Şah & Vezir

323 56 8
                                    

ENES ÇALIK

Buraya adımımı attığım andan beri içinde bulunduğum ruh hali inanılmaz keyif veriyordu. Ama Deniz'in soğuk tavrı ve ona bir türlü ulaşamayışım kimi zaman buraya bizi getiren nedeni unutturuyordu. Zeyn için geldiysem bile artık hem onun için hem de bu dünyalar güzeli kız için kalacaktım. Kolay âşık olan biri değilim veya aşkın tanımı yanlış anlatıldı bana. Kalbimin varlığını unutan biriyken Deniz'i gördüğüm andan beri sıcak atışlarını hissetmiştim. Bunu hissetmeyeli baya uzun zaman olmuştu. Kalbimin sıcak atışlarının midemde tarif edemediğim ama başkalarının kelebekler uçuyor tanımına şahit olmak iyi hissettiriyordu. Sanırım ben deli divane olmanın ilk adımlarını atıyorum. Acaba deliler deli olduklarının farkında mı? Çünkü ben farkındayım ve bu durumda olmak hoşuma gidiyor. Sonucu ne olacak diye düşünmek istemiyorum şu an tek istediğim Deniz ile birlikte yaşamak, ona dokunmak, sarılmak ve öpmek. Acaba kokusu nasıl? Aptal, elbette güzel kokuyordur. Peki ya sevdiği biri var mıydı? Ah işte bu canımı sıkan soruydu. Ya başkasını seviyorsa? Ya kendisini kapalı kapıların ardına saklıyorsa? Aşamaz mısın o kapıları? Aşabilir miydim? Aptalsın Enes, sen kocaman bir aptalsın. Onu seviyorsun ve bunları mı düşünüyorsun? Ne olursa olsun sen onu seviyorsun. Bitti.

Bir an sol omuzuma aldığım darbeyle sarsıldım ve karşısında dalıp gittiğim boy aynasından arkamda durup sırıtan Şah'a baktım, ''kendine bu denli aşık birini daha önce tanımamıştım.'' Kendince benimle alay etse de gülmekle yetindim. İyi bir çocuktu ve sevimli. Oda arkadaşım olduğu için şanslı olduğumu düşünecektim lakin tanıştığımız andan beri durmayan çenesiyle bunu dememe engel oluyordu. Çok fazla bilgili ve bu bilgileri aktarmak için çok fazla azimli. Lakin özür dilerim dostum aktaracağın son kişi ben olabilirim.

''Bugün ve bundan sonrası için ne düşünüyorsun?'' deyip kapıya yöneldim. Kendisi kapıyı açmış bir şekilde beni bekliyordu, ''güzel şeyler.'' Tek cümleyle cevapladı. İkimiz yan yana odadan çıktık. Koridorda diğerleri de vardı ama dün, akşam yemeği kadar kalabalık değildik burada. Bizimkilerden sadece Hilal ve Merih vardı. Onlar da şu an merdivenlere doğru gidiyorlardı. ''Sen ne düşünüyorsun?''

''Güzel şeyler'' diyerek bana verdiği kısa ve açıklayıcı olmayan cevabını beğenmediğimi söyledim. Anladığını umut ederek. Sanırım anlamıştı, ''seni daha da çok sevdim.'' Durup ona yandan baktığımda gülümsüyordu. Ben de gülümseyip başımı hafif salladım sonra da yolumuza devam ederek aşağıya indik.

Muhafız veya görevli her ne deniliyorsa, mavi setreli kişilerin yönlendirmesiyle bir sınıfa geçtik. Giriş katında ve büyük bir sınıftı. Sınıf dememin sebebi elbette tekli ama sarayın mimarisine uyan masa ve sandalyeler vardı. Sınıfın sağında ve solunda iki sıra halinde karşılıklı dizilen bu sıralara düzensiz bir şekilde oturulmuştu. Ben ve Şah hemen bizimkilere yakın olan ama maalesef ön sıranın dolması yüzünden arka sıraya geçtik. Sol taraftaydık ve sınıfın ortası beş kişinin rahatlıkla yan yana yürüyebileceği genişlikte bir boşluk vardı. Arkamızdaki kocaman pencereler gittikçe doğmakta olan güneşin kızıllığını hafifçe yansıtsa da tepede asılan büyük ve ihtişamlı avize yanıyordu. Hoş güneş şimdilik aydınlatma için yeterli değildi. Ama benim güneşim çoktan içeriye girmişti. Deniz yanında Tuğba ile içeri adım attıkları an günüm aydınlandı. Tanrım ne de güzel olmuştu böyle, siyah kazağı, siyah kot pantolonu ve siyah botuyla muhteşemdi. Vücut hatları o kıyafetin içinde bir başka göze batarken tüm özgüveniyle karşı taraftaki boş bir sandalyeye oturdu. Buruk kalbim onun yanına gitmek istese de yerimde kaldım. Tuğba bizi görür görmez yanımıza koşsa da Deniz'e bakmadan edemedi. Keşke kolundan tutup da yanımıza getirseydi. Üstelik yakınımızda boş sandalyeler vardı ama çoktan dolmaya başlamışlardı. Aralardan geçerek yanımdaki boş sandalyeye kurulan Tuğba bana bir tebessüm atsa da onun yerine keşke Deniz olsaydı demeden edemedim içimden.

GÜMÜŞ KAN (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin