Şu hayatta birbirimize sorduğumuz bazı klasik sorular vardır ya, işte kendime en çok sorduklarımdan biri: "Gitmek mi zor, kalmak mı?"
Gitmesem, kalsam... O zaman hiç istemediğim biriyle evlenecektim. Evlenmek istemesem bile Hikmet Tuğlu bana karşı sevdiklerimi kullanıp yine de oğlu Oğuz'la zorla evlendirirdi beni. Bu işin şakası yoktu, babam onlardan yüklü miktarda borç almıştı. Aslında gece boyunca oturup ciddi ciddi Oğuz'la evlenmeyi ve babamı susturmayı da düşündüm. Hem annemi de yanıma alırdım, böylece şimdi yaşadığım hayattan uzakta yaşayabilirdim. Ama mutlu olamazdım, zira Oğuz'un şiddete meyilli, hatta şiddeti seven biri olduğunu sağır sultan bile duymuştu. Annemi de yanımda götürmeme izin verecek miydi?
Başımı kaldırıp doğan güneşi izledim. Evdeki hareketliliği duyduğumda dizlerimi karnıma çekip başımı dayadım ve annemi izlemeye başladım. Yine pencereden dışarı bakıyor, beni yok sayıyordu. Ben sabaha kadar ağlarken saçımı okşamasa da odadan çıkmamıştı.
Odamın kapısı tıklatıldığında başımı çevirdim, ses vermeden bekledim. Cengiz, başını içeri uzatırken derin bir nefes verdim. "Abla, konuşabilir miyiz?"
"Gel," dedim sadece.
İçeri girip yanıma oturdu ve bana sıkıca sarıldı. Başımı göğsüne yaslarken ona sıkı sıkı sarıldım. Gözyaşlarım ardı ardına akarken yanaklarımdan, ondan yayılan huzuru içime çektim. Kardeşlik böyle bir şeydi işte. Cengiz, gençlik hatalarını ardı ardına eklerken ben yine de nefret edemezdim ondan. Çünkü göstermese bile bana ne kadar düşkün olduğunu bilirdim, kıyamazdım ona.
"Ağlama abla," dedi saçlarımdan öperken. "O adamla evlenmene izin vermeyeceğim."
Başımı kaldırıp ona baktım. "Ablacığım, sen ne yapabilirsin ki?"
"Ne demek ne yapabilirsin! Kaçmana yardım edeceğim, o adamla evlenirsen hayatın boyunca dayak yemekten hastaneden çıkamazsın abla! İçki, kumar, karı-kız, şiddet... Ne ararsan var o ibne herifte!"
Kaşlarım kendiliğinden çatıldı. "Cengiz, ben sana küfür etme demiyor muyum?"
Derin bir nefes verdi. "O kadar şey söyledim, buna mı takıldın abla?" Güldü. "Kadın milleti işte."
Gülümsemeye çalışıp saçlarını okşadım. "İsterse dövsün, annemi yanıma almama izin verirse razı olurum."
"Ne demek razı olurum ya! Sen kafayı mı yedin? Önceki karısını döve döve öldürdü, hatırlamıyor musun? Karısı varken başka kadınlarla yatıp kalktığını alem biliyor! Sen benim namusumsun abla, öldürürüm o herifi!"
Dikkatle Cengiz'e baktım. Karmakarışık saçları, öfkeden büyümüş gözleri... Gözlerinin altı bile çökmüş gibiydi. Gece o da benim gibi hiç uyumamış olmalıydı. Küçüklüğünü hatırladığım kardeşimin şimdi beni korumaya çalışması ufacık da olsa bir mutluluğu filizlendirdi kalbimde. Diğer yandan, Cengiz haklıydı. Oğuz denilen o adamın karısına yapmadığı kalmamıştı. Böyle bir hayatı nasıl kabul ederdim?
Sanki düşüncelerimi okumuş gibi konuştu Cengiz. "Ayrıca o adam annemi götürmene falan izin vermez, boşa hayallere kapılma. Hemen kaçacaksın buradan!"
Omuzlarım pes edercesine çökerken anneme baktım. "Annem de öyle düşünüyor Cengiz, ama nereye giderim? Ne yaparım beş parasız?"
"Polise git," dedi ve sonra cebinden çıkardığı 300 lirayı avuçlarıma bıraktı. "Al, bu seni bir süre idare eder."
Avuçlarıma baktım önce, sonra da ona. "Delirdin mi sen? Bu parayı nereden buldun! Hem adamlar mafya Cengiz, polise rağmen bulurlar beni!"
Ellerini saçlarının arasından geçirerek bana baktı. "Babamdan sakladığım 200 lira ve bu ayki bursumdan 100 lira var burada." Derin bir nefes daha verdi. "Al işte abla, ben babam yüzünden motor falan alamam zaten. Bari senin işine yarasın bu paralar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cennetvari
Fiksi UmumSen gidemezsin Cennet. Türlü emeklerle kurduğumuz bu sıcak yuvanın soğuk bir harabeye dönüşmesini istemezsin. Küçük balkonumuzda yetiştirdiğin saksı çiçeklerini sulamayı unuturum ben, onların göz göre göre solmasını istemezsin. Sen olmasan her sabah...