Colleen, ablası Ronnie'nin elindeki telefonu alıp, şeker torbasının içine attı. Ronnie'nin buna tepkisi ise yalnızca göz devirmek olmuştu. Colleen'in hala çocuklar gibi giyinip, şeker toplaması rahatsız ediciydi. Çok da tuhaftı. Cadılar Bayramı çocuklara ait olmalıydı, ama bilmiyordu ki, Colleen de hala bir çocuk sayılırdı.
Çünkü, henüz Şapkacı'sını yani Luke'u bulamamıştı.
Colleen bileğindeki saate baktı ve ışıldayan gözleriyle Ronnie'ye döndü. "Vakit geldi," dedi. "Onu bulmaya gidiyorum." Ardından, ablasının oturmakta olduğu merdivenlerden inip sokak kaldırımında hızlı ve heyecanlı adımlarla ilerlemeye başladı.
"Bari telefonumu geri verseydin," diye seslendi Ronnie, ama nafileydi. Colleen dış dünyayı umursamayı az önce bırakmıştı ve şimdi tek düşünebildiği, az sonra olacaklardı.
Colleen'in aklında birkaç kişi vardı. Üzerinden birkaç ay geçmişti, Luke ile son mesajlaşmalarından beri. O zamandan beri ondan haber almıyor, onu birilerine sormuyordu. Kim olduğunu bilmiyordu fakat tahmin ettiği belirli kişiler vardı. Onun dış görünüşüne aşık olmadığını, ilgisini çekenin içi olduğunu biliyordu. Bu yüzden, dert etmiyordu. Luke'un suratı berbat, vücudu rezalet de olsa, onu sevmeye devam edeceğinden emindi.
Sonunda Rusoların evlerinin önünde durdu. Ritüeli, önce Luke'u karşı kaldırımda ona gülümserken görmek, ve sonra da kasabadaki en güzel şekerleri torbasına doldurmaktı. Bu kasabada onu hala Cadılar Bayramı'na katıldığı için yargılamayan tek ev, Rusoların eviydi.
Colleen evin önünde durdu. Sokak lambasının tam altındaydı, her zamanki gibi. Karşı kaldırıma bakıp Şapkacı'sını görmeyi bekliyordu. Ama, kimse yoktu. Sokak lambasının altı boştu, kimse Colleen'e gülümsemek için orada değildi.
Hayal kırıklığıyla sarsılan bedeni, Colleen'i ağlamaya itiyordu. Bu dürtüye karşı koyamıyordu. Onca ay, sadece ve sadece bu anı yaşayabilmek, sonunda onun kimliğini bulabilmek için beklemişti. Sabretmişti. "Gelmemiş," diye fısıldadı, sokak lambasının loş ışığı altında, boş sokağa doğru. Gözünden bir damla yaş akarken, geri dönmek için bir hamle yapmak üzereydi.
Ama, bunu yapamadan önce, gözlerine bir perde misali kapanan iki çift eli hissetmişti. Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Arkasındaki yabancının kim olduğunu bilmiyor, sadece Luke olduğunu umut ediyordu.
"Geldim," diye fısıldadı, gözlerindeki ellerin sahibi. Colleen kısık da olsa bu sesin kime ait olduğunu biliyordu. Luke'un elini göz yaşlarıyla ıslatıyordu. Elini çekmeliydi; artık onu görmek istiyordu. "Elimi çekeceğim," dedi Luke. "Ama, lütfen artık ağlama, Col."
Ve yumuşak eller Colleen'in gözlerini serbest bıraktılar. Colleen ani bir hamle ile arkasını döndü. Hayır, Luke karanlıkta değildi, veya yüzünde Şapkacı makyajı yoktu. Luke düpedüz karşısında duruyor, gülümsüyordu. Tüm gerçekliğiyle oradaydı. Colleen sarı saçlarına dokundu, kaşındaki hızmasına dikkatle baktı. Ah, işte, bir tane de dudağında vardı! Bu, Colleen'i daha da heyecanlandırmıştı. Luke'u daha sade hayal ediyordu. Şimdi ise onu karşısında hızmalarla görmek onu heyecanlandırmıştı, karşısında sönük kalmak istemiyordu.
"Bu buz mavisi..." dedi Luke. Colleen bilmiyordu, ama Luke'un dili tutulmuş, damağı kurumuştu. Colleen'in karşısına çıkmak onu gerginliğin en ucuna sürüklemişti. Ya şimdi Colleen ondan kurtulmak isterse ne olacaktı? "...sana çok yakışıyor, güzelim."
Luke'un bunu söylemeye cesaret edebilmesi bir mucizeydi. Ama, Colleen'in bunu duyunca düşüp bayılmaması daha şaşırtıcıydı. Birbirlerinden büyük bir zevk duyuyorlar, ama bir o kadar korkuyorlardı. Neyse ki, sonunda kavuşmuş olmalarının verdiği mutluluk, içlerindeki 'acaba benden sıkıldı mı' sorusunun verdiği tedirginlikten ağır basıyordu.
"Luke..." diye fısıldadı Colleen, sonunda. Bir şeyler söylemesi gerektiğini biliyordu. Ona karşı her zaman çekingen olmuş, kendi utancından dolayı Luke'un ne kadar narin ve içe kapanık olduğunu görememişti. Şimdi, onun bir şeyler yapması gerekiyordu. İlk kez korkusuz olmalıydı. "Hemmings," dedi. "Dokuz yaşındayken aşık olup, sekiz sene sonra farkına vardığım çocuğun senden başkası olamayacağını bilmem gerekirdi."
Luke gülümsedi. Colleen de öyle. İkisinin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Alice, Şapkacı'yı bulmuştu.
"Ve sonsuza dek, Harikalar Diyarı'nda yaşadılar," dedi Luke, ellerini Colleen'in yanaklarına koyup, dudaklarını öpmeden önce.
"Sonsuza dek," diye tekrar etti Colleen, ve uzanıp onu tekrar öptü.
Onların Harikalar Diyarlarında kravat takan tavşanlar, çiçek boyayan şövalyeler ya da kocaman kafalı bir Kırmızı Kraliçe yoktu. Ama, sevgileri vardı. Tüm Harikalar Diyarı ve ötesi için yetecek kadar büyük olan, sekiz sene sonra keşfedilip sekiz asır daha var olacak sevgileri...
OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mad hatter // Hemmings
FanfictionColleen gizemli olan şeyleri görmek için fazla kördü, Luke ise onun gözlerini açmak için fazla çekingen. --texting--