Henüz açmadığım kolilerin yarısı salonda, diğer yarısı kapımın önündeydi. Ampulsüz avizeme, olmayan perdelerime ve her yerin tozlarla kaplı olmasına rağmen açık kahve tonundaki parkemin üzerinde süzülürcesine yürümekten daha şimdiden zevk alıyordum.
Uzun zaman sonra bu kadar rahat olmak iyi geliyordu ruhuma. Kolumdaki birkaç morluğu göz ardı etmek kolaydı. Onlar da geçtikten sonra bir süre kendimi koruyabileceğimi umuyordum. Etrafımda fazla insan yoktu artık. Zaten normalde de kalabalık bir çevrem olduğu söylenemezdi ya, neyse...
"Hanımefendi, siz bir daha kaymadan önce paramı verseniz de gitsem."
Başıma bağladığım mor bandanayı düzeltip yerde bir kere daha kaymak için koşmaya başlayacaktım ki tamamen unuttuğum çocuğun sesiyle olduğum yerde kaldım. Arkamı döndüğümde kapıdaki çocuk son koliyi de kapının önüne doğru bıraktı ve yorgun bakışları bakışlarımla buluştuğunda kafamı çevirdim.
"Affedersin ya, unutmuşum." Fazladan birinin varlığı tüm rahatlığımı törpülerken çabucak gitmesi için parayı ödedim ve kapının önündeki kolilerimi yavaşça içeri taşımaya başladım.
İnsanlarla iletişimde olmayı sevmiyordum. İçimde bir yerlerde keyifli kahkahalar atan arkadaş grubu sahip olabileceğim türde bir istek değildi. Ailemin de dediği gibi yaşaması zor bir insandım ben. Dışarıdan bakıldığında kahverengi saçlarım ve saçlarımla aynı renk gözlerimle normal bir genç kızdım fakat dışarıdan görünenin her zaman aynı olmadığını en iyi bilenlerdendim.
"Farklı bakış açıları hayatın yönünü değiştirir. Farklı düşünmeye çalış Hera, sana anlattığım olaya odaklan." Diyen doktorumun sesini unutmam mümkün değildi. Farklı bakış açıları değildi belki ama o sesin şu an olduğum kişiye yön verdiğini inkar edemezdim.
Kucağımda büyük bir koli, içinde bulunduğum sessiz ve boş salonun ortasında ne kadar mutlu olsam da buraya taşınmak ilk seçeneğim değildi. Olduğum yeri severdim. Antalya benim gibi bir genç kız için yaşaması en kolay yerlerden biriydi. Eski evimin denize bakan balkonu belki de en çok özleyeceğim yer olacaktı.
Kolileri salonun ortasına doğru itip süpürgeyi çalıştırdım. Ortalık bu kadar tozluyken kutuları açmak pek doğru bir karar gibi görünmüyordu. Ev işleri konusunda bazı şeyleri yanlış yapacağımı biliyordum çünkü yirmi iki yaşına kadar annemin kanatları altında yaşamıştım.
Kıyamazdı bana hiç, genel yorgun halimi daha da tetikleyecek herhangi bir şey yapmazdı. Gözümü açtığımda her yer temiz ve yemek kokan bir eve sahiptim önceden. Şimdi ise tek başına olduğum bu evin içinde nereden başlayacağımı bilmiyordum. Yine de illa ki bir şeyler yoluna girecekti.
Öğrendiğim şeylerden biri daha, hiçbir şey sonsuza kadar iyi ya da sonsuza kadar kötü devam etmez.
Midem bulanana kadar süpürgeyi çalıştırdıktan sonra belimin ağrısı diğer her şeyi geride bırakmıştı. Yeni ev demek yeni heyecan falan demek değildi. Yeni ev işinden en çok gazete sayfaları, temizlik malzemeleri ve temizlik yapmaktan doğrulamayan bir omurga etkileniyordu. Yorulmadığımda bir sıkıntı yoktu fakat yoruldukça beni buraya iten noktalar büyüyordu zihnimde.
Yorulan bedenimi bir koltuğa veya yatağa atmak istedim fakat kendimi atabileceğim hiçbir yer yoktu. Yatağım ve L koltuğumu aynı yerden almıştım ve teslimat hala yapılmamıştı. Akşam olmak üzereydi, teslimatın yapılacağından şüpheliydim. Süpürüp sildiğim bir köşe yavaşça çöktüğümde rahatlamak yerine sırtımı yasladığım duvarın boyanacağı aklıma geldi. Sanırım bu taşınma işi aylarca sürecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çemberin Altında | Kitap
Ficção AdolescenteÖğrendiğim şeylerden biri daha, hiçbir şey sonsuza kadar iyi ya da sonsuza kadar kötü devam etmez. * Görüşüm sadece saniyeler sürse de aynı on numara gibi nefes nefese kalmıştım. O çoktan maçına geri dönüp tüm yeteneklerini konuşturmaya devam ediyo...