1 saat sonra...
Tam da Mirza'nın dediği gibi, bir saat uyuduktan sonra uyanmıştım. Buz kız çoktan uyanmış şu an balkonda keyifle kitap okumakla meşguldü. Bunu her sabah yapardı üstelik o kitapları nereden bulduğunu dahi bilmiyorum. Tamam ilk sarayda kütüphane vardı ve arada ben de giderdim lakin bu saraydaki kütüphane henüz bize tanıtılmamıştı. Ama bunun her zaman okuyacağı bir kitabı olurdu. Aslında ona karşı hiçbir garezim yoktu seviyordum onu sadece Enes'in ona karşı olan duygularını ve henüz bilmese de Bedirhan'ın duyguları yüzünden ona bulaşmak istiyordum. Yalnız bu tamamen benim görüşüm, yani Bedirhan gelip kıza sevdiğini veya ilgilendiğini söylemedi sadece Lala Mert'in dersinde ona sessizce bir soru sormuştu Deniz tüm soğukluğuyla cevabı kısa keserken Bedirhan gözlerini resmen onun gözlerinden alamıyordu. O esnada aptal aşık, Hilal ve Merih ile uğraşıyordu. Ne diyelim umarım o iki geri zekalı bu kızın soğuğunda hipotermiden ölmezler. Ben yine de iyi niyetimi belli edeyim de sonra bana bir şey dokunmasın.
Derin bir oflamayla yatağımdan çıkıp direkt banyoya yöneldim. Yemek saatine daha çok vardı. Duş mu alsam yoksa gidip Deniz'e mi bulaşsam bilemedim ama yüzümü yıkamam ve üzerimi değiştirmem şarttı... şu lanet setreleri giymek zorunda mıydık? Hiç sevmiyordum, belirli günlerde giysek sıkıntı yok ama her gün giymek insanı bir noktadan sonra bunaltırdı ve ben şu an tam da o noktadaydım. Evet, henüz ikinci gün. Giysi dolabımdan beyaz slimfit bir gömlek giydim, altına siyah pantolon ve çizmemi de giydikten sonra lacivert setreyi yatağımın üzerine attım. Yemeğe kadar durabilirdi hem şu an hava çok güzel görünüyordu. Burada hava muhteşemdi. İlk soluğu buz kızının yanında aldım. Cam kapılara yakın ama yapışık olmayan sade üçlü koltuğun kenarına zıpladığım gibi hafif bir dalgalanma yüzünde kız milimetrik yerinden oynadı. Kafasını kitabından ayırmadan sayfasını çevirdi. Her ne kadar bilse de birazdan onunla uğraşacağımı yine de o sayfaya geçmişti, ne diyebilirim her zaman umudu vardı. Peki ben huyumdan vazgeçer miyim? Elbette hayır.
''Ne o başımıza Halide mi olacaksın?'' arsız ve umursamaz gibi ayağımı koltuğa yatırdım ve üst üste attım. Bu durumda boyum kısa olduğu için ona ulaşamamıştım, keşke hafifçe ayağım değseydi.
''Evet'' yine başlıyoruz. Tek cevabı buydu... şimdi hakkını yemeyelim bazen hayır da diyordu. Üstelik yüzüme bile bakmamıştı ve kitabına pür dikkat odaklanmıştı. Hızlı okuyordu şimdi bir sayfa daha çeviriyordu.
''Gözlerin lens mi yoksa orijinal mi? gerçekten de renkleri çok canlı. Hilal'in bile bu kadar mavi değil.'' Beklediğim gibi, cevap vermedi üstelik beden dili bile beni umursamıyordu. Bıktım artık bu kızdan. Adını bile ilk gün zar zor öğrenmiştim. Tanışmak için uzattığım elimi bile sıkmamıştı ''adım Deniz'' deyip susmuştu. Gerçekten de ne güzel eşleşme, benim gibi ışıl ışıl bir kızın yanına buz gibi bir kızı vermişler. Çenem düşük ve konuşmayı severim ama oda arkadaşım olacak buz kütlesi bana hiç yardımcı olmuyordu. Bazen odada kendi kendime konuşuyorum hatta bazen eşyalarla bile konuşuyordum ama bir türlü bu kızın dilini çözememiştim. Şu an kitabı elinden çekip alsam ne yapacaktı? En fazla sözlü olarak saldırırdı aslında bu bile bana uyardı en azından bir duygu sahibi olduğunu bilirdik. Rahatımı bozup ayağa kalktım ve hızla elindeki bordo renkli cilde sahip kitabı o tam sayfayı çevirirken çekip aldım. Lanet olsun! Mirza beni öldürecek tabi Deniz'in elinden sağ kurtulsaydım. Şu an kitap bende ve çevirdiği sayfanın diğer yarısı ondaydı. Bir elindeki kağıda bir de bana bakıyordu. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı ki şu an içindeki öfkeyi baskılamak için olduğunu anlamamak imkansızdı. Ama ben akıllanır mıydım? Hayır. Kitabı tüm öfkemle yanına fırlatıp üste çıkmaya çalışıyordum, ''Bıktım artık senin sessizliğinden. Bana bunu yaptıran sensin. Allah aşkına seninle iletişim kurmaya çalışıyorum. Neden bana yardımcı olmuyorsun?'' Gözlerini açtığında mavileri keskin bir buz gibi gırtlağımı kesmişti. Her zaman ki düzenli haliyle ayaklandı. Şu an burun burunaydık bir adım sonrası Enes eşeğinin hayallerini süsleyen dudakların bana değmesi olacaktı, ''Lütfen Tuğba. Lütfen benimle uğraşma.'' Gözler mi dolmuştu onun? Sessizliğin içindeki öfkeyle, dişlerini sıkarken söylediği bu sözlerden sonra benden uzaklaştı ve kitabı da alarak çıkmaya yeltendi. Kitabı yırttığım için ağlamayacaktı dimi o? Koltuğu henüz geçmişti ki, ''Neden!'' diye bağırdım. Ben de öfkelenmiştim ve gözlerinin dolması nedense canımı yakmıştı. Vicdansız değilmişim hani... durmuştu ama bana bakmıyordu. Ağladığını biliyordum, her ne kadar göstermek istemese de önündeki cam maalesef yansıtıyordu gözyaşlarını.
![](https://img.wattpad.com/cover/77404175-288-k185282.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KAN (+18)
Roman pour Adolescentsİnanılan o ki Tanrılar yeryüzünü korumaları için muhafızlar yaratmış. İnsan ırkının ilk muhafızının soyundan gelenler uzun ama çok uzun yıllar yeryüzünü koruma görevini hakkıyla yerine getirdiler. Ta ki Küçük Kıyamet'e kadar. Kimsenin aklının almadı...