KAYIP

168 13 3
                                    

FURKAN
Koşmaktan bitkin düşmüştük. Avarelerse mesafeyi baya kapatmışlardı. Kafe görüş alanımıza girdiğinde bir an durakladık. Bir hafta önce futbol sahasına götürdüğümüz sürü tekrardan kafeye kaymıştı. Arkamızda bir sürü, karşımızda başka bir sürü vardı. Telaşlı bir halde birbirimize baktık. Arkamızdaki avarelerin sesi bizi kendimize getirdi ve kafeye bir az daha yaklaştık. Etrafımıza bakınıyor bir kaçış yolu arıyorduk, derken Efe bir ağacı göstererek. "Ağaca çıkabiliriz." diye bağırdı. O tarafa doğru koşarken Kaan'ın bana verdiği tabancayı belimden çıkarttım. İçinde on altı mermi vardı. Eğer zorda kalırsak on ikisini onlara karşı kullanacaktım, Geriye kalanları ise... eh her birimize bir tane düşecekti. Ağacın yanına vardığımızda baltamı yere atıp ellerimi birleştirdim. İlk önce Ece levyesini bırakıp omuzlarıma tutundu ve ellerime bastı. Onu en yakın dala doğru kaldırdım. Dalı tutup bacağını üstüne attı. Ardından Mine ve Efe çıktı. Onlar çıktıktan sonra tüm eşyaları onlara attım. Bende ağacın gövdesinden kendimi çekerek en yakın dalı yakaladım. Onların yanına bacaklarımı sallandırarak oturdum. Avareler bize uzanmaya çalışıyorlardı. Bir az nefeslendikten sonra Mine "Şimdi ne yapacağız?" Diye sordu. Ağaca çıkmıştık ama nasıl ineceğimizi hiç düşünmemiştik. İki büyük sürüyü birleştirmiştik ve şu an ağacın etrafını sarmışlardı ve bizi istiyorlardı. Ece korkuyla etrafına bakınıp "Nasıl bu kadar çabuk yayıldığını hala anlayamıyorum. Kaan bize ısırılmayla yayıldığını söylemişti." Dedi. Evet öyle söylemişti ama bana söyleyip onlara söylemediği ve zamanı gelene kadar da söylememi istediği bir şey daha vardı. Eğer burada öleceksek zamanı gelmiştir diye düşündüm ve kendimi tutamadım. "Aslında ıssırılmadan başka bir şey daha var." Dedim. Üçü birden şaşkınlıkla bana baktı. Açıklamaya devam ettim. "Kaan gidecekleri sabah siz uyurken bana bir şey anlattı. Onun annesi doktor gibi bir şeymiş ve bu olaylar başladığında Hastalık Kontrol Merkezi diye bir yere atanmış. Amaçları burada bu virüse karşı bir çözüm bulmakmış. Annesi bir gün Kaan'a bu virüsün herkeste olduğunu ama harekete geçmesi için o şeyler tarafından ıssırılmanın ya da ölmenin gerektiğini anlatmış." Söylediklerimi biraz düşünüp idrak ettiler. Efe kafasını kaldırıp "Yani şimdi öldüğümüzde o şeylere dönüşerek tekrar mı uyanıyoruz?" Dedi. "Öyle de denilebilir." Ece ağlıyacakmış gibi "Şimdi hepimizde o virüsten mi var?" Dedi. "Evet, mâlesef." Diye yanıtladım. Kimse bir süre konuşmadı "Ha, bu arada bu şeylerin koku alma ve duyma duyuları çok güçlüymüş." Dedim. Mine "Peki görme?" Bize ulaşmaya çalışan avarelere bakıp "Yani ışağa geldiklerini de söyledi Kaan ama bir hafta önce sandalyeyle birlikte üzerime düşenle göz göze geldiğimde o şeyin gördüğüne emin olamadım. Gözleri çok griydi ve belli bir noktaya odaklanamıyordu." Diye yanıtladım.
Neredeyse bir saat olmuştu ve biz hala ağaçtan nasıl kurtulabileceğimizi bulamamıştık. Yanlardaki ağaçlara geçebilirmiyiz diye düşündüm. Sağımızdaki ağaç bize yakındı ama etrafımızdaki avareler onu da içlerine almışlardı ama odak nokstası değildi. Bir şekilde o ağaca geçebilirsek sadece bir kaç tanesini öldürerek yolumuza devam edebiliriz diye düşündüm. Sonra bir sorun olduğunu fark ettim. Diğer ağaca geçebilmemizin tek yolu ağacın daha yukarısına çıkmaktı çünkü iki ağaç o noktada birleşiyordu ve bu çok fazla risk demekti. İşte o anda aklıma çok tehilkeli ama işe yararsa hem buradan kurtulmamızı, hem de bu şeylerden kurtulmamızı sağlayacak bir plan geldi. Diğerlerine dönerek "Bir fikrim var ama baya tehilkeli olacak. Öncelikle bu şeylerin sese geldiğini biliyoruz. Siz burada elinizden geldiği kadar ses çıkaracaksın..." Ece elini kaldırıp "Dur bir dakika, bu şeyler sese geliyor ve sen bizden ses çıkarmamızı mı istiyorsun?" Ordan Mine "Peki sen bu sırada ne yapacaksın?" Diye sordu. Kaşlarımı çatarak "Bir susarsanız anlatacaktım. Her neyse, siz burada ses çıkarıp onları buraya daha çok çekerken ben daha yukarı tırmanıp diğer ağaca geçeceğim. Oradan aşağa atlayıp onlara Kaan'ın bana verdiği silahla ateş edip üstüme çekeceğim ve onları sağ yoldan otoparka götüreceğim." Efe korkuyla suratıma bakıp "Ama bu çok tehilkeli." Dedi. "Daha iyi bir fikrin varsa söyle." Diye çıkıştım. Mine " Peki neden otoparka götüreceksin." Dedi. "Çünkü en büyük kapı orada." Ece gözlerini büyütüp "Onları siteden çıkartacaksın." Dedi. Sırayla hepsinin suratına bakarak "Bu tek şansımız olabilir. Bir daha iki büyük sürüyü birleştiremeyebiliriz." Dedim. Bir süre hepsi düşündü ve daha iyi bir fikrin olmadığına karar verdiler. Mine "Peki biz ne yapacağız?" Diye sordu. "Siz, ben sürüyü götürmeye başlayınca aşağa inip eve gidin ve evdekilere haber verin. Bir kısmınız benden önce otoparka gidip kapıyı açsın ve oradaki arabaların alarmlarını çalıştırsın bu sürünün yoldan sapmasını engeller. Diğerleride sürünün arkasından gelerek onları yavaş yavaş öldürsün." Dedim. Mine "Tamam, her şey iyi hoş ama neden biz arkadan gelerek sürüyü öldürmeye başlayacağız." Diye sordu. "Ben otoparkın kapısından hepsini dışarı çıkardığımda koşabildiğim kadar hızlı bir şekilde sürüyü arkamda bırakarak evlerin oradaki kapılardan birine gideceğim ve o şeyler üzerinde bir etkim kalmayacak. Oradaki tek hedef siz olacaksınız ve hepsi birden tellere ve kapıya yığılacak. Sence bu kadar kalabalık bir sürüyü teller tutabilirmi, hiç sanmam. İşte bu yüzden ne kadar fazla öldürürsek o kadar kârda oluruz." Dedim ve ağacın gövdesine tutunarak ayağa kalktım. Baltamı çantanın ipine bağladım. Belimden silahı çıkarttım, içlerinden birinin kafasına nişan alarak aşağı ateş ettim ve onlara biraz yardımcı olmuş oldum ardından silahı geri yerleştirerek üstümüzdeki dalı tutup kendimi yukarı çektim ve ağaca tırmanmaya başladım.
İki ağacın buluştuğu noktaya nihayet gelmiştim. Aşağıdan ıslık ve bağırma sesleri geliyordu. Diğer ağaca geçmek için buraya uzanan dallardan birine tutundum. Çok ince olduğu için beni taşıyamazdı. Şu anda beni taşıyabilecek kalınlıktaki tek dal yaklaşık bir buçuk metre uzaklıktaydı. Oraya ulaşmanın tek yoluysa atlamaktı derin bir nefes alıp şu anda tutunduğum dalı bıraktım ve zıpladım, dalı tutmayı başarmıştım ama ağacın kabukları çıktı ve onlarla beraber aşağa düşmeye başladım. Ellerimi etrafa savurup bir dala tutunmaya çalıştım. Dallardan biri göğsümün altında derin bir yara açtı. En azından düşerek öleceğim diye düşünürken, bir dala tutunmayı başardım. Kendimi çekerek dala oturdum. Derin bir nefes alarak aşağa baktım. Evet, başarmıştım. Dalın açtığı yarayı kontrol ettim. Çok kötü kesilmişti. Ağacın gövdesine dogru süründüm. Gövdeye sarılarak yavaşça aşağıya kaydım. Aşağı indiğimde baltamı ve silahımı elime aldım, iki avarenin kafasına ateş ettim. Bu ilgilerini buraya çekmeye yeterde artardı bile. Bana doğru yönelmeye başladıkları sırada ağaçta olan Ece, Mine ve Efe'ye el salladım ve arkamı dönerek hafif bir tempoyla arkamdaki sürünün geldiğinden emin olarak koşmaya başladım.
●●●
ECE
Sürü iyice uzaklaşmıştı, Mine bize dönüp "Bence inmenin zamanı. Acele edip evdekilere haber vermeliyiz." Dedi. Bunun üzerine Efe zıpkınını yere attı ardından ağaca sarılarak o da aşağa indi. Sürünün arkasında kalan avarelerden biri ona doğru yürümeye başladı. Aceleyle zıpkınını yerden alıp kafasına ateşledi. Bu sefer kafasını tuturabilmişti, bir daha arkasını toplamak zorunda kalmayacaktım. Ben egoist düşüncelere dalmışken çoktan Mine de aşağı inmiş ve bana acele etmem gerektiği hakkında bağırıyordu. Hemen levyemi aşağı atıp ben de ağaca sarılarak inmeye başladım.
Voleybol sahasından eve doğru gideken Furkan'ın gittiği yoldan silah sesleri duyuluyordu. Muhtemelen sürüyü yoldan çıkarmamak için ateş ediyordur diye düşünerek yolumuza devam ettik.
Evin verandasına vardığımızda Efe "Dışarı çıkın, çabuk! Acele edin." diye bağırmaya başladı. Bir süre sonra Berk korku dolu gözlerle kapıyı açarak "Ne oldu?" Diye çığırdı. Mine "Çabuk Furkan'dan önce otoparka varmalıyız." Dedi. Efe etrafına bakınmaya başladı sonra bana dönerek "Ece! Bisikletin nerde?" Diye sordu."Bu sene bisikletimi getirmedim." Diye cevapladım, bu sırada Berk "Benimkini alabiliriz." Dedi. Berk'in evi orta yoldaydı ve en kısa otoparka en yakın yol orasıydı. Bir kaç silah sesi daha duyuldu. " Mine "Peki, o zaman içerden birini daha çağır ve bir bisiklet daha bulup hızlıca otoparka gidin otoparktaki büyük kapıyı açıp oradaki tüm arabaların alarmlarını çalıştırın sonra da... dikkatli olun." Berk kafasıyla onaylayıp içeri koştu içerde bir kaç bağırışma sesi duyulduktan sonra Berk, Cansın'la birlikte dışarı çıktı tam bisikletleri almak için koşmaya başlayacakları sırada "Berk, durun." Dedim ve artık şu an da bana lazım olmayan ekmek bıçağını ona verdim. Mine'de kendininkini Cansına verdi ardındam koşmaya başladılar onlar gittikten hemen sonra evde bulunan diğer kişiler dışarı çıktı ve Mine aceleyle olanları anlattı.
Sürünün arkasına yetişmiştik ve üst düzey olan korkumuz bir kademe daha atlamış. Bizi fark etmesinler diye bir az mesafeli yürüyorduk, hepimiz kendimizi hazır hissettiğimizde saldırıya geçecektik. Herkes elindeki silaha sımsıkı sarılmıştı. Evde dedemin çapa ve küreğini bulmuştum. Daha önce hatırlamadığım için Mine'den azar yedim. Hem Mine kendini ne sanıyordu ki Furkan gittikten sonra bir patronluk havalarına girmişti ve bu benim sinirlerimi bozuyordu. Kafamı sallayıp içimden her neyse dedim ve şu an da olacaklara konsantre olmaya çalıştım. Silah konusunda diğerlerine de İsmail Amca'nın kulübesinde bulduğumuz bif kaç ıvır zıvırı vermiştik. Çok heyecanlıydım ve korkuyordum ilk defa bu kadar kalabalık bir sürüyle karşı karşıya gelmiştik. Zaten kaç hafta oldu ki bu şeyler ortaya çıkalı da ilk defa diyorum diye düşündüm. Efe, yola yayılmış halde yavşça yürüyen grubumuza dönerek derin bir nefes aldı ve "Herkes hazırsa artık işe koyulalım." Dedi. Hepimiz kafamızla onayladık ve dokuzmuz birden sürüye doğru sessizce koşmaya başladık. Koşarken aklıma düşünceler ve duygular akın ediyordu. Bu şeyi yapmayı hiç istemiyordum, sonuçta bir şeyi öldürüyorduk gerçi onlar zaten ölüydü. Yinede kendimi kötü hissediyordum ama Furkan'ın planı işe yarar ve bu sürüyü siteden çıkartabilirsek burayı güvenli bir hale getirebilirdik, neden olmasınki sitenin tellerini güçlendirir ve yeni insanlar bulurduk. Kaan, Selin ve Onur'un aradıkları grup gibi bir grup olurduk. Bu düşünce beni gaza getirmişti. Burada güvenli bir şekilde yaşama düşüncesi. Evet bunun için onları ikinci kez öldürebilirdim. Daha da hızlandım ve levyemi beyzbol sopası şeklinde tutup ilk averimin kafasını dağıttım.
●●●
BERK
Cansın'la birlikte bizim evden aceleyle bisikletimi çıkardık. Ata onun bisikletini de alabileceğimizi söylemişti. Bisikleti yola çıkardığımız gibi Cansın Ata'nın evine doğru koşmaya başladı. Ben de bisikletle hızlıca onu takip ettim.
Ata'nın bisikletini de almıştık ve otoparka doğru hızlı bir şekil de gidiyorduk Cansın "Şu yokuş olmasa her şey daha güzel olacak." Dedi. Başımı sallayarak onayladım. İkimiz de şu an ki amacımızı anlamamıştık. Efe, Mine ve Ece teleşlı bir şekilde eve gelmişlerdi, otoparka gitmemizi otopark kapısını açıp arabaların alarmları çalıştırmamızı söyleyip elimize bıçak tutuşturmuşlardı. Yani bundan ben bir amaç çıkaramamıştı. Bir an da içime garip bir korku yayıldı. Üçünün arasında Furkan yoktu. Oysa dördü birden dışarı çıkmıştı. Ona bir şey mi olmuştu. Belki de ondan bu kadar telaşlıydılar. Ve bir de oradayken silah sesi duyulmuştu. Aramızda sadece Furkan'ın silahı vardı yani bu ses onun hayatta olduğunu gösteriyor olabilirdi ama yinede bekleyip görmekten başka çaremiz yoktu. Yolu yarılamışken bir kaç silah sesi daha duyuldu. Az da olsa rahatlamıştım. Sonra neden rahatladım diye kemdimi sorguladım. Eğer silah sesi geliyorsa tehilkededir demektir. Cansın'a dönüp "Bir az daha hızlanalım." Dedim. Pedallara daha güçlü asılıp daha fazla hızlandık. İkimizde konuşmuyorduk sadece nefes ve pedal sesleri duyuluyordu. Bir süre sonra sonunda otoparka varmıştık bisikletlerimizi bırakıp hızlıca otoparkın büyük sürgülü kapısına koştuk. Ben demirlerden tutup açmak için ittirdim. Bir az açılınca Cansın da o araya girip ittirdi. Büyük bir gürültüyle kapıyı sonuna kadar açtık. Şimdi sıra arabaların alarmlarını çalıştırmaya gelmişti. Otoparkta dört tane araba vardı. Bir tanesinin başımda durduk. Cansın "Nasıl alarmlarını çalıştıracağız?" Diye sordu. Ona bakıp sinsi bir gülüş attıktan sonra "İşte böyle." Dedim ve arabanın kaportasın sağlam bir tekme indirdim ve alarmı çalışmaya başladı diğer üçününde alarmını çalıştırdıktan sonra aklıma bir şey geldi Cansın'a sesimi duyurmaya çalışarak "Eğer düşündüğüm şey için bu şeyleri yapmışsak kapıyı tekrar kapatmamız gerekecek." Dedim. Cansın suratıma bakarak "Peki düşündüğün şey ne?" Ona "Bu alarmlarla o şeyleri bu tarafa çekip onları siteden çıkartıcaz." Dedim. Bana bakarken birden gözünün arkamdaki bir şeye takıldığını gördüm. "Berk, bu plan bu şeyleri dışarı çıkarmak için ama şu an bir az amacından sapmış gözüküyor." Dedi. Hemen arkamı döndüm o şeylerden iki tanesi kapıdan içeri giriyordu. Cansın'a "Bıçağını hazırla!" Diye bağırdım alarmların içinde. Bıçağını eline aldı. Ben de kendiminkini aldım ve tedbirli bir şekilde yaklaştık. Önde ben gidiyordum, bıçağı aşağı bakacak şekilde tutup üstüne koşturdum ve ilkinin alnından içeri soktum geri çıkardığımda bıçak içinde kalmıştı. Geri de kalan sapa bakarak ciddi olamazsın diye geçirdim. Diğeri Cansın'a yönelmişti. Telaş yapıp ne yapıcağını şaşırdı ve bıçağını düşürdü. O şeye doğru koştum Cansın'a doğru uzattığı ellerini yakalayıp arkasında kilit yaptım. Arkamı döndüğümde üç tanesi daha geliyordu. Bu şeyin hırıltısı ve arabaların alarmları arasında Cansın'a bağırdım "Acele et ve şunun işini bitir dahası da geliyor." Cansın kendine gelip yerden bıçağı aldı ve çenesinin altına sapladı. Tuttuğum elleri bıraktım ve etrafta kendimi savunabilecek bir şeyler aradım. Bir kum yığınının içinde bir kürek gördüm. Bu kum yığını yeni bekçi kulesi yapımında kullanılacaktı. Ben onu almak için gidersem Cansım burada tek başına idare edemezdi. O yüzden ondan onun bıçağını aldım ve onun o küreği almasını söyledim. O, küreği almaya giderken yeni gelen üçü yaklaşmıştı. Birinin yanına gittim ve bıçağı gözünün içine soktum ve arkasındakilerin üstüne attım. Bitanesini yere düşürmeyi başarmıştı. Diğerininde bir az yalpalamasıma sebep oldu. Bu fırsattan yararlanıp yalpalayanın çenesinin altından bıçağı soktum. Yere düşenin ise kafasını sabit tutmak için saçına yapıştım ve bıçağı kafasının üstünden hızlıca sokup çıkardım. Cansın kürekle birlikte yanıma geldi. Yerde yatan üç cesede bakıp "Hızlısın." Dedi. Nefes nefese bir halde ellerimi belime koyarak "Öyleyimdir." Dedim. Bu şekilde övünüyordum ama bir yandan da kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Tam o sırada otoparka çıkan tepenin başında Furkan'ı gördüm. Bir elinde balta, bir elinde silah vardı ve sağa sola savuruyor. En az elli metre arkasında koca bir sürü vardı ve bağırarak bir şey söylüyordu. Alarmların arasından kulak verdim ve onu duydum.
"Alarmları kapatın!"
●●●
FURKAN
Sağ yola nihayet girmiştim. Bu yolu seçmiştim çünkü hem otoparka en uzak yol buydu, hem de sadece bir tarafında evler vardı, diğer tarafında da teller vardı. Bu da demek oluyordu ki sadece solumu ve arkamı kontrol etmem gerekecekti. Kafamda belli dört yer belirlemiştim bu yerlere geldiğimde arkamda ki sürüyü dağıtmamak için içlerinden ikisini silahla vuracaktım. Şu ana kadar sağ yola vardığımda vurmuştum. Bir de ilk sürüyü kendime çekmek için ama ilki bu dördünün içinde değildi. Ağaçtayken de Efe, Ece ve Mine'ye yardım etmek için bir el ateşlemiştim. Yani beş mermiyi kullanmıştım ve geriye on bir tane vardı. Bir sorun çıkmazsa işimiz bittiğinde geriye beş mermim kalacaktı. Ben kafamda mermi hesbı yaparken evlerin arasından bir tane çıktı. Hemen baltamı kafasına savurdum ve yere yuvarlandı. Belirlediğim yerler dışında ateş etmeyeceğim için karşımdan ve yanlardan gelicek olan avareleri baltamla indirecektim.
Yokuşa tırmanmaya başladığımızda arkamı döndüm. Artık sürünün sonunu görüyordum ve sürüye doğru koşan dokuz kişiyi. Bir an bir mutluluğa kapıldım. Her şey çok güzel gidiyordu. Otoparkın sapağına vardığımda iki el daha ateş ettim. Sapağım sonuna vardım oradada ateş ettim ve alarmlar duyuldu. İçimden Evet! Diye geçirdim. Otoparka varmak için bu yokuşu çıkmalıydım. Alarmların bu kadar gürültülü alacağını tahmin etmemiştim daha doğrusu bu kadar fazla araba olacağını. Sonra aklıma bir şey takıldı, amacımız bu sürüyü siteden dışarı çıkarmaktı ama arabalar içerdeydi. Alarmlar onları otoparka çekecekti evet, ama bizim amacımız onları dışarı çıkarmaktı. Bunu nasıl düşünememiştim. Otoparka doğru daha hızlanarak koşmaya başladım artık sürüyü çekmek için bana gerek kalmamıştı hepsi zaten alarmlara doğru gidiyorlardı. Hızlanınca göğsümdeki yarada feci bir yanma hissettim. Kendimi zorladım ve istemsizce bağırdım. Koşarken alarmları nasıl kapatabileceğimizi düşünüyordum. Kaporta kapağını kaldırdırınca alarm kablosunu kesebilirdik ama bunu orda kim varsa uzaktan nasıl anlatacaktım. Şu an da orada olanların nasıl kapatacağını bilmesini ummaktan başka çarem yoktu. Sürüyü arkamda bırakmıştım ara yollardan bir tane daha avare çıktı. Baltamı şakağına doğru savurdum ve kafasının yarısı kayarak yere düştü. Savurmamla yaram daha fazla acımaya başladım güçlü bir şekikde bağırarak yine acımı dile getirdim.
Sonunda otopark gözükmüştü. Orada iki kişiyi gördüm ve ellerimi oraya buraya savurarak "Alarmı kapatın." Diye bağırmaya başladım. Daha çok yaklaşınca onların Berk ve Cansın olduğu fark ettim. Bir süre bana boş boş baktıktan sonra Berk ona en yakın arabaya koşup camına direğiyle vurup kırdı. Ardından elini içeri soktu ve kapıyı açtı. İçeri girip bir şeyleri kurcaladıktam sonra kaportayı açtı. İçimden çok şükür biliyormuş diye geçirdim. Arabanın içinden çıkıp kaportayı kaldırırken Cansın'a da aynı şeyi yapması için bağırdı. O da hemen bir diğerine aynı şeyi yaptı. Berk ilk arabanın alarmını kapatmıştı. Cansın kaportayı açtı. Berk, yeni açılan kaportayı kaldırıp onun alarmını kapattı. Geriye üç araba kalmıştı. İkisi birlikte çalışarak üçüncüsünü açmaya koyuldular. Bu sırada ben yanlarına varmıştım. Hemen diğer bir arabaya koşup baltayı cama vurdum. Ardından kapıyı açtım. Koltuğun yanındaki kolu çekip kaportayı açtım. Kaportayı kaldırıp alarmın bağlı olduğu kabloya baltayla hafifçe vurup kestim. Bu sırada Cansın ve Berk kendilerininkini bitirmişlerdi. Sadece bir araba kalmıştı ve sürü neredeyse otoparkın girişine varmıştı. Cansın son arabaya doğru koştu ve dirseğiyle cama vurup kırdı. Kapıyı açmak için elini camın içinden uzattı ama arka koltuktaki avareyi görmemişti. Avare atılıp koluna yapıştı. Dikkat et! diye bağırma fırsat kalmadan avare Cansın'ın kolunu ısırdı. Acıyla bağırıp geri çekildi. Avare vücudunun yarısını camdan çıkarmıştı ve Cansın'a uzanmaya çalışıyordu. Berk yanına koşup bıçağını şakağına sokup çıkardı. Ardından kapıyı açtı, kapıyla birlikte avarede geldi ve yere düştü. Kaportayı açan kolu çekti ve Cansın'ın yanına çömeldi. Ben olaylar karşısında donup kalmıştım. Cansın ısırılmıştı. Açılan kaportaya koşup alarm kablosunu kestim. Cansın ve Berk'in olduğu yere yöneldim Berk t-shirtyle yarasını sarıyordu. Bu sırada avareler ilk arabaya ulaşmışlardı. Tekrar ikisine dönüp onlara "Sürüyü dışarı yönledirmeliyiz." Dedim. Kafaların salladılar ve ayağa kalktılar. Bir şeyin daha farkına varmıştım. Sürüyü dışarı çıkardığımızda birinin kapıyı kapatması gerekecekti ve büyük bir ihtimallede... düşünmek istemiyordum. Berk "Peki, kapıyı kim kapatacak?" Diyerek düşüncemi dile getirdi. Cansın "Ben yaparım." Dedi sert bir sesle. Ona dönüp "Cansın bak bunu yapmak zorunda değ..." elini kaldırıp beni susturdu. "Ne olduğunun farkındayım. Isırıldım ve bir süre sonra o şeylerden birine dönüşeceğim. Bari izin verde size yardım edebileyim." Dedi. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Konuşursam hıçkırıklara boğulacaktım. Bu yüzden kafamı tamam anlamında salladım. Berk'e dönüp kafamla hadi işareti yaptım sonra arkamızdaki sürüden iki avareyi silahla indirim ve üçümüz birlikte kapıya doğru koştuk. Ben Berk'le birlikte kapıdan dışarı çıktım. Cansın ise kapının demirlerine tutundu. Dışarıda karşı yola geçtik. Sürünün çoğu dışarı çıkmıştı. Sonlara doğru bir grup Cansın'a yöneldi. Şimdi kapatamazsa bir daha kapatamayacaktı. O da anlamış olacaktı ki kapıyı kapatmaya başladı ve ona yönelen grup onu parçalamaya başladı ama yine de çığlıklar içinde kapıyı kapatmayı başardı. Efe ve diğerlerini gördüm. İçerde kalan grupla savaşmaya başladılar. Elleri ve yüzleri kanlar içersinde kalmıştı. Onları izlemeye dalmışken sürüyü unutmuştum sürünün hırıltıları içinde Berk'e "Hadi!" Diye bağırdım ve aşağıdaki kapıya son hız koşmaya başladık. Naptıklarına son bir defa bakmak için arkamı döndüğümde onu da kanlar içersinde yerde yatarken gördüm. Bir kişi daha mı? Diye geçirdim içimden. O an ki şokla yere kapaklandım ve dünya bir kaç saniyeliğine karardı.

The Age Of The Walking DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin