Palmira

278 57 5
                                    


Yaklaşık iki saat sonra...

Bu eşsiz doğanın içinden geçen ve şimdiye kadar birçok bağlantısını gördüğümüz beyaz çakıl taşlarından yapılan yolda senkronize bir şekilde ilerliyorduk. Kimi yerde hazır halde bekleyen askerlerin de peşimize takılmasıyla bir ordu kadar uzun protokole sahip olmuştuk. Gerçekten de tüylerim ürperiyordu, korkudan değil gittikçe bedenimi ele geçiren heyecanımdan. Karşılama Sarayından buraya kadar hiçbir yerleşim yerine rastlamamıştık, tümüyle yerden bitme yemyeşil otların yeşerdiği ovalar uzayıp gidiyordu. Tertemiz hava, hafiften ılık esen rüzgâr ile birlikte bu diyarın büyüsüne çoktan kapılmıştım. İstanbul'da böyle bir manzarayı asla göremezdiniz hatta bırakın İstanbul'u neredeyse hiçbir yerde göremezdiniz. Buna tüm inancımla yemin edebilirdim.

''Bıraksalar bu otların üzerinde yatar hatta yuvarlanırdım bile'' diyen Reyhan hepimizden farksız değildi, ''acaba rica etsek...'' daha sözünü tamamlamamıştı ki kibrini yanında eksik etmeyen Bedirhan ona bakmadan, ''saçmalama. Bunca hazırlığı senin anlık zevklerin yüzünden aksatamazlar.'' Oldukça lider bir duruşu vardı. Burnu her ne kadar küçük olsa da havadaydı.

''Nesin sen? Sözcü falan mı?'' Reyhan'ın sakince tepkisinden sonra yine ona bakmadı sadece kesik bir gülüş ve dikleşen çene, ''Efendimiz Mirza beni lideriniz seçeceği için evet.'' Çok emindi ama biraz haklı olabilirdi. Aramızda en lider vasıflı olan kendisiydi, her ne kadar ukala bir tavrı olsa bile...

''Henüz görmediğin birine fazla güveniyorsun.'' İşte Enes'ten beklenmedik bir çıkış. Aynı tavır ve aynı ukalalıkla önüne bakıyordu. Arkadan birkaç ses duysam da şu an kalabilirdi.

''Ona saygı duymanız için daha ne olması gerek? Huzur, gelecek, lüks bir hayat, sağlıklı bir beden...'' o kendince sıralarken gerçekten de dalıp gidiyordu.

''Henüz elde etmediğimiz bir gelecek, sağlıklı bir beden. Demek istedin galiba.'' Enes ne yapıyordu böyle? Resmen şu an Bedirhan ile horoz dövüşüne giriyordu.

''Her ne olacaksa,'' diyerek araya girdim Bedirhan'ın beliren çenesine rağmen, ''bizim için ve gerçekten de saygıyı hak ediyorlar. Ama burada aklımı kurcalayan bir soru var,'' üçü de ne? Dercesine bana baktılar, ''neye karşı? Yani bunca şey karşılıksız olamaz.''

''Anlaşılan çabuk unutan birisisin,'' bu fırsatı Bedirhan'a verdiğime inanmıyorum. Şu an sırıtarak bana bakıyordu ve belliydi laf sokacaktı ama aynı zamanda istediğimi alabileceğimi de gösteriyordu, ''herkese teklif götürüldüğünde karşılığının ne olacağı söylendi.''

''Sadakatimiz.'' Diyerek ekledi Reyhan ve bunun ne anlama geldiğini düşünüp tartışacağım sırada gökyüzünde beliren şeyler tüm dikkatimi dağıttı ve Mihrişah'ın sesiyle ne yaptığımızı bir kez daha hatırladım, ''Palmira'ya girmek üzereyiz!'' o sözlerini henüz tamamlamıştı ki koca bir sevinç sesleri yankılandı. Palmira, bu eşsiz diyarın başkentin adıydı. Mir Meryem'in şehri ve Mirza'nın yuvası aynı zamandı Zeyn'imin olduğunu umduğum yer. Önümüzde uzayıp giden ve bir set olan dağların ardında şehrin olduğunu anlamak artık çok kolaydı. Tepemizde uçan bu dronlar büyük bir ihtimalle kameralardı zira bizi şimdiden görmelerinin başka bir açıklaması olamazdı.

Kalbimin atışlarını boğazımda hissediyordum. En öndeki Mihrişah şimdi dağların arasından oyulan yoldan geçiyordu. Birazdan biz de oraya girecektik. Ne kadar süreceğini bilmiyordum ama bir an önce başkenti görmek istiyordum. Bu diyarın başkenti elbette muhteşem olmalıydı ve şimdiden en güzeline hazırlıyordum kendimi.

''Duruşunuzu düzeltin ve gülümsemenizi eksik etmeyin! Sizi selamlayanları selamlamayı da unutmayın!'' Lala Mert'in uyarısından sonra etrafımızdaki askerler bunu herkese duyururken nihayet oraya girmiştik. Sekiz şerit genişliğinde olan yolda biraz ilerledikten ve hafif kavisli yolu da geçtikten sonra nihayet şehir önümüze serilmişti.

GÜMÜŞ KAN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin