saçım başım dağılmış, yüzüm ve gözlerim kızarmış; gözyaşlarım ve Aslan Beyin kanı elbisemi, ellerimi ve yüzümü kaplamışken ben kıyamamıştım elimi yüzümü yıkamaya. Ama Melih anlamıştı neler olduğunu. O anı hiçbir zaman unutmayacaktım. Merve'nin elini bırakıp yavaşça Ayten Teyze ve benim oturduğum oturağın önüne gelip gözlerini ikimizin üstünde gezdirmişti. O babasının kopyası olan gözleri içimi dağlıyordu. Sanki Aslan Bey yoğun bakımda olsa bile oğlunun gözlerinden bakıyordu bana. Tüylerim diken diken olmuştu.
"Cennet Abla," dedi yanağımdaki kurumuş kan izlerine dokunurken. "Babam nerede? Neden sizinle değil?"
Gözyaşlarım durmadı yine. Dudaklarımın arasından dökülen hıçkırıkla Melih'e bir can simidiymiş gibi sarılmam bir oldu. Durduramadım kendimi. Onun tertemiz kokan saçlarına başımı gömüp ben çocuk gibi ağlarken o bir yetişkin gibi sırtımı beni teselli edercesine okşuyordu.
"Melih," diyebildim sadece. "Baban uyuyor."
Başını geri çekip bana baktı. "Babam ölecek mi? O ölürse ben ne yapacağım Cennet Abla? O da annem gibi bırakacak mı beni?"
Acıdan yüzüm buruştu, tek yapabildiğim gözyaşlarım arasında başımı iki yana sallayabilmek oldu. En sonunda sesimi bulabildim. "O iyileşecek, baban çok güçlü bir adam. Bana inan, tamam mı?"
Burnunu çekip başını salladı, sonra başını boynuma gömüp küçücük bedenini içime saklamak istercesine sokuldu bana. Sessizce Ayten Teyzeye baktım. O da ağlıyordu, yavrularını koruyan bir anne kuş gibi kol kanat gerip bize sarıldı. Ben de başımı onun omzuna yasladım.
"Hayat işte kızım," diye fısıldadı kulağıma. "Ne yapacağı belli olmuyor. Bize kalan umut etmek, dua etmek, beklemek... Her şey Allah'ın emri. Yine de inanıyorum, benim oğlum iyileşecek. O bizi asla bırakmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetvari
General FictionSen gidemezsin Cennet. Türlü emeklerle kurduğumuz bu sıcak yuvanın soğuk bir harabeye dönüşmesini istemezsin. Küçük balkonumuzda yetiştirdiğin saksı çiçeklerini sulamayı unuturum ben, onların göz göre göre solmasını istemezsin. Sen olmasan her sabah...