Kutsal Kapı

402 71 12
                                    

Adamlar geri geldiklerinde ellerinde dosyalar yoktu. Sadece bir tablet getirilmiş ve tableti elinde tutan adam Mihrişah'ın sağına geçerek tablete iki defa işaret parmağını vurdu.

''İsmi okunanlar'' diyerek o güzel sesini bir kez daha bize bahşetmişti Mihrişah, ''lütfen Mert Bey'i takip etsin'' Mert Bey dediği kişi solunda vaziyet alan adamdı. Ve isimler tek tek okundu. Bizden kimsenin ismi okunmamıştı ama Enes'in âşık olduğu kız gitmişti. İsimler o kadar hızlı okunmuştu ki kızın ismini anlayamamıştık. 

''Nasılsa öğreneceğim'' diyerek dişlerini sıkan Enes'i susturan yine Mihrişah olmuştu, ''şimdi ismi okunan Ahmet Bey'i takip etsin.'' İsimler tekrar hızla okunduğunda bu sefer bizden Tuğba da vardı. Adını duyar duymaz bize baktı. Güvence istiyordu ve biz ona bunu sarılarak verecektik. Her halde bu davranış Mihrişah'ın gözüne batacak olacaktı ki, ''merak etmeyin birbirinizden kopmanız söz konusu değil'' diyerek gülümsedi. Tuğba kendi grubuna katılırken o tanıştığı gözlüklü çocukta gruptaydı. İşte buna sevinmiştim. En azından konuşabileceği biriydi. Onlar da gittiler.

''Şimdi. İsmi okunanlar Selim Bey ile diğerleri benim ile gelecek.'' Elinde tableti tutanın Selim Bey olduğunu öğrendiğimize göre artık kaderimizi beklemekteydik. Saydı hızla isimleri. Ne ben ne de Enes yoktuk. Yani Mihrişah ile birlikte gidecektik. İlk Selim Bey'in grubu gitti onlardan bir iki dakika sonra biz Mihrişah'ın önderliğinde ilerideki koridora girdik. Saymadım ama sanırım bir on kişi vardık ve diğer gruplarda bizden fazla görünmüyorlardı.

İlerledik koridorda. Sonunda bizi bir devasa asansör karşıladığında daha önce bu denli büyük ve güzel bir asansör görmediğime kanaat getirdim. Mihrişah tuşa basmadı gerçi basacak bir tuş da yoktu ortada. Sol bileğini göğüs hizasına getirdiğinde ona bir şeyler söyledi. Yanlış görmemiştim, o altın rengi ve minik beyaz taşlarla süslenmiş antika bilekliğiyle konuşuyordu. Belki ileri teknolojiye sahip bir bileklikti zira kolunu indirdiğinde asansörün kapısı açılmıştı. 

İlk önce o bindi sonra biz geniş olan asansöre gayet ferah bir şekilde yerleştik. Kapı kapanıyordu ve Mihrişah bizi uyarıyordu, ''birazdan görecekleriniz aklınızı başınızdan alabilir. Sakin olun ve her şeyin gerçek olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Bizler oyun oynamıyoruz. Sizler şanslısınız. Bundan dolayı sevinmelisiniz,'' asansör hızla aşağıya iniyordu ve hepimiz sırtı bize dönük olan kadının söylediklerini idrak etmeye çalışıyorduk, ''Kutsal Kapıya geldiğimizde sakın konuşmayın, yoksa sizi ret edebilir. Kapının ardından görecekleriniz ise...'' sustu, derin bir nefes aldı. Sanırım o görüntüleri gözüne getirmişti, ''görmeniz daha iyi.'' Bu kadardı, bir daha konuşmadı. 

Bir müddet sonra kapı açıldığında tamamen soluk gri ve mavi mermerlerin hâkim olduğu kocaman bir alana çıkmıştık. Bir çıkış veya pencere söz konusu değildi sadece bu asansör ve ileride görünen devasa metal kapı vardı. Diğer gruplar görünmüyordu. Mihrişah ve yardımcısı hızla ilerlerken bizler arkasındaydık. Topuklu ayakkabısının sesi burada daha fazla kulak tırmalıyordu. Nihayet durmuş ve yerden tavana kadar yükselen pürüzsüz metal kapının önünde bizim toplanmamızı bekliyordu. Hayretle kapıya bakarken o bahsettiği Kutsal Kapının bu olduğuna karar verdim.

''Yalan Dünyayı Gerçek Dünyadan ayıran Kutsal Kapı, geçiş için izin istiyoruz!'' yüksek sesle seslendiği kapı ortadan ikiye aniden hiç ses çıkarmadan aralanmaya başladı. Küçük bir aralık olsa da çok büyük bir ışığın üzerimize düşmesiyle gözlerimiz kamaşmıştı.

''Mir'imizin kızı, geçiş hakkınız verildi,'' diyen ilahi erkek sesi tüylerimi diken diken etmişti, ''unutmayın bu dünya size ve siz de bu dünyaya aitsiniz. Mir Meryem'e ve Efendimiz Mirza'ya saygıda kusur etmeyin. Onlar bu dünyanın yaratıcısıdırlar. Şimdi girin.'' Ses kesildiği anda kapı tümüyle açıldı ve o ışık tüm bu karanlığımızı alıp her yere yayılmıştı. Mihrişah'ın uyarısıyla ilerlemeye başladım ve muhtemelen diğer arkadaşlarımız da ilerliyorlardı. 

GÜMÜŞ KAN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin