"Selam."
Michael'ın ayaktaki küçük çaplı krizini, cam kapıya vurulması bölmüştü. Ve şimdi ikimiz de dönmüş, bize camın arkasından el sallayan Luke'a bakıyorduk.
"Gelebilir miyim?" diye sordu, kapının arkasından boğukça duyulan bir sesle.
Michael'a küçük bir bakış attıktan sonra Luke'a, içeri gelmesi için bir işaret yaptım. Luke elinde büyük kutularla içeri girmeye çalışırken Michael da kocaman açtığı gözleriyle onu hızlı hızlı süzüyordu.
Tanrım, bir şey yapacaktı.
"Hey." diye atladım, daha Michael'ın ağzını açmasına fırsat kalmadan. Eğer Luke'a durumumuzu söylemek gibi bir aptallık yaparsa bu hiç hoş olmazdı ve Michael'ın azıcık aptal olduğu, daha iki dakika önce kanıtlanmıştı.
"Selam." diye sırıttı Luke bana, gözleri içeri girmeden önce heyecanlı heyecanlı Michael'ın-bedenimin- üzerinde dolaşmıştı. "Birlikte pizza yeriz diye düşünmüştüm ama ben aslında seni yalnız bulmayı bekliyordum."
Luke bu sefer ağır ağır, beklentiyle Michael'a döndüğünde tekrar araya atlayarak "Ah, şey, evet. Biz de aslında arkadaşımla pizza yiyorduk." diye çığırdım. Michael onun aksanını taklit edişimi duyduğunda tek kaşını kaldırarak bana eğlenircesine baktı. "Arkadaşım... Bu benim arkadaşım. Şey-"
"Merhaba, ben Charlie."
Michael'a doğru dehşetle döndüğümde Luke'a sırıtarak el sallıyordu.
"Charlotte." dedim tıslarcasına. "Adı Charlotte."
Michael Luke'un yanına gidip kucağındaki pizza kutularına uzanarak "Ben bunları alayım." dedi Amerikan aksanıyla. Pizzalarla mutfağa doğru ilerlerken "Mükemmel kokuyorlar." diye bağırıyordu.
Et kokuyorlardı...
"Ben de ona yardım edeyim." dedim Luke'a aceleyle ve Michael'ın peşine takıldım. Bir hışımla onun ardından mutfağa girip kapıyı kapattığımda, o da kutusunu açtığı pizzaları kokluyordu.
"N'apıyorsun!?" diye tısladım Michael'a.
Beni, "Sana ayak uyduruyorum." diye cevapladığındaysa ona şaşkınca baktım.
"Bana ayak uyduruyorsun?"
"Ben gibi davranmak hoşuna gitmiş gibi görünüyor, böyle, aksan falan. Ben de senin gibi davranıyorum işte."
Pepperoni salamlı pizza yiyip, kendini Charlie diye tanıtmaya benim gibi davranmak diyorsa bir daha düşünmeliydi. Öncelikle kendine bir beyin takıp, tabii.
"Saçmalama istersen. Zorunda olmasam bu saçma aksanla niye konuşayım?!" diye çıkıştım ona. Sanki onun hayatını yaşamak bunca zamandır benim hayattaki en büyük arzummuş gibi davranması artık iyice sinirlerimi bozuyordu.
"Aksanım saçma değil." diye dudaklarını büktü alıngan bir şekilde. "Ayrıca istemiyorsan çocukların yanında böyle konuşmak zorunda değilsin. Onlara söylemeliyiz."
Yanımdan geçmeye çalıştığında onu omuzlarından tutarak durdurdum. Tanrım! Kendi bedenime bu şekilde, dışarıdan, dokunuyor olmak çok garipti. Michael da bir an için benim gibi sarsılmış göründüğünde boğazımı temizleyerek elimi üzerinden çektim.
"Saçmalama!" dedim onu mantığa davet etmeye çalışarak. "Bu konu hakkında kimseye, tek kelime edemezsin Michael. Anladın mı? Hayatımın geri kalanını bir tımarhanede geçirmek istemiyorum."
"Asıl sen saçmalama. Böyle bir şey olmayacak. Bana inanırlar."
"Sana? Daha önce hayatlarında hiç görmedikleri bir kıza mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Being Michael Clifford
Short StoryBambaşka birinin bedenindeydim. Ben, Michael Clifford olmuştum.