Bölüm Şarkımız: Pera- En Güzel Mevsimim
*
''Gül mü?'' dedi Ecrin kıskançlıktan alev alan gözlerini Hakan'a yöneltirken. ''Gül kim Hakan?''
Şüphesiz ki sevdiğin tarafından kıskanılmak bu dünyada tadılabilecek nice güzel hislerdendi. Hakan, bu hissi en zirveye kadar yaşamak istiyordu.
''Eski bir arkadaşım. Neden sordun ki?''
''Rüyalarını süsleyip, adını sayıklayacağın kadar derin bir yeri var sanırım sende.''
Hakan sırıtmamak için kendisini zorlarken ''Evet.'' Dedi. ''Onun yeri bende ayrı. Neyse, acıktım ben.''
Odasındaki banyoda hızlıca işlerini hallettikten sonra aşağıya inecekken, yatağının üzerinde dalgınca oturan Ecrin'e kaydı bakışları. Şu an olmayan Gül'ü delicesine merak ettiğini biliyordu. Onun üzüldüğünü bildiğinden kısa bir pişmanlık duydu Hakan ama o kadar kısa sürdü ki umursamadı. Artık sevildiğini hissetmek istiyordu çünkü.
''Gelmiyor musun?''
Ecrin dalgın bakışlarını Hakan'a yöneltirken ''Hı?'' dedi kavrayamayarak.
''Kahvaltı yapmayacak mıyız?''
''Ah kahvaltı, evet.''
Hakan dikişlerini zorlamamak için yavaşça aşağı indiğinde gördüğü sofra ile mutlu olurken Ecrin'e döndü. Şüphesiz ki şu hayatta en sevdiği şeydi yemek. Tabii, Ecrin'den sonra...
''Zuhal şuana kadar fırlayıp da konuşmaya başlamadığına göre evde yok. O olmadığına göre de sofrayı sen hazırladın?''
Soru sorar biçimdeki konuşmasını yaparken bir yandan da sofraya oturmuşlardı.
''Evet, ben hazırladım.''
''Eskiden de sana ne zaman kızsam yemekle kandırırdın beni.''
İkisinin de dudaklarında bir gülümseme peyda oldu.
''Yemek, tek zaafındı ama her seferinde de barışırdık.''
Hakan, onu kıracağın bilse de sürgü çekemedi dudaklarına.
''Evet, barışırdık. Çünkü o zamanlar bana yalan söylemezdin.''
Ecrin yutkunurken bakışlarını Hakan'dan kaçırmıştı bile. Hakan gülümserken ''Eskiden de suçlu olunca bakışlarını kaçırırdın.'' Dedi.
''Şey, ben çayları doldurayım.''
''Mesela eskiden daha cesurdun. Böyle kaçmazdın. Bir sorunumuz varsa konuşarak aşardık biz. Başkalarının ve yalanların aramıza girmesine izin vermezdik.''
Çayları masaya bırakırken ''Dediğin gibi, eskindendi.'' dedi. ''Biz aramıza yalanlar sokmadık da ne oldu sanki? Çok mu mutluyuz şu an? Ben cevaplayım; mutlu mutsuz kavramları bile eski bir anı artık bizim için. Biz, eskiden bizdik. Artık biz olamıyoruz, görmüyor musun?''
Hakan elindeki çatalı sıkarken ''Olamıyoruz değil, olamıyorsun.'' dedi. ''Altı yıl boyunca seni göremezken, sesini duyamazken, kokunu soluyamazken bile kendimden çok sendim, ben.''
''Ne o, günah mı çıkartıyoruz? Eskiden birbirimizin suçlarını örterdik. Yanlışlarımızı doğruya çevirirdik. Şimdi yanlışımı yüzüme mi vuruyorsun?''
Hakan sıkıntılı bir sesle ''Ecrin.'' derken kasılan vücudu yüzünden sızlayan dikişleri ile yüzünü buruşturdu.
''Hakan, iyi misin?''
''İyiyim. Sızladı sadece.''
''Eskiden bu kadar sinirli değildin sen. Sakin ol biraz.''
''Kolaydı.''
Sessizlik aralarında boy gösterirken ''Anlat.'' dedi Hakan. ''O gece, çatıda o adam dedi ki...'' Bu cümleyi kurmak zordu Hakan için.
Yıllarca sevgisini ondan gizleyen bir babası olmuştu. Güldüğünde kızan, sarıldığında kızan bir baba... Ama Hakan öylesine büyük bir kalbe sahipti ki babası onu sevmedikçe, o babasını daha çok sevmişti. Bir gün sevgisinin gücüyle babasının da onu seveceğini düşünüyordu çünkü. Şimdi o cümleyi kurmak, sevgisini beklediği babasının onun babası olmadığını düşünmek... Tüm hayatını çöp gibi hissetmesine neden oluyordu.
''Dedi ki, sen Yusuf Kurşun'un oğlu değilsin ve Ecrin bunu biliyor. Ne demek bu?''
Ecrin için de zordu anlatması. Hakan'ı seviyordu. Ağzından dökülecek her kelimeyle onu üzeceğini biliyordu. Sevdiğini üzeceğini bilmek canını yakıyor, ruhunun küçük bir sandığa kilitlenmiş, kurtulmaya çalışan çırpıntısını duymasına neden oluyordu.
''Hakan.'' dedi zorlukla ''Öncelikle bilmelisin ki o adamın dedikleri doğruydu.''
Hakan boş gözlerle Ecrin'e bakarken ''Yani... Yani ben Yusuf Kurşun'un oğlu değilim, öyle mi?'' dedi.
Ecrin, geriye döndüğü her anısında Hakan'ı buluyordu. O hep vardı hayatında. Bu yüzdendi Hakan'ın her halini bilişi... Ama Hakan, o şimdi öyle düz bir sesle konuşuyor, öylesine boş bakıyordu ki... Ruhunun ateşler arasında yandığını hissetti Ecrin.
''Öyle.'' dedi zorlukla.
''Peki, gerçekten babam kim? Biliyor musun?''
Kafasını iki yana salladı Ecrin.
''Doğru söyle!''
Hakanla kavga etmişlikleri de vardı elbet. Zaman zaman ses tonlarını yükselirdi birbirlerine karşı. En sinirli olduğu anda bile böylesine bağırmamıştı Hakan kendisine.
Dolan gözlerine lanet ederken ''Bilmiyorum.'' dedi '''Yemin ederim, bilmiyorum.''
''O soysuz herifin gerçekten babam olmadığını nerden biliyordun peki?''
Sesi titrerken ''Kendisi söyledi.'' dedi Ecrin. ''Ben yurtdışına çıktıktan sonra bir kere çalıştığım yere geldi. Baban olmadığını söyledi. Bana dedi ki ''Sana bunu söylüyorum ama sen, ben ölene kadar Hakan'a söyleyemeyeceksin. Bunun için acı çekeceksin ve bende keyifle bunu izleyeceğim.''
''Neden?'' diye sorduğumda ''Sen şu hayatta sevdiğim tek insanın, karımın katilinin kızısın.'' demişti.
Derin bir nefes aldı Ecrin.
''O, ölene kadar bir daha çıkmadı karşıma. Ama bir lanet gibi gölgesi hep üzerimde, nefesi hep ensemdeydi Hakan. Eğer sana söylersem sana zarar vereceğini söyledi. Yetmedi, Efe ve abimle de tehdit etti. O gün, seni vuran adam onun yardımcısı gibi bir şeyiydi sanırım. Benimle konuşmaya geldiğinde de o vardı. Eminim ki, gerçek babanın kim olduğunu biliyordur.''
''Tabii ki biliyor.'' diye fısıldadı Hakan. Daha çocukluğundan beri tanıyordu Kenan'ı. Babası, yani Yusuf Kurşun nereye gitse o da giderdi yanında. Hakan, çocukken hep korkardı ondan. Büyüdüğünde de tutumu değişmemiş, Kenan'ı sevememişti.
''Hakan, madem baban değildi neden büyüttü bu adam seni? Ya da neden bu acıları yaşattı bize?''
Hakan, saçlarına asılırken ''Bilmiyorum.'' dedi ''Bilmiyorum, bilmiyorum. Tek bildiğim, o adamın insan olmadığı. Tüm yaşamı boyunca insanlara zulmetti. En çok neye üzülüyorum biliyor musun?''
Ecrin, kafasını sallarken ''Neye?'' dedi.
''Sensiz geçen yıllarıma...'' Gözleri dolarken kafasını salladı Hakan.
''O adamın babam olmaması mutlu etti beni. Üzerimden yük kalkmış gibi hissediyorum. Üzülüyorum... Çünkü bana ömrümün en kötü yıllarını yaşattı, seni kopardı benden. Neden yaptı bunu? Hangi hakla?''
''Bilmiyorum. Benden, annenin katilinin kızı olduğum için nefret ediyordu. Peki ya sen?''
''Bende bilmiyorum. Bunu düşünmek bile acı veriyor ama annem, gerçekten annem miydi onu bile bilmiyorum. Hayatım matruşka gibi... Bir yalan ortaya çıkıyor, sonra onun içinden bir sürü yalan daha.''
''O, anneni seviyordu bence Hakan. Benden de bu yüzden bu kadar nefret ediyordu. Peki, sana olan öfkesi nedendi? Düğümler burada başlıyor.''
''Hayal meyal hatırlıyorum. Annemi severdi, sadece annemin yanında gülümserdi. Pek, iyi bir insan değildi ama bu kadar kötü de değildi. Annem ölünce daha da kötü oldu. Acaba ona annemi hatırlattığım için mi sevmiyordu beni?''
''Ama sen ona, sevdiği kadından kalan tek şeysin. En değerli emanetisin. Aksine, gözü gibi bakması lazımda sana.''
''Haklısın, acaba evlatlık mıydım?''
''Ne?''
''Düşün düşün hiçbir sebep bulamıyorum. Belki de annemin çocuğu olmuyordu, beni evlat edindiler. Kesin annem istedi diye kabul etmiştir. Annem ölünce de başına kaldım diye nefret etti benden. Sonra seninle evlenmek isteyince daha da büyüdü nefreti.''
''Olabilir.'' diye mırıldandı Ecrin. Konuşup, ihtimalleri düşünüyorlardı ama konuştukları her kelime çok acıydı. Hakan'ın canının acıdığını hissedebiliyordu.
''Olamaz, saçma.''
''Ne? Ne saçma?''
''Evlatlık olma ihtimalim saçma. Küçükken de düşünürdüm, babam beni neden sevmiyor, evlatlık mıyım acaba diye. Karakterlerimizde zıt iki kutup gibiydi ama yüzlerimiz o kadar benziyor ki... Hatta herkes derdi; yüzlerinizde benzemese baba oğul olduğunuza inanmayacağız, derlerdi.
''O zaman geriye tek bir ihtimal kalıyor.'' diye fısıldadı Ecrin.
Hakan da başını sallarken ''Onun akrabalarından birisi, benim gerçek babam.'' dedi.
''Ne yapacaksın şimdi?''
''Araştıracağım. Baran'dan yardım isteyeceğim. Bir şekilde öğreneceğim gerçekleri.''
***
Ecrin, kahvaltı masasını topladıktan sonra içeriye geçtiğinde Hakan'ı koltukta uzanır bir halde buldu. Sessiz adımlarla koltuğun baş kısmına otururken gözleri Hakan'ı seyre dalmıştı bile.
Hakan ise... O, daha yanına gelmeden minik ayaklarının çıkardığı zarif sesten anlamıştı Ecrin'in kendisine yaklaştığını. Bir zamanlar kendi avucuna hapsetmek için çabaladığı parmaklar, şimdi yüzünü tavaf ediyordu. Düşünmekten kasılan vücudunun şimdi nefes aldığını hissedebiliyordu.
O zarif parmaklar dudaklarının üzerinde durduğunda derin bir nefes verdi Hakan. ''Ecrin, yapma.''
''Hakan, biz ne olacağız?''
''Mutfakta biz olamıyoruz diyordun?''
''Olamıyoruz tabii.'' dedi Ecrin arkasına yaslanırken. ''Hayatımız kasırgaya benziyor. Arada geliyor içine mutluluğumuzu, umutlarımızı, anılarımızı hapsedip gidiyor. Geriye de enkaz haline getirdiği biz kalıyoruz.''
''Enkazlar, tamir edilirler Ecrin. Benim tamir olabilmem için sana ihtiyacım var.''
''Ah Hakan... Beraber yaşayacağımız anıları çaldılar bizden. Kursağımızda takılı kalan bir sürü heves var.''
Hakan doğrularak yüz yüze geldi sevdiği kadınla. Ufak yanaklarını kendi iri ellerinin arasına alırken ''Biliyorum.'' dedi. ''Bizden, bizi çaldı o lanet adam ama bak yine yan yanayız. Senin yüzün yine benim ellerimin arasında.''
Ecrin, kaşlarını çatarken hızla çekti yüzünü Hakan'ın elleri arasından. ''O çok değerli Gül'ün yüzünü de okşadın mı böyle?''
Hakan'ın dudakları mutlulukla kıvrılırken ''Hayır.'' dedi. Elleri, o çok sevdiği saçların arasına karışırken ''O değerli diye bahsettiğim gül, senin kokun.''
''Ne?'' dedi Ecrin anlamayarak.
''Gül diye birisi hiçbir zaman olmadı, olmayacakta. Şakaydı.''
''Şaka mıydı?'' dedi Ecrin afallayarak. Arkasındaki yastığı kavrayarak Hakan'ın kafasına geçirdiğinde bile rahatlayamamıştı. ''Demek şaka ha? Al sana şaka.''
Hakan gülümserken kavradı o pamuk yumuşaklığındaki elleri.
''Sen gönlümde açan en güzel çiçeksin. Hayatta bildiğim tüm çiçek isimleri sadece sana hitap etmek için...''
''Hakan.'' dedi Ecrin yutkunurken.
''Seni beklerken kaç mevsim geçti biliyor musun? İlk cemre düştüğünde, ilk kar tanesi yeryüzüne indiğinde, kardelenler yerini güllere bıraktığında... Hepsini tek başıma yaşarken dedim ki, kadınıma kavuştuğumda beraber karşılayacağız bunları.''
Nefesleri birbirlerine karışırken, aşkı soludular. Beraber aldıkları, ızdırap dolusu her nefesin inadına karıştırdılar nefeslerini birbirlerine.
''Geçen onca mevsimin arasında en güzel mevsim hangisiydi biliyor musun?''
Başını salladı Ecrin. ''Bilmiyorum, hangisi?''
''Sensin. Ömrümün en güzel mevsimi sensin.''
Artık, en zarif kelimelerden oluşan en nadide cümleler bile yetersizdi onlar için. Onlar sustular, aşkla birleştirdikleri dudakları konuştu. Aşkın, en güzel senfonisi olan kalplerinin sesleri ikisine de ulaştığında gülümsediler mutlulukla.
Alınları birbirlerine yaslı, nefesleri hala karışır haldeyken ''Kendimi, sensiz düşünemiyorum Ecrin.'' dedi Hakan.
''Seninle varım ben.'' diye fısıldadı Ecrin.
''Yeniden biz miyiz?''
''Biziz.''*
Metin ve Zuhal'i ayrı bir bölümde detaylı olarak mı yazıyım yoksa bölümlerin arasında mı okumak istersiniz? Fikirlerinizi benimle paylaşın lütfen.
Diğer bölümde görüşmek dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ECRİN
Narrativa generaleAşk ne değişik şey, ya her şeysin ya hiçbir şey. O şimdi bir hiçti. Dışı kahkaha atarken, ruhu susmaksızın ağlıyordu. Çok gülen insanlar aslında çok mutsuzdurlar sözü onun için vardı. Hakan Kurşun. O artık gerçekten bir kurşundu ve ilk kendisini vur...