Laboratuvar

274 54 15
                                    

Tuğba ÇALIŞKAN

''O salak kızı eşek sudan gelene kadar dövmezsem'' öfkeliydim. Şu an kimse yanıma yaklaşmamalıydı yoksa bütün öfkemi ona kusardım.

''Sudan yakın ya bence Haiti daha uzak'' kulağıma eğilen Enes aklınca benimle dalga geçiyordu. Öfkeli bakışlarımı gördüğünde eyvah dercesine dudaklarını ısırdı, ''sana tek bir tavsiye sayın lider. Koş!'' elbette koşacaktı şu an tüm öfkemi atacağım o vardı. Kendisi kaşınmıştı. Koridorda hızla koşarken arkasında ben vardım. Tüm gücümle koşuyordum ama ona yetişmek ne mümkün. Yine de laboratuvara kadar arkasından saydıra saydıra koşmuştum. Laboratuvarın kapısında bekleyen muhafızlara beni göstererek, ''Lidere saldırıyor. Öyle zararsız olduğuna bakmayın çok tehlikeli!'' bana bakan muhafızlar ellerini çapraz yapmıştı ki hemen ellerimi havaya kaldırdım, ''beyler şakacı bir liderimiz olduğunu söylemem gerekiyor.'' İkimizde nefes nefeseydik ama hâlâ uslanmıyorduk, ''Ona ceza verdim diye beni ölümle tehdit etti!''

''Saçmalama Enes!'' muhafızlar artık yumruklarını sıkmış ve zihin güçlerini devreye sokmaları an meselesiyken diğerlerinin gelişi beni kurtarmıştı. Ellerini indiren muhafızlar hazır ola geçip eski yerlerini aldılar. Hemen arkamda duran Zeyn hiçbir şey demeden yanımızdan geçip muhafızların önünde nöbet tuttuğu kapıyı zihin gücüyle açıp içeri girdi. Hemen ardından bizler. Enes'e bir şekilde ulaşıp koluna tırnaklarımı batırdım, ''an itibarıyla Denizle aranıza girmeye yemin ettim oğlum.'' Sessizdim ama o bundan çok etkilenmişti. Gülerek kıvırcık saçlarımı savurup önüne geçtiğimde yüzü çoktan düşmüştü ama arkamdan laf yetiştirecekti, ''seni yılan.'' Umurumda değilsin Enes Efendi, bana bulaşmayacaktın. Aslında bulaşmamıştı sadece sinirli olduğum anda bana laf atmış ve bende bundan istifade ederek onunla uğraşıyordum. Deniz ile aynı odalarda kalıyorduk. O buzdan yapılma kızın neresini beğeniyordu anlamıyordum ama bana ne, o seviyordu sonuçta ve şimdiden buradaki eğlencem olacaklardı.

O aptal aşıkla uğraşırken laboratuvarın kocaman olması gözümden kaçmıştı. Her yer beyaz ve çelik olsa da bazıları ileri teknolojik uçan bilgisayarlarla işlemler yapıyorlardı. Sanırım şu odadakiler deney yapıyorlardı. Durup biraz izlediğimde beni fark ettikleri an arkalarında kaldığım grubun peşine takıldım... az önce önünden geçtiğim su dolu cam depoda yüzenler elektrikli yılan balıkları mıydı?.. Bu ağacın burada ne işi vardı ve neden köküyle birlikte dalları kırmızıydı?.. Yok artık önümdeki camdan yapılma odanın içinde asılı duran bulut muydu ve şimdi yağıyor muydu? Çok şey vardı ama dikkatimi en çok bunlar çekmişti. Zaten nereye gidip baksam uyarı alıyordum. Dışarıda gösterilen sevgi ve saygının zerresi burada yoktu. Buradaki asık suratlı doktorları hiç sevmemiştim. Ne var sanki bir uçan bilgisayarı kullanmışsam? Bazı şeyleri çok abartıyorlardı.

''Tuğba artık dur yerinde!'' Şah'ın uyarısıyla birlikte kafeste duran fareye elimi sallayarak vedalaştım. Herkes çoktan bar masalarına benzer beyaz masaların önündeki bar sandalyelerine oturmuş sohbet ediyorlardı. Bana seslenen Şah ise Merih ile karşılıklı oturuyordu. Onların yanına gittiğimde, ''Enes eşeği nerede!'' dedim. Sesim fazla çıkmıştı ve az ilerideki Deniz'in de duymasını sağlamıştım. Ama kızda tık yok, sanki hiç duymamış gibi. 

Merih'in solundaki sandalyeye oturduğumda Şah ilerideki camlı koca alanı gösteriyordu, ''Orada. Lider olduğu için ilk o deneyecek ve Reyhan da.'' Şu an hepimizin görebileceği uzaklıktaki cam bölmenin içinde iki doktor kıyafetli kişi, Mihrişah, Lala Cengiz, Mirza, Enes ve Reyhan vardı. Mirza hepsinden uzakta bir köşede duruyordu. Enes ve Reyhan kendileri için ayrılan sedyelere yatmış başlarındaki lalalara bakıyorlardı. Dur bir dakika onların setreleri niye yoktu? Enes ve Reyhan şu an üst bedenleri tamamen çıplak bir şekilde sedyede yatıyorlardı. Şaşırmış bir şekilde bizimkilere döndüğümde ikisinin de ağzı açık kalmış, gözlerini Reyhan'dan ayırmıyorlardı. Hemen dibimdeki Merih'in koluna dirseğimle vurduğumda kolundaki çelik kabloları çoktan unutmuştum. Dirseğimi tutarken Merih'in ağzından bir inilti duymuştum ve sol elinin orta parmağı karşımızdaki Şah'a doğru kalkmıştı. Haha Bir taşla iki kuş. Güleyim mi ağlayayım mı? Bilemedim.

GÜMÜŞ KAN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin