Güzel bir Pazartesi akşamından sesleniyorum size canlarım. Nasılsınız? Bölüme başlamadan önce önceki bölüme yaptığınız yorumlar ve sabırsızlandığınızı belirten mesajlar için çok teşekkür ederim. Siz istedikçe daha çok yazasım geliyor ve motivasyonum daha da sağlamlaşıyor. Güzel ilerliyoruz ve her hafta burada sizinle buluşmak en özel anlarımdan biri. İyi ki varsınız diyerek bölüme göndermek istiyorum. Çoğunuz çoktan okumaya başladınız zaten. ♥
Keyifle okuyun ve yorum yapmayı unutmayın. ♥
7
Kolumu uzatıp morluğumun üzerinde bir noktayı işaret ettim. "Bana dokunur musun?" dediğimde cümlemi bile yanlış kurduğumu fark edip gözlerim istemsizce kocaman açıldı. Bana demeyecektim ki, buraya diyecektim! Gözleri kocaman açılan sadece ben değildim. "Buraya dokunur musun diyecektim. Sadece parmağının ucuyla dokunsan yeter?"
Yer yarılsa ve içinde kendime bir hayat kursam bile geçmezdi bu utanç.
"İyi misin?" İyi olan bir insan bunu sorar mı diye hiç düşünmüyordu tabi. "Sana dokunmamı mı istiyorsun?"
"Sadece birazcık." Dediğimde ise ilk önce şaşkın bir ifadeyle baktı bana. Ardından ufacık evimin içinde on numaranın kahkahası yankılandı. O kadar keyifle gülüyordu ki ne diyeceğimi bilemedim. Gülemeyecek kadar gergin olmamın yanı sıra bu durum benim için çok önemliyken nasıl gülebilirdim? Yine de gülmesi gerçekten hoştu. Sadece sırıttım. "Ee?" diye yokladım aynı zamanda. "Dokunmayacak mısın?"
"Fena halde garip bir kadınsın." Hala gülse de bir yandan da işaret parmağını kaldırdı. "İşaret parmağımla ufacık dokunacağım, değil mi?"
Onaylarcasına başımı sallamakla yetindim. Acınası durumda olduğumu nereden bilebilirdi ki?
Acınası ama aynı zamanda umutlu...Umudu hissetmeyeli ne kadar zaman geçtiğini bile bilmezken içimde oluşan kıpırtılar bile çok değerli geliyordu şu an. Gerçi, 'İşe yarasa ne olacak sanki?' diye düşünmeden edemedim.
"İşe yarasın ya da yaramasın..." dedi ç sesim. "En azından bir şeylerin değişebileceğini görürsün." Her zaman benden daha zeki olan iç sesime hak verip moraran koluma dokunması için kollarımı sıvadım.
Morlukları gördüğünde ilk önce gülüşü soldu ve sonra yavaş yavaş ciddileşse de gözlerindeki parıltı yerindeydi. "Dokunuyorum bak." Dedi muzip bir şekilde.
"Dokun artık ama." Muhabbetimizin gidişatı korkutmuyor değildi.
Parmağını tenime bastırdıktan beş saniye sonra kolumu geri çekip anında tişörtümün kolların indirdim. "Teşekkür ederim." Neyin teşekkürünü ediyorsam?
"Rica ederim." Dedikten hemen sonra ayaklandı. "Çay sözünü başka bir zamana ertelesek olur mu?" Nasıl ola amacıma ulaştığım için erteleyebileceğimizi söyledim.
"Sana bir çay sözüm olsun." Aklım sürekli kolumdayken absürt bir şey söylememeyi umuyordum. Durum yeterince karışmıştı zaten.
"Anlaştık." Kapıya kadar arkasından yürüdüm. Açık mavi formasındaki 10 numara gözüme iliştiğinde derin bir nefes aldım. Ayakkabılarını giyip bana dönene kadar sırtını izlediğimi fark etmem uzun sürmedi ve gülen gözleri gözlerimle buluştuğunda bir an için boş bulundum.
"Güzel bir adamsın." Söyleyiverdim içimdekini. Saniyesinde gelen farkındalıkla, "Yani, iyi bir adamsın anlamında güzel demek istedim." Diyerek toparlamaya çalışsam da öldüğünü gördüğüm için duygusal olduğumu sadece ben biliyordum. Yanlış anlaşılacak sözler söylemekten vazgeçmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çemberin Altında | Kitap
Teen FictionÖğrendiğim şeylerden biri daha, hiçbir şey sonsuza kadar iyi ya da sonsuza kadar kötü devam etmez. * Görüşüm sadece saniyeler sürse de aynı on numara gibi nefes nefese kalmıştım. O çoktan maçına geri dönüp tüm yeteneklerini konuşturmaya devam ediyo...