KARANLIK...

120 6 4
                                    

Bir çocuk düşünün! Elleri kalbine bağlanmış,ruhu yarım yamalak yamalı bir hırka. Bir de baba düşünün prangalarda,paryalarda herşeyi karlar altında...
         Neresinden baktığına bağlı hayatın. Ne yaşamak istiyorsan ona meylediyorsun...
         Filistin yanıyor,son nefesini teslim ediyor müslümanlar!!! Filistin kan ağlıyor,çocuklar ölüyor,anneler ağlıyor... İnsanlık vicdanının bağlı olduğu iplerden kurtuluyor hızla ve haince. Göz acıdan başka birşey görmezken göz var yemesede insanları kurban ediyor.... Mısır tutsak bir kafir boyunduruğunda,iman yürekleri ararken inanç kuş olmuş uçuyor, hayata küsen çürümüş bedenleri terkediyor... Arakan,myanmar ve daha nicesi ağlıyor gözler kurumuşken kan alıyor yerini ocakları söndüren şarapnel parçalarının orkestra şefliğinde,silah sesleri korkunç bir uyum içerisinde... Evet zalimin sazı,ensturmanı silah,mazlum koro halinde dillerinde tek nida Allah...
           Şimdi bir soru takılıyor aklıma!! Tek sebep gerçekten bir kaç ağaç mı? Televizyonlar,stk lar sadece bir kaç tane ağaç içinmi yakıp yıkıyorlar ve yağmalıyorlar tum şehirleri? İstanbulda başlayan bu savaş taa amerikadan, ingiltereden ve avrupadan ses getiriyor? Hıristiyanlar bile noeli bu denli şehvetli yaşamamıştır. Sanırım tek dert islam,müslümanlık ve iman. Çünkü hafsalam almıyor...
        ... DİRENİŞ...
   Bugün taksimde Türkiyenin direnişindeyim. Ağaçların yaşamını elinden almaya çalışanlara karşı piyannomla dur demeye koşmuştum. İnsanlar direniyor bende onların arasında kendime yer bulmaya çalışıyorum. Dünyanın birçok ülkesinden gazeteciler ve halk eşlik ediyorlar şarkılarıma. Daha önce böylesi bir konser vermemiştim. Çadırlar,barikatlar. İnsanlar sesini duyurmaya çalışırken polisler biber gazları ve tazzikli sularla karşı taarruzdalar. Neden bukadar inatçılar anlamıyorum kesmeseler o güzel ağaçları heryer betonlarla olmak zorundamı diye düşünürken genzimin alevler içinde yanmasıyla ve gözlerimin ağlamaksızın yaşarmasıyla kendimden geçmişim. Sağda solda sloganlar polislerin ihtarıyla dahada çoğalıyor...
     Türkiye gerçekten çağdaş bir ülke anlatıldığının aksine birtek gerici,cübbeli ve sarıklılar görememiştim. Türklerin che sinin ilke ve inkılaplarına bağlı birsürü insan vardı. Ne olacak ne bitecek kestiremiyorum. Uzun sürecek gibi korku ve heyecan birarada sevmiştim bu hikayeyi içimde biraz süsleyebilseydim kelimeleri yazardım bu anlamlı direnişi. Türkçe bilmiyorum ama okadar nefretle bağırıyorki insanlar merakıma engel olamayıp ingilizce bilen varmı diye bağırıyorum ve bir ses geliyor ben biliyorum diye. Ne diyorlar diye soruyorum?Hükümete diktatör diye veryansın ediliyor özgürlüğümüzü elimizden alamazsın diye naralar çınlıyor gökyüzünde diye cevaplıyor sorumu hiç tanımadığım şahıs. Her gittiğim ülkede hükümet karşıtı insanlar  vardı ama bukadar nefret gören ve hakaret yiyen bir başkan görmemiştim... Olaylar biraz yatışmış ve insanlar çadırlarına polisler barikatların arkasındaki kaldırımlara çekilmişti. Bakalım yarın ne getirecek...
        Seni tanıyorum!!!
Sen gecelerimi mahveden sessizliksin.
Günlerimi kana bulayan ateşsin... Gökyüzünü güneşsiz bulutlara hapseden demir parmaklıklar,yeryüzünü çöle çeviren hasletsin... Evet bugün bu sözlerle uyandım gezi sahasına. Bugün biraz daha soğuk bir savaşın içindeyiz...
      Büyük kalabalığa karşı gözü dönmüş bir gencin fitursuzca saldırısına maruz kaldık. Beden dilinden anlaşılan oyduki pek hoş şeyler söylemiyordu önüne kim çıkarsa öldürecek gibi saldırıyordu. Dün gece biraz araştırma imkanı buldum geziyi, sebebini,safları ve sonuçlarını düşündüm. Kararsızlığım vardı,içime sinmeyen birşeyler vardı ama kulak asmıyordum. Bu kalabalık boş yere direnemezdi. Bir halkın isteğine önem verilmeliydi ve görünüşe göre halk istediğini alacaktı...
          ... DİĞER TARAF...
Yağmacılar var gördüğüm. Yüzleri farklı olsada yürekleri tanıdık. Amacını aşan zihniyetler,bunu fırsata çeviren provokatif düşünceler. Gezi olayı tamamiyle fiyasko...
      Ağaçları bahane edenler,demokrasiyi alet edenler,keyfi veya mecburi beyinler ve bedenler... Sevmedim bu direnişi,amacı olmayan boşa tüketilen nefesler. Her gözde gördüğüm nefret ve kördüğüm bir bekleyiş... Kan ter içinde uyandım bugün ve hiçbir şey düşünmeden,sonumu düşünmeden ayaklarım yanana dek koştum ve soluğu içki şişelerinin,zevk hallerinin arasında geceden kalma kalabalığın içinde aldım... Hepsine kusmak istedim içimdekileri. Bumu amacınız? İnsanlar yerinden yurdundan olurken savaş ve açlıktan ölürken sizin amacınız gerçekten bumu? Cevap yoktu çünkü biraz düşününce olayın iç yüzü güneş gibi parlıyordu. Önce bir kaçıyla konuşmak istedim ama içimden gelmiyordu. Ve ölü beyinleri taşıyan bitik bedenlerini gördüm. Yaradana küfreden kirli dillerinden çıkan nahoş sözlerle attım kendimi ateşlerine... Elime ilk geçen şeyle bir beden serdim gözler önüne. Hazımsızlık sarmıştı çoktan,camiilere pis ayaklarıyla girenlermi ararsın yoksa mabedimde içkilerin fink atmasınımı? Dine dair ne varsa küfredenlermi daha çok acıtır yoksa sanatçı olduğunu söyleyen şarlatanların piyon oluşlarımı? Hepsi vardı birtek biz yoktuk,olmamalıydıkda... Kaç bedene değdim bugün hatırlamıyorum tek hatırladığım bir polisin yapma oğlum diye üzgün bir ifadeyle seslenişiydi... Biliyorum herşey ayyuka çıkacak...

    
          

KUM SAATİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin