Evime gidişimin üstünden tam beş gün geçmişti. Yani bir haftalık tatilin çoktan bitmiş olması gerekiyordu ve ben tekrar Michael'ın kapısına dayanmamak için kendimi zor tutuyordum. Zor tutuyordum çünkü birazdan çocuklar buraya geleceklerdi ve birlikte biraz "zaman geçirecektik".
Bedenimin sapasağlam bir şekilde Michael'da olduğunu öğrendiğimden beri kendimi eve kapatmıştım. Sürekli beden dışı tecrübelerle ilgili şeyler öğrenmeye çalışıyordum ki bedenime geri dönebileyim. Fakat şu ana kadar öğrendiklerimden çıkardığım kadarıyla bunu tek başıma yapamazdım. Çünkü ben Michael'ın bedeninden ayrılmayı becerebilsem bile, Michael hala benim bedenimdeyken oraya geri dönemezdim.
Yine de bazen yatağa öylece uzanıp ruhumun Michael'ın bedeninden çıktığını hayal ediyordum. Michael'ın bedenine tepeden baktığımı hayal etmek kolaydı, ne de olsa onu dışarıdan çok görmüştüm. Ama bu hiçbir zaman işe yaramıyordu.
Kendimi birkaç gündür bu şekilde eve kapadığım için anlaşılan çocuklar endişelenmişlerdi, onlara video oyunu oynadığımı falan söylüyordum. Bana bunu açıkça söylemeseler de aralarında örgütlenip bana kahvaltıya gelmek istediklerini söylediklerinde, kafalarından geçeni anlamak çok da zor değildi.
Tabii bir de Ashton'ın beni her gün mesajla taciz etmeleri vardı, sürekli bana nasıl olduğumu soruyordu.
İşte bu yüzden, günlerdir dengesizleşen uyku düzenimi hiçe sayarak, sabahtan uyanmıştım. Bu sefer ruhumu bedenimden ayırmaya çalışmadan direk yataktan kalkıp banyoya girdim ve adeta bitmek bilmeyen bir kabus gibi beni selamlayan sakalları nefretle süzdüm.
Neyse ki iki gün önce tıraş makinesinin nasıl kullanıldığını sonunda anlayarak jiletlerin yüzümde bıraktığı kesiklerin sonsuz gazabından kurtulmuştum. Ortaya çıkmıştı ki tıraş makinesi bozuk falan değildi. Ve benden nefret ettiği için inatla çalışmamazlık da yapmıyordu. Sadece şarjı bitmişti.
Sakallarımı yirmi bir yaşında bir erkeğe yakışır bir boya kısaltarak- ki bunda Luke'un parmağı vardı çünkü gür sakallarıyla hava atarak benim sinek kaydı tıraşımla dalga geçmişti, yoksa ben yanaklarımı bebek poposu kıvamında daha çok seviyordum- kendimi aynada şöyle bir süzdüm. Önceki deneyimlerimden kalan birkaç jilet kesiği yeni yeni iyileşiyor gibi görünüyordu- Luke bunlarla da dalga geçmişti- ve sakallarımın boyu yüzümün her yerinde birbirine eşitti.
Elimde vızırdamaya devam eden aleti kapatacaktım ki gözlerim Michael'ın ince ama kaslı bacaklarına takıldı. Yılların alışkanlığı olarak tüm o kıllardan tiksindiğim sırada tıraş makinesi bana, resmen onu bacaklarıma daldırmam için yalvarıyordu.
Hadi, Charlotte. Lütfen, Charlotte. İzin ve de o bacakları pürüzsüz hale getireyim.
Her ne kadar yürürken bacak kıllarımın birbirine sürtüp elektriklenmesinden ve tüm bu bedeni adeta dev bir mıknatısa dönüştürmesinden nefret etsem de, böyle bir şey yapmadım. Çocuklar hakkında zaten bir sürü dedikodu dönüyordu, Michael'ın bacaklarını almak "Ben aslında gayim!" diye haykırmama eşit olacaktı.
Sonunda tıraş makinesini kapatıp yerine kaldırdığımda kapım çalmaya başlamıştı. Kapıda, elleri kahvaltılıklarla dolu olan çocuklarla karşılaştığımda onları içeriye davet ettim.
Kahvaltı için tüm bu şeyleri getirmeleri beni gerçekten şaşırtmıştı çünkü kahvaltıya geleceklerini söylediklerinde onlara biraz ekmek kızartırım falan diye düşünmüştüm. Ama her şeyi kendileri hazırlayıp beni mutfağın köşesine attıklarında kendimi kötü hissetmiştim. Bu yüzden de dayanamayıp onlara pankek pişirmiştim.
Bu bedenin sürekli acıkmasından şikayet ettiğimi biliyorum ama sanırım bu tamamen erkeklere-ya da Avustralyalılar'a- özgü bir şeydi çünkü çocuklar da en az benim kadar çok yiyorlardı. Özellikle de Luke. Nefes almadan yemek yediğini söylemek doğru olmazdı, gayet normal yiyordu. Ama durmadan yiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Being Michael Clifford
Short StoryBambaşka birinin bedenindeydim. Ben, Michael Clifford olmuştum.