Altılı Masa

263 49 0
                                    


''Zeyn?'' çömelmiş vaziyette ve pelerini üzerindeydi. Direkt bana bakıyordu yüzündeki soğukluk ve durgunluk yerini koruyordu, ''Mirza.'' Sessizce ayağa kalkıp elini uzattı. Elini tutup doğrulduğumda dudakları hafif kıvrıldı ve sessizce, ''Burada Zeyn yok Mirza var'' dedi. Başımla onayladığımda üzerimdeki ağırlık giderek kalkıyordu. Karşımda duran meteor elindeki kabı bana uzatıp avucuma yerleştirdi, ''Seni uyutabilecek kadar aç bırakacak'' deyip bana doğru eğildi. Boyu benden uzundu ve dip dibe olduğumuzda dudakları alnıma yetişiyordu. Avucuma koyduğu şeyin yemek olduğunu öğrendim an mutluluktan yüzüme kan geldi lakin o çoktan sol yanağıma yaklaşmış ve hafifçe ısırmıştı. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum. Belki de onun için normal hareketlerdi ama bende yaramaz kızı uyandırıyordu. Utançla kıvrıldım. Yanaklarımın ve kulaklarımın kızardığına emindim. Bir müddet sanki bilerek dibimden ayrılmadı ve kokumu içine çekip durdu sonra aniden dikleşip geriye çekildi. Geniş omuzlarından sarkan pelerini ona inanılmaz bir hava katarken artık az önceki kişiden çok uzaktı. Ama bunun da nedenini çok geçmeden anlayacaktım. Mutlulukla ona baktığım sırada onun geldiği yerden çıkan iki muhafız yanımızdan selam vererek geçip gittiler.

''Teşekkür ederim Efendim.'' Diyerek teşekkür etsem de sadece gülümsedi sonra da kenara çekilip eliyle karşıdaki kapıyı gösterdi. Beyaz sade kapı gayet büyüktü, ''Bu koridor çalışma odalarının olduğu yer. Ve burası da sizin. Elini çabuk tut, birazdan herkes burada olacak.''

''Sana söylemem gereken bir şey var'' ona dönüp baktığımda yüzü durgundu. Ben az önce yaşadıklarımı tekrar gözden geçirip söyledim, ''demin bir ses duydum. Ne erkek ne de bir kadının sesine benziyordu. Adımı ve soyadımı iki defa söyledi ama ortalıkta kimse görünmüyordu.'' Söylerken bile korkuyordum ama o oldukça sakindi. Belki de bunun ne olduğunu çok iyi biliyordu, ''İçeri geç ve bir an önce bunları ye yoksa seni akıl hastalarının yanına göndermek zorunda kalırım.'' Gülüyordu ve bu olayın açlıktan dolayı olduğunu söyleyip benimle dalga geçiyordu. Pislik!

''Ne güzel, aynı seviyeye gelmiş olacağız.'' Yine gülmüştü ve yine yanaklarındaki o çukurlar belirmişti. Tanrım bu adam aklımı başımdan alıyor. Tek bir söz bile söylemeden muhafızların gittiği yöne doğru yürümeye başladı ve ben de hızla odaya girip yemeye koyuldum. Yemek azdı hatta hiç yememiş gibiydim ama onun da dediği gibi uyutacak kadar aç bırakacak seviyedeydi. Ne diyelim buna da şükür.

Yemeği bitirdiğim an açılan kapıyla yakalanmış hissiyatıyla bakıştık. İçeri giren kişi Merih'ti. Benim burada olduğumu nereden biliyordu? Yoksa odalar çoktan dağılmış mıydı?

''Yine yemek mi kaçırdın?'' kapıyı kapatıp yanımdaki sandalyeye koyuldu.

''Yine mi? daha önce siz kaçırmıştı...''

''Ve dişi bir aslan hepsini yemişti.'' Gülmeme neden olmuştu zira o anları hatırlayınca gerçekten komikti. Derken kapı bir kez daha açıldı, bu sefer Enes ve Şah gelmişlerdi. Yok artık bir dahakine Tuğba gelirse şaşırmazdım artık. Bu, bile isteye yapılmış bir dağıtım olmalıydı.

''Çabuk söyleyin hanginiz bizi bu odaya yazdı?'' soruma karşılık üçü birbirine bakıp başlarını olumsuz bir şekilde salladılar. Bu arada aç olduğum için hiç dikkat etmemiştim ama şu an gayet geniş ve bir tarafı tamamen camla kaplı odadaydık. Odanın ortasında bulunan yuvarlak altılı bir masa vardı ve şu an iki sandalye boştaydı. Enes, Merih'in yanına ve Şah da onun yanına oturduğu anda kapı tekrar açıldı. Yok artık! Tuğba kapıdan sıvışırcasına içeriye bir gülücük attı ama yalnız değildi ve gelen kişi beklenmedikti. Deniz. Ama sanırım Deniz gelmek zorunda kalmış gibiydi.

''Doğru söyle Tuğba bunu sen yaptın değil mi?'' sorumu duyan Tuğba şirince gülümserken Enes dona kalmıştı.

''Evet ben yaptım. Siz gelmeden önce arkamdaki çocuğa altılı isimler yazmasını istemişlerdi ve bunun çalışma odalarıyla alakalı olduğunu biliyorduk. İlk fırsatta çocuğu tehdit edip bizim isimleri yazdım. Nasıl fikir ama?'' çılgın kızın yanındaki buz kız göz devirdiğinde artık geri dönüş olmadığını anlayarak yanımdaki sandalyeye oturdu. Tuğba da oturduğunda hepimiz sessizce birbirimize bakıyorduk. Tabi ben çoktan kabı masanın altına koymuş dizlerimin üzerinde saklıyordum....

GÜMÜŞ KAN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin