Parstan : kafamı kayranın göğsüne bastırdım "yapma lan" bu kadar erken gitme. Dönüp doktor bozuntusuna baktım " lan sende çabuk yap ne yapcaksan" ardından telefonu mu elime alıp ambulansı aradım.
Başımı tekrar kayraya çevirdiğimde göğsünde her hangi bir kıpırdama yoktu. Elimi burun deliklerine yaklaştırdım. Nefes almıyordu. Bileğini kavrayıp iki parmağımı baş parmağının altına dayayarak oradaki nabzı yokladım.
Ardından elimi hızla çekip bedeni ni sarsmaya başladım. "Kayra kalk yavrum hadi be yapma nolursun kalk." Doktor yanıma gelip beni omuzlarımdan tuttu. Yanımda duran masaya bir tekme salladım. Ellerimi saçlarımdan geçirirken bom boş düşünceler le kayraya baktım. Örtüler kan revan içinde kalmış. Göbeğinde ki siyah dikiş izleri parlıyordu.
Hastaneye geldiğimizde herşeyin çok geç olduğunu söylediler. Üzgün bakışlarla gelen geçen beni süzüyordu. Kim bilir ne halde gözüküyordum.
Kayrayı daha yeni morga koyuyolar dı hemde gözümün önünde bembeyaz dı bedeni. O kadar soğuk tu ki. Son kez anlından öptüm onu. Annesine kavuşmuştu çoktan iyi uykular melek.
Kapıyı kapatıp koridora çıktığım da. Karşım da dikilen çökmüş bir çocuk gördüm.
"Naptınız lan ona?"
Ne diyosun kardeşim bak işine.
"Telefonu açan pezevenk sendin demi? Sen koruyamadın lan demi onu"
Gözümde ki ani acıyla geriye sendeledim. Toparlanıp bende ona bir tane geçirdim. Güvenlik görevlileri koşuşmaya başladı. Ama aramıza giricek kadar cesaret gösteremediler.
En son yerde gözlerim yarı açık, morgun kapısını açık gördüm. Ve bağıra bağıra ağlayan bir ses yükseliyordu koridorlardan. Sendeleyerek ayağa kaldım ve çıkışa doğru yöneldim.
Burda duramazdım. O burdayken ben onun yanında olamazdım. Affet beni kayra dedim içimden "affet".
Ateşten: dizlerimin üzerine çöküp kayra ya bakmaya devam ediyordum. Yüzüne dokundum. Bir sıcaklık bütün bedeni mi alıp götürdü. Elimi altın sarısı saçlarında gezdirdim.
Bir şans dedim içimden nemli gözlerle ona bakarken hayat son bir şans. Bugüne kadar benden aldıkların için bir şans.
*********10 YIL ÖNCE**********
Ateşten: kapıya yaklaşıp.paslı kapıyı çaldım. Kapının arkasından bana korkuyla bakan ama bi o kadar da inatçı dediğim dedik gözlerinden acı dükülen daha 35 inde olan ama içi çürümüş kadına baktım. Annemdi o benim beni 9 ay karnında taşıyan kadın. Ne kadar süre baktım suratına tam bilemiyorum. Koyu kahve gözleri çenesinin kenarında ki ufak çöküntü. Hafif beyazlaşmış saçlarıylada benim annem di o. Beni doğduğum gibi terk eden yetimane köşelerinde süründüren bir gün bile bana oğlum dememiş yüzümü hiç görmemiş kadın da oydu.Yanına koşarak anne anne diyerek gelende kızdaydı. Aynı zamanda da benim hiç yüzünü görmediğim kız kardeşim.
Buyur çocuğum
Ben burda oturan arkadaşıma bakmıştım diyebildim. Şaşkın gözlerle bana baktı.
Adı nedir yavrum?
"Ateş adı ateş" kendi ismi mi neden söylemiştim bilmiyorum. Belki de beni tanıcağından korkmuştum.
" yok yavrum ateş diye birisi"
Kafamla onayladıktan sonra yüzüme kapıyı kapattı. ağlarak o sokaklardan nasıl geçip yurt kapısının önünde durduğumuda hiç unutmamıştım. Unutmamıştım da o günkü kimsesizliğimi tekrar yaşamamak için kendime verdiğim sözü bozmuştum.
Hayel kırıklığının siyahından çıkıp ona kavuşmak istedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zor Bela
HumorHayat en fazla ne kadar zor olabilir? Bir insanın başına en çok ne gelebilir. Yaşamak için her gün çabalamak zorunda kalan gençlerin aşkıyla harmanlanmış kokainle dans eden bir kitap. Peki siz bunu neden okumak istiyceksiniz çünkü hayat hiç bu kadar...