Multimedya: Bölümün temasıyla ilgili bir şeyler :F
Bölüm Şarkısı: İndila - Run Run
Şarkıyı nerede açacağınızı anlarsınız :)
O bizi nereden ve nasıl bulacaktı ki? Endişelenmeme gerek yoktu. Oturup sıcacık kahvemi keyifle yudumlayabilirdim. Arkama yaslandım ve garsona kahveleri sipariş ettim. Bu sırada Arya da masanın üstündeki menüyle uğraşıyordu. Onu takmayıp masanın üstündeki telefonumu aldım ve rastgele bir oyun açtım.
Oyunu oynuyordum oynamasına fakat içim hiç rahat değildi. Yani ondan korkmuyor sayılmazdım çünkü onu daha tanımıyordum. Fakat diğer yanım ise korkmam için hiçbir sebep olmadığını söyleyip duruyordu. Mantığım ise korkmamamı işaret ediyordu.
Derin bir nefes alıp başımı cama doğru çevirdim. Birkaç saniye sonra garson siparişleri getirip masanın üstüne bıraktı. İnsana bir hüzün yaşatmıyorlardı. Ne hüznüyse artık!
Arya kahvesinden koca bir yudum alıp "Bu çıkardığı sidiği develere yedirdiğim bize blöf mü yapıyordu yani? Hani yok ortalıklarda." Dedi. Onun bu dediğine gülüp devam ettim. "Aslında blöf yapıyor olabilir de olmayabilir de. Sonuçta onu tanımıyoruz, neler yapabileceğini bilmiyoruz. Aynı şekilde de sırf gözümüzü korkutmak amacıyla blöf de yapmış olabilir."
Sıkıntıyla ofladım. Cidden bu konu hakkında pek de iyi şeyler düşünemiyordum. Kahveden bir yudum alıp bir yandan da elime telefonumu aldım. Ekran kilidini açıp cevapsız arama, mesaj var mı diye kontrol ettim. Ama her zamanki gibi yoktu. Buna alışmıştım artık. Takmayıp birkaç sosyal medya hesabıma girdim.
Allah'tan takipçi isteği gelmişti de değerli olduğumu hissetmiştim. Gerçi ben hep değerliydim, ya neyse. Telefonu kapatıp Arya'ya doğru baktım. Elleriyle oynuyordu. Tedirgin olmalıydı çünkü her tedirgin olduğu zamanda elleriyle oynardı. Kahvemi kafama dikip tek dikişte bitirdim. Bu Efdal psikopoşunun da gelmeye niyeti yoktu herhalde. Yah, benim de içime Mine kaçıyor çoğu zaman.
Kapıdan belli belirsiz bir silüet geçtiğini gördüm. Bu ya Efdal'dı –çünkü kasları tanıdık gelmişti, artık nasıl bir dehaysam tanımıştım- ya da aklım bana oyun oynuyordu. Hem her gelen Efdal olacak diye de bir kanun yoktu. Herhangi bir şey de olabilirdi.
Garsona işaret edip hesabı getirmesini rica ettim. Kafasıyla 'tamam' deyip hesabı getirmeye gitti. Kahve fincanını birazcık daha ileriye ittirip kafamı masaya yatırdım. Canım sıkılmıştı. Şuracıkta kestirebilirdim. O derece kendimi yorgun düşmüş, bitap bir halde hissediyordum.
Saçlarımın sertçe çekildiğini hissedip at gibi şaha kalktım. Evet işte, psikopoş gelmişti. Kim mi? Tabi ki Efdal. Şaşırmış ve biraz da korku dolu bakışlarımı Efdal'a yönelttim. Hâlâ pis pis sırıtmakla meşguldü. Elinde tuttuğu saçlarıma asılıp pençelerinden çıkarmaya çalıştım. Fakat ben ne kadar asılırsam asılayım bırakmıyordu hayvan dölü. Birden saçlarıma abandım ve elini ısırdım. Evet, sonunda başarmıştım.
Başarmıştım başarmasına, ama saçlarımın üçte biri yolunup Efdal'ın ellerinin arasında kalmıştı. Saçlarımı Efdal'ın elinde görünce ellerimle dizimi dövüp "Saçlarım gitti. Ahey ahey ahey." Diye ağıt yakmaya başladım. Kafedekiler meraklı ve şaşkın bakışlarını bana doğru yöneltmişti. Ama onları taktığım pek de söylenemezdi. Hatta hiç söylenemezdi.
"Saçlarım gitti. Bir zalımın eline. Kurtaramadım. Kurtarsam da hatırı kaldı alt dudağın." Ne saçmalıyordum ben böyle? Hayır, yani birden Alt Dudağa geçmenin ne manası vardı ki? Durmayıp devam ettim. "Allah belanı versin Efdal. Seninde Allah belanı versin telefon. Zaten kıytırıktın. Bir de başımıza bu boklukları çıkardın. Lilililililili."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Madam
Comédie"Hastasın sen. Bunu biliyorsun değil mi?" diye sordu küçümsercesine. "Evet, hastayım. Bunu söylemene alınmadım. Kızmadım da. Aksine, ne zaman söyleyeceksin diye merak ediyordum." deyip Efdal'a kısa bir bakış atıp tersi yöne doğru yürümeye başladım...